Tellerini koparttılar bağlamanın,
Bülbülü öldürdüler.
Biri çoğaltırken tebessümlerini,
Ötekinin kursağında öfkesi düğümlendi.

Ahh! Belki dizginleyebilseydik öfkemizi,
Ne varsa kirlimiz saklımız, gizleyebilseydik…
Ahh bilseydik ki, hayat bir yol kenarı tesisi,
Kırıp dökmeden yerdik son yemeğimizi.

Tuttun mu bari insan denen mahluk! Yüklerini?
Hani zamanın harici bir yerde, verdiğin sözlerini?
Şu dağların bile reddettiği cân emanetini,
Kıldın mı cânân üzere, yoksa telef mi ettin kendini?

Şu tenhacık asırla benim derdim var!
Bir çocuğun gözlerinde dehşet var.
Anaların yüreğinden sökeceğim bir gâm,
Bu çağdan alacağım intikamım var!

Ahh! Belki ağlayabilseydik,
Ahh şöyle hıçkıra hıçkıra, utanmadan bilseydik,
Dövüşmek şöyle dursun, adam gibi üzülseydik…
Ne isyanlara gebeydi ahımız, ahh görseydik!

Haydi gel kardeşim!
Kaçarak cenk meydanından, kuytulara dalalım.
Sakın korkaklık deme, birlenerek kaçalım.

Bir gece iki milyar baş, karalar bağlayalım.

Belki o zaman yıkarız arşınlar boyu duvarlarımızı.
Duvarlarımıza süreriz mitralyozları.
Açılır bakarsın ufuktan, merhametin kapıları,
Saçılır âsumânın belki rahmet yağmurları.

Bir ağaç kenarında unutabilseydik ömrümüzü,
Bir seyyahın heybesine saklayabilseydik,
Bilirdik belki aşkın yok olmaklığını.
Sevgilinin içinde, hiç olmaklığını…

Ahh geçseydik de aydan, güneş ve yıldızdan,
Hani “batanları sevmem” buyuranın bulduğunu,
Ahh bir bilseydik o gizem nasılmış?
Belki o zaman anlardık aşk,
Sarmaşıkmış.

Nurullah Arafatoğlu


Kültür ve Sanat Platformu sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.