Firavun azmıştı bir zamanlar yine,
Emir verdi : ” Acımayın hiçbir erkek Bebeğe”.
Korku düşmüştü artık, Annelerin yüreklerine,
Ve. Utançla anılacak bir dönem başlamıştı tarihte.
Yürekler ağızda. Ya çalarsa kapıyı, Firavun’un adamları diye,
Saklamak mümkün değil Bebeği. Göndermek, belki de tek çare,
Zaten, zulüm varmamış olsaydı zirveye,
Hangi Anne salardı evladını, bir sepette Nehir’e.
Ama, bunca zulüm içinde bile, yine de vardı Vicdanlı birileri,
Firavun’un karısı, Asiye. Merhametin timsali.
“Kıyma bari şu masum Sabiye”, diye, inledi.
“Hem, olur bize de, bir göz aydınlığı” dedi. Ve ikna etti.
Sonunda Biri kurtulmuştu, ama, daha vardı binlercesi,
İşte, O Biri, Kurtarıcısı olacaktı, milletini,
Saray’ında büyüdü Firavun’un, hem de evladı gibi,
Vakti gelince de, ancak, O, “Dur ” diyebildi.
Evet. Biri’ni kurtarmıştı, ama, daha vardı binlercesi,
Korkmadı Asiye. Elinden geldiğince mazlumlara kol kanat gerdi,
Nihayet, Musa alınca tebliğ emrini,
Yine Asiye, en önde, yanında, aldı yerini.
Koydu canını ortaya, O da direndi Zalim’e,
Işkenceyle verirken son nefesini, yalvardı Rabb’ine :
” Katında, Cennet’te bir ev yap ve beni zalimler güruhundan çıkar ” diye,
Kabul oldu duası. Ve, Dört Şerefli Kadından biriydi artık, Cennet’te.
Zulümde yarışıyor bugün, Asrın Firavun’u selefiyle,
O da acıma bilmez, ne Gebeye, ne Bebeye.
Koğuşlar Bebek dolu, sayıları vardı, neredeyse bine,
Ana babadan ayrı Evlatlar ise, binlerce.
Firavun aynı. Saray aynı. Zulümse, zirvede.
Ama, yok bir “Dur” diyen. Neredesin, Ey ASİYE ?
Martı
Bir Cevap Yazın