“Yağan kar taneleri kötülüğü ve haksızlığı örtmüyordu.”
Bu filmi izlediğimde aklıma üç öğretmen karakteri bir de kitap geldi: İlki “Dedachment”
filmindeki Adrian Brody’nin oynadığı Henry karakteri, ikincisi “Kuru Otlar Üstüne” filmindeki “Deniz
Celiloğlu’nun oynadığı “Samet” karakteri” üçüncüsü ise “Ölü Ozanlar Derneği” filminde oynayan Robbie
Williams’ın canlandırdığı “John Keating” karakteri. Bu filmlerdeki karakterlerin hepsi de öğretmen
odaklı olmaları ve sorunların çözümünde veya kronikleşmesinde öğretmen rolünün ne kadar etkin
olduğunu bize göstermektedir. Bu üç karakterden sonra Okul Tıraşı filminde oynayan öğretmenleri
gördüğümde şunu anladım: Bir öğretmen politik-apolitik olsun hayatın her sahasındaki en değerli
varlıktır. Kitap ise Kemal Bilbaşar’ın “Memo” adlı romanıydı. Romanda Zulümden kaçan bir gencin
hikayesi anlatılır. Okul Tıraşı filminde ise zulme ve haksızlığa maruz kalan Memo’yu görürüz
İki Memo’nun da ortak özelliği zulmün birer parçası olmalarıdır.
Okul Tıraşı, Ferit Karahan tarafından yönetilen 2021 yapımı ve Altın Portakal en iyi film ödülünü
kazanmış izlenmesi gereken bir filmdir. Van’ın Bahçesaray ilçesinde -25 derecede ve bir ay içerisinde
çekilmiş olan bu film, gerçek bir yatılı okulda “15 Tatil” dediğimiz bir zaman diliminde kameraya
alınmıştır. İran filmlerinden alışa geldiğimiz çocuk karakteri üzerinden toplumsal mesaj vermeyi bu
filmde de görürüz.
Abbas Kiarüstemi’nın “Arkadaşımın Evi Nerede” adlı filmde oynayan çocuk karakteri ile Okul
Tıraşı filminde oynayan Yusuf karakteri arasında çok güzel bir bağ var. Okul Tıraşı’ndaki Yusuf yatılı bir
bölge okulunda okumaktadır. Hastalanan arkadaşını hastaneye götürmeye çalışır. Bu uğurda çaba
gösterir. Yönetmen, Yusuf üzerinden kronikleşen hataları, günahları, zulümleri, vurdumduymazlıkları
çok güzel dile getirmiştir. “Arkadaşımın Evi Nerede” adlı filmdeki Ahmet karakteri ise arkadaşına
defterini yetiştirmeye çalışan ve arkadaşının dayak yemesini istemeyen bir çocuğu canlandırır. İkisi de
onurlu çocuklardır. İki karakter de var olan bir sorunun çözümü için elinden geleni yapmaktadır ama
bunu üstlerine iletememektedirler.
Okul Tıraşı filminde Yusuf karakteri bana Hazreti Yusuf kıssasını da çağrıştırdı. Zira biliriz ki
Hazreti Yusuf’u kardeşleri kuyuya atmıştı. Bu filmde ise Yusuf; aynı köyden olmadığı, akraba olmadığı
hasta olan bir arkadaşını kurtarmaya çalışıyor. Kışla disiplini ile yönetilen yatılı bölge okullarında
arkadaşını hastaneye götürme çabası veren onurlu Yusuf’un mücadelesidir. Film yatılı okulda toplu
halde banyo yaptırılan çocukların görüntüsü ile başlıyor. Çocukların başında onları akran zorbalığı
yapan üst sınıflardan bir çocuk var. Etrafa emirler ve küfürler yağdırarak otoriteyi sağlamaya çalışıyor.
Derken bir öğretmen geliyor. Yusuf’un arkadaşı Memo’nun banyo ettiği yere gelen öğretmen, buradaki
çocuklara ceza verir. Ceza ise şudur: “Banyo bitene kadar soğuk suyla birbirinizin üzerine su
dökeceksiniz ve banyo yapacaksınız” der. Ve banyo bitene kadar soğuk suyla yıkanırlar. Havanın da
soğuk olduğunu düşünecek olursak ve banyo yapanların çocuk olduğunu da düşünürsek verilen
cezanın ne kadar zalimce olduğunu tahmin edebiliriz. Zira okulda bir korku imparatorluğu kurulmuştur.
Bu korkunun içindeki çocukların içine düştükleri psikolojik bunalımlar Yusuf’un gözlerinde bunu bize
göstermektedir. Filmdeki şu sahne de bence çok önemlidir: Yusuf, Memo’yu revire götürürken revirin
kapısının kilidi donmuştur. Sorumlu öğrenci anahtarı revirin kapısına soktuğunda Kapının kilidi
donduğundan dolayı kapı açılmamıştır. “Siz burada bekleyin gidip biraz sıcak su getireyim öyle açayım”
der sıcak su getirilir kilidin üzerine dökülür ve kapı açılır. Buradaki metafor bence şudur: Toplumda
kronikleşen sorunları çözmek için -yıllardır problem yaşadığınız toplumlarla bir araya gelmek
istiyorsanız- donan kapının kilidini nasıl ki soğuk su ile açılmadığını ve donmanın derecesini ve buz
kütlesinin katlarını artırdığını anlayabildiğimiz zaman kapı kendiliğinden açılacaktır. Yani anlatım ve
üslubun ne kadar önemli olduğunu bize göstermektedir. İnsanların kalplerinin kapılarını açmak
istiyorsak soğuk değil de sıcak davranmamız gerektiğini anlıyorum bu filmden. Zira soğuk davranırsak
o kapı hiçbir zaman açılmayacaktır.
Evet ortada bir suçlu vardır. Memo durduk yerde hastalanmadı ya!.. Memo’nun hastalığına
sebep olan öğretmen hep korunur ve suçlunun bu öğretmen olduğu hep gizlenilir. Revirde bir sahne
vardır ki herkes yalan konuşur ve gerçek suçluyu gizler. Yusuf, Hamza öğretmenine; Hamza Öğretmen
banyo başkanına, banyo başkanı Kenan öğretmene ,Kenan öğretmen Hamza öğretmene yalan söyler.
Olay bir yalan sarmalı içinde devam eder. Yusuf’un Memo’nun hasta olduğunu kabul ettirme yolundaki
çabası ve buna çok zor ulaşması devletin hantal yapısını göstermesi açısından çok önemlidir.
Banyo bittiğinde yatağına dönen Memo hastalanır ve kusar. Yaş bakımından Yusuf’tan küçük
olan Memo geceleyin korkar. Yusuf’a “Yanına geleyim mi”der. Yusuf ise bir laf çıkar diye bu teklifi geri
çevirir. Sabahleyin yatılı okullarda çalan okul zili duyulmaya başlanır. Herkes giyinirken Memo
yatağından kalkamaz. Yusuf, öğretmene gidip durumu anlatır öğretmen de Memo’yu revire
götürmesini söyler. Burada da Memo’yu bir doktor beklemektedir ifadesini kullanmak isterdim. Fakat
revirde de üst sınıflardan bir çocuk sorumludur tek bildiği ve zararı dokunamayacağı bir ilaç verir
Memo’ya. Öğle yemeği saati geldiğinde Çocuklar yemek sırasına geçerler. Tabii burada öğretmenlerin
hakaretvari sözleri duyulur. Herkesin yarım ekmek alma hakkı vardır. Bir öğrenci ise birden fazla ekmek
almıştır. Öğretmen bunu görmüş Neden bunu yaptığını sorunca çocuk da “Doymuyorum hocam”
cevabını vermiştir ve öğretmen ceza olarak çocuğun yemeğini elinden almış ve yemekhaneden
kovmuştur. Kahramanımız Yusuf ise yemeğini yerken aklı hep arkadaşı Memo’dadır. Kendi payına
düşen ekmeğin tamamını yemez arkadaşı Memo’ya götürür. Memo ise hiç hareket etmeden
kımıldamadan yatmaktadır. Yusuf getirdiği ekmekleri küçük küçük parça edip Memo’nun ağzına verse
de Memo bir parça bile yiyemez. Memo’nun durumu git gide kötüleşmektedir. Memo revirde yatarken
onu merak eden her öğretmenin revire girdiğinde ayaklarının kayması çok manidardır. Zira görev
yaptıkları yer kaygan bir zemindir. Van’ın Bahçesaray ilçesidir. Aslında Yusuf revire girdiğinde ayağa
kaymamıştır sadece öğretmenlerinin ayağı kaymıştır. Yönetmenin vermek istediği mesaj ise bence
şudur: Bir toplumda dikkat edilmesi gereken en önemli meslek: Öğretmenliktir. Eğer öğretmenliğin
ayağı kayarsa eğitim de elimizden kayıp gider. Revire her gelen öğretmenin ilgili bir öğretmen profilini
veriyormuşçasına(!) ellerini Memo’nun yanağına değdirip “Ateşi de yok ama” demeleri sağlık açısından
da bildikleri pek çok şeyin olmadığını gösterir.
Müdürle muhasebecinin dışarıda konuştukları bir muhabbet vardır ki çok ilginçtir. Muhasebeci
“müdürüm senin şu arabaların tekerleklerini değiştirmek lazım zira can taşıyorsunuz lastikler kötü
görünüyor” demesi üzerine müdür bunu nasıl yapacağız peki muhasebeci ” Lastikleri okulun
minibüsünü alıyormuş gibi gösterip sizin arabanıza takabiliriz efendim” demesi müdürün çok hoşuna
gitmiştir. Bir Kürt atasözü vardır: Kurtla beraber öldürüyorlar, çobanla beraber yiyorlar, sahibi ile
beraber ağlıyorlar.
Müdürün despotik duruşu devletin soğuk yüzünü göstermesi açısından çok manidardır.
Buradaki öğretmen karakterlerinin çoğu Kuru Otlar Üstüne filmindeki Samet karakterinin yansımış
halleri gibi geldi bana. Kuru Otlar Üstüne’deki Samet karakteri fakir çoğunluğun içindeki kendini bir an
önce sıcak memleketlere atmak isteyen bir aydın azınlığın psikolojik bulanımlarını gözler önüne
sermektedir.
Okul Tıraşı filmindeki öğretmenler de batıdan doğuya atanmış ve Doğu görevini mecburen
bitirmek zorunda olan ve bunu bir an önce bitirip sıcak memleketlere gitmek isteyen idealist
öğretmen(!) profilini göstermektedir. Bu iki film bana “İki Dil Bir Bavul” filmini de anımsatmaktadır.
Gerçi buradaki öğretmen daha insaflı daha idealist gibi gelir bana.
Okul Tıraşı filmindeki müdür sert otoritesi ile okulu idare etmeye çalışan bir karakterdir hatta
saçı uzun olan çocuklara “Bu ne hal dağ başında bu uzun saçı ne yapacaksınız” sözünü sarf eder. Eline
aldığı makine ile oradaki çocukların saçlarını tren yolu şeklinde keser.
Buradaki çelişki bence şudur: Yolun olmadığı, araçların gelip gidemediği bir yerde öğretmenin
öğrencilere ceza verirken bir ulaşım aracı olan otobüsden, arabadan daha teknolojik bir ulaşım aracı
olan trenle ceza verilmesi çok trajikomik bir olaydır.
Türkçe dersinde Türkçe öğretmeninin işlediği konu anlatım bozukluğudur. Çok gariptir ki daha
Türkçesi iyi olmayan çocuklara Türkçedeki anlatım bozukluğu anlatılmaktadır. Derste verilen örnek ise
şudur: “Fazla canını sıkma”. Öğretmen bu cümledeki anlatım bozukluğunu sorar. “Canını fazla sıkma”
şeklinde düzeltilmesi gerektiğini söyler. Ama bence oradaki çocukların birden fazla canı vardı. Yapılan
her hakaret oradaki çocukların canlarını çoktan almıştı. ve ölmemişlerse “Fazla canını sıkma”
cümlesinde anlatım bozukluğunu olmadığını anlarız. Zira Okul baştan sona kadar öğretmenden
hizmetçisine kadar bütün sistem bir anlatım bozukluğu içindedir. Öğretmenlerin davranışları, küfürlü
konuşmaları, öğrencilere hakaret etmeleri, öğrencileri küçük görmeleri, birbirlerine karşı olan
tutumları, müdürün öğrencilere karşı tutumu, küfür edişleri tüm bunların birer anlatım bozukluğu
olduğunu kabul edebiliriz.
Coğrafya dersinde öğretmenin “Türkiye’nin kaç tane coğrafi bölgesi vardır?” sorusuna çoğu
öğrencinin cevap vermeyişi de manidardır. Bir öğrencinin tahtaya kaldırılması ve öğretmenin Doğu
Anadolu Bölgesi’ni göstermesi ve “Buranın hangi bölge?” diye sorması üzerine öğrencinin Kürt bölgesi
demesi ve öğretmenin öyle bir bölge yok deyip öğrenciyi azarlayıp yerine göndermesi yıllardır tartışılan
bir konunun en bariz göstergesiydi. Filmde bir sahne vardır ki bana kalırsa filmin en güzel sahnelerinden
biridir ve filmin genel bir özeti şeklindedir. Duvarın kenarında ağlayan bir çocuk vardır ve öğretmen
onun ne dediğini anlamamaktadır. Öğretmen Yusuf’a sor bakayım “neden ağlıyor” der . Yusuf, Kürtçe
“neden ağladığını sorar” çocuk ise şu cevabı verir: “Eve gitmek istiyorum” öğretmen de şu cevabı verir:
“Oğlum ben de eve gitmek istiyorum.”
Filmin sonunda ise Yusuf’un banyoda ayaklarını karnına çekmiş korkak gözlerle saçının tren
yolu şeklinde kesilmiş sahnesiyle kapanır. Bu sahne hiçbir sorunun ve problemin çözülmediği anlamına
gelir ve üstelik problemi çözmek isteyen kişi cezalandırılır. Filmin sonunda Yusuf’un tren yolu şeklinde
kesilmiş saçının gösterilmesi bence yönetmenin sorunların kronikleştiğini ve bunu çözmek isteyen
kişilerin küçük düşürüldüğünü Yusuf üzerinden bize göstermektedir. Bazen sorunlar çözülmek
istenildiğinde en büyük suçlu sorunları çözmek isteyen kişi olarak bilinir.


Kültür ve Sanat Platformu sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.