“Benden daha uğursuz değildir!”
Bilmem hangi tarihte, bilmem hangi ortamda, bilmem hangi kişinin “Kara kedi uğursuzluk getirir”
sözünü hatırladığı şu anda; kendi sesiyle tekrarladığı bu söze, yine kendi sesiyle, cevap olarak söylemişti
bunu. Esasen, böyle bir olay hiç yaşanmamış da olabilirdi. Ne önemi var, insanların olmayan anılar
ürettiği bilimsel verilerle kanıtlanmış değil miydi? Hele bizimki gibi kafasında bir dünya kurup, kurduğu
bu dünyayı “gerçek” vehmeden biri söz konusu olunca, bu olayın yaşanmamış olma ihtimalini
varsaymak için Sherlock Holmes olmaya falan da gerek yoktu. Sevgilisiyle (gerçekten bir sevgilisi var mı,
Allah’a ayan) buluşmadan önce yemek yeme işini aradan çıkarmak istiyordu. Sabah yediği (hangi
sabah?) patates kızartması hoşuna gittiğinden; şimdi de “öğlen” olduğu (esasen ertesi sabahtı “öğlen”
dediği) ve tekrar acıktığı, tekrar patates yemeyi (çok acıktığından miktarı abartmış olabilir ama hepsini
yiyebileceğini düşünüyordu) bu kez közlenmiş olmalarını istediği için; kocaman bir mumu yakıp sobanın
içine bırakmıştı. Ne zamandır üzerinde oturduğu belli olmayan sandalyede, ilk defa buluşacağı sevgilisi
için giyindiği elbiseyle, sevgilisine söyleyeceği sözler kafasında gezinirken, araya giren soruyu
cevaplamıştı böylece:
“Benden daha uğursuz değildir”
“Katıksız gerçeğe tahammülü yok insanların. Kedinin sarı olması veya kara kedinin beyaz benekleri de
barındırması, uğursuzluk sandıkları kapkara gerçekten kaçmaya kapı aralıyor, hepsi bu!” Mide kazıntısı,
düşünce kasıntısından uzaklaştırdı bizimkini. Şimdi, hortlak çığırtılarını kağıt üzerine yazı ile kaydetme
amacını yerine getiren ve göz denilen iğne aracılığıyla dinlenebilen; diğerlerinin arasında ama kim bilir
hangisinin altında, kim bilir hangisinin yanında, kedi çişi kokusuna bulanmış halde bekleyen kitaplar
arasındaki bir kitaptan, fotosentez olayının ayrıntılarını okumuştu. Fotosentez yapabilmeyi çok isterdi,
ayağını toprağa gömüp yemeden içmeden okuyabilirdi böylece. Tanrıların, herkesten uğrun sevişmek
için gökyüzüne çektiği gri perdeden orgazm çığlıkları gelmesiyle, ipe sapa gelmez bu düşüncesinden de
uzaklaştı. Simülasyon içinde yaşadığımızın bilimsel olarak çürütülemeyeceğini öğrenmeden önce de
biliyordu simülasyon içinde yaşadığımızı. Ne zaman kendine yukarıdan baktığını hissetse, gözlerini
boşluğa dikerdi. Boşluktan ona bakan biri de vardır illaki. Hiçliğin ortasından, bizimkinin dünyasına
bakan gözün sahibi, bizimkine bakıp şöyle demiş olsa gerek:
“Benden daha uğursuz değildir.”


Kültür ve Sanat Platformu sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.