Bir Sarı Hüzün / Mehmet Karadayı

bir sarı hüzün yağar sisli tepelerine

gel bu yağmur altında ağlayan güzeli bul

sonbahar rüzgarıyla sarıldım ellerine

ruhta isyan ateşi dilde efkar istanbul

***

bu yürek yangınında köze atılan kimdi

kimdi ateşi tutan kora katılan kimdi

asırlık çınar gibi yere savrulan şimdi

ruhta isyan ateşi dilde efkar istanbul

***

çiçekler açmaz oldu kuşlar ötmez dalında

bilmem hatırlar mısın adım var mı yadında

azap ruhuma yoldaş yalnızlığın salında

ruhta isyan ateşi dilde efkar istanbul

Kaderle Konuşmak / Emin O. Uygur

Zaman ve mekân nasıl daralır? İnsan kendi içinde nasıl bir hücreye tıkılır? Hücre hapsinde olanların halini tasvire ihtiyaç yok ancak koskoca atmosfer altında bile bir hücre darlığını yaşamak nasıl bir duygudur?

Akşam eve geldiğinde eşinin sesini duyamayacak kadar yoğundu kafası. Çantayı attı bir kenara ve bilgisayarı açtı. Çok geçmedi bilgisayarı kapatıp mutfağa geçti. Bir iki atıştırdıktan sonra yine odasına döndü. Eline bir şey almak istemiyordu ama telefon ister istemez elinde oluyordu nasılsa. Birkaç mesaj okuduktan sonra ondan da sıkıldı. Bir gruba bir mesaj atıp bıraktı telefonu. Ancak fazla süremedi. İçindeki merak elini telefona uzattı. Attığı mesaja dönüş yapan olmuş muydu? Onlar üç dört yıldır kader arkadaşlığı yaptığı insanlardı. Halden anlarlardı. Ama onlar insandı. Herkesin kendi endişeleri, beklentileri, sıkıntıları vardı. Bu kıvrım kıvrım hayat için gayet normaldi. Gruba bir dua talebi mesajı bırakmıştı sadece. Aslında bu da normaldi.

Mesaja dönen yoktu henüz. En az bir kişinin dönüp “bir şey mi var” diye sormasını bekledi. Neden beklentiye girmişti kendisi de bilmiyordu? Akşam vakti geçmişti. Sükûnet zamanı idi. Hem belki mesaja cevap vermeden dua etmişlerdi birileri. Eski alışkanlıkların esiri gibi hissetti kendini. Böyle yürümüyordu hayat. Herkesin derdi kendisine yetecek kadardı. Demek derdi verenle hem hal olmak gerekiyordu.

Telefonu yeniden aldı eline. Bir medya açtı. Karşısına çıkan yazı çok ilginçti. “Yalnızlıktan şikâyet etme. Allah sana her şeyden daha yakındır.” Serin bir su serpilmiş gibi oldu içine. Kader bir şekilde konuşuyordu kendisi ile. Unuttuğu ya da o an akledemediği önemli bir hakikati bir başkası eliyle karşısın çıkarıyordu. O yazıyı yazan da belki kendisi adına paylaşmıştı sadece. Okumaya devam etti. Bu sefer başka bir yazı çıktı karşısına. “Unutma, kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur, sükûnet bulur.” Ne diyebilirdi ki. Çok açık değil miydi? Kader Allah’ın kendisini gördüğünü, içini dışını bildiğini, dertlerine çözümün sadece kendisinde olduğunu ayan beyan söylüyordu.

İçten teşekkürler etti. Kimdi, kimlerdi bilmiyordu. Demek ki dualar ediliyordu. Mesaj mı yerini bulmuştu yoksa durumdan farklı bir mesaj mı almak gerekiyordu, çok kestiremedi ama kendisinin düşünülmesini istediği kadar, kendinin de başkalarını düşünmesi gerektiğini daha iyi anladı. Belki de başkaları için ettiği dualarda eksiklikler vardı da kader böyle konuşmuştu onunla.  

Yine teşekkür etti ve “uyku büyük bir nimet” dedi.

eminosmanuygur

Nitelikli Yalnızlığım / Neslihan Paş

Zihnimde geçmişten resimler, kalbimde sebepsiz sevinçler, ruhumda özgürlüğün coşkusu. Ve usanmayı kendine yakıştırmayan iradem. Aşmak zorunda olduğum bir yol var biliyorsun. Dalgalar arasında kaybolan yıllarımı, arzularımı arıyorum. Sen de görüyorsun. Her nefeste bulmaya çalıştığım, duyduğum nağmelerde heyecanlandığım anlarım var. Saya saya beklemek her dakikayı her saniyeyi zordur benim için. Kalbime dokunan sesler, sözler ve tesirini yitirmeyen şiirler yankılanıyor gönül vadimde. Koşmaya çalıştığım hedeflerim ve orada beni bekleyen gerçekler var. Sevinçler, hüzünler, rengarenk duygular ve nihayet gizli gizli gözyaşları… Rabbime sunulmuş armağanlarım ve O’na olan sızlanışlarım. Tüm bunlarla birlikte içimde sakladığım sessiz çığlıklarım.

Sıkı sıkıya sarmalandığım duygularım ve ötelere hasret bakışlarım. Bunların arasında bazen bocaladığım bazen ağlayıp, bazen kaçtığım oluyor. Göklerimin rengine sarıldığım güneşe koşarken içimdeki neşede çırpındığım oluyor. Saya saya bitiremediğim dakikalarım ve hayata bakışımda içime hapsettiğim yangınlarım devam ediyor. Sönmeyen, bitmeyen, yalvarışlarım; elimi, gönlümü açışlarım ve beklediğim haberlere karşı kanat çırpışlarım benliğimi savuruyor ha savuruyor. Ama sen hep susuyorsun.

Beklenmedik duyuşlara kapı aralayışım ve severek, göğüsleyerek yol alışım. Hedefe doğru adım atışım ve nitelikli yalnızlığım. Ufuklara dalan gözlerim, içimdeki neşem sevincim. Seslerim boşlukta kaldı. Yalnızlığım arttı, ruhum daraldı. Bunların hepsini aldım ve varlığımla Sana teslim ettim Allahım. Taşıyamadığımı idrak ettim ve Senin Zatında varlığında ve bu sevdada eridim.

Acılar küle çevirdi yangın yerindeki kalbimi. Ve ben zorunlu bir tercih yaptım. Duygularımı safi kılmak için gurbeti seçtim. Gurbet, içimdeki en önemli kilidim. Adımlarım, nefeslerim gibi sayılı. Her saniyem beni bir adım daha vuslata taşıyor. Rabbim Sen’den başka bir melce olmadığını bütün zerratımla hissederken Sen’i andım. Ne olur ne olur elimden tut ve beni terk etme Rabbim.

Neslihan Paş

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑