Tolstoy hemen işe başlamaya inanırdı: “Her zaman sabah yazarım. Yakın zamanda Rousseau’nun da sabah kalkıp kısa bir yürüyüş yaptıktan sonra işe giriştiğini öğrendiğimde sevindim. Sabahları insanın zihni bilhassa canlıdır. En iyi düşünceler genellikle uyandıktan sonra hâlâ yataktayken ya da yürüyüş sırasında akla gelir.”

Charles Dickens her zaman bir pusula taşıyordu ve uyurken daima kuzeye dönük bir şekilde yatağın tam ortasına yatıyordu. Bu, yöntem yazım yeteneğini geliştirdiğine inandığı bir uygulamaydı. İki Şehrin Hikayesi ve Büyük Umutlar gibi klasik romanların yazarı Dickens, sosyo ekonomik koşulların gerçekçi betimlemeleriyle açıkça ortaya koyduğu gibi, güçlü bir ahlaki pusula tarafından yönlendirilen bir sosyal eleştirmendi.

Önce gazete muhabiri olarak yazmaya başlayan Gabriel García Márquez, her gün şafaktan önce uyanır ve yazmaya başlamadan önce gazeteleri okurdu. Ona 1982’de Nobel Edebiyat Ödülünü kazandıran büyülü gerçekçi yazım tarzı dünya edebiyatında yeni ufuklar açılmasına yol açmıştı. Kolombiya’da bir gazetede çalıştıktan sonra para kazanmak için hikayeler yazmaya ve satmaya başladı. Sonunda bu hikayeler Kolera Günlerinde Aşk ve Yüz Yıllık Yalnızlık gibi romanlara dönüştü.

20. yüzyılın en etkili yazarlarından biri olarak kabul edilen Virginia Woolf, eserlerini Deniz Feneri ve Mrs. Dalloway ayakta durduğu bir masanın önünde yazdı.

Gazap Üzümleri, Fareler ve İnsanlar gibi klasiklerin yazarı John Steinbeck, taslaklarını kurşun kalemle yazmayı seviyordu. Masasında her zaman tam iki düzine mükemmel bir şekilde keskinleştirilmiş kalem bulundururdu. Kalemlerin markası ve nasıl keskinleştirildikleri konusunda da çok titizdi. 

Gelmiş geçmiş en iyi kadın yazarlardan biri olan Jane Austen sabahları erkenden kalkar ve piyanosunu çaldıktan sonra saat 9.00 gibi evin kahvaltısını hazırlar. Sonrasında ise yazmak için odasına kapanır ve bazen annesi ve kardeşi yanında örgü örmek gibi sessiz aktivitelerde bulunurdu.

Franz Kafka bir mektubunda; ’10.30’da yazmaya oturuyorum, gece 1,2,3’e kadar gücüme, isteğime ve şansa bağlı olarak yazıyorum. Bir defasında sabah 6.00’ya kadar yazdım.’ sözleriyle yazma serüvenini anlatır.

Honere de Balzac , Akşam 18.00’de çok hafif bir akşam yemeği yiyor, ardından uykuya dalıyordu. 01.00’den sonra da 7 saat aralıksız yazıyordu. Saat 08.00’de bir buçuk saat şekerleme yapıyor, 09.30’dan 16’ya kadar da bir yandan sert, şekersiz kahve içerek sabah yazdıklarının düzeltmeleriyle meşgul oluyordu. (Günde 50 fincan kahve içtiği söylenir.) 16.00’da yürüyüşe çıkıyor, eve dönüp banyo yapıyor, 1-2 ziyaretçi kabul ediyordu.


Kültür ve Sanat Platformu sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.