Atışma / Karadayı & Ekvatorlu

Karadayı

Beni bir pıtırcık belleme sakın
Elime sopayı alayım da gör
Her kelime kurşun her cümle akın
Hasmıma doğrudan dalayım da gör

Süleyman (Ekvatorlu)

Büyümüşsün derdim pıtırcık olsan
Mutluluk duyarım sopayı alsan
Senin faydadadır yerinde kalsan
Ben senin yanına geleyim de gör

Karadayı

Kelime kelime kurşun dizerim
Bir sözümle eğilmezi ezerim
Fiyakalı gezme hemen bozarım
Salma satırları salayım da gör

Süleyman (Ekvatorlu)

Tozun kalmaz akşamından sabaha
Dur hele sen beni sokma günaha
Ama hala ses edersen bir daha
Cevrimi sel edip salayım da gör

Karadayı

Sen meydan de ben akşamdan hazırım
Gözüm pektir düşmanıma nazırım
Bir vurdum mu taş üstünden kazırım
İsmini dünyadan sileyim de gör

Süleyman (Ekvatorlu)

Gördüm ki düşlerin çıkmış ayyuka
Lakin ben gerçeğim, kaldırmam şaka
Bence sen tez uyan yüzünü yıka
Çapaklı gözünü sileyim de gör

Karadayı

Bir hışmım var bizar eder dağları
Yere soktum bey geçinen ağları
Ölü bile ağlar bırak sağları
Yerde seni zelil kılayım da gör

Süleyman (Ekvatorlu)

Geç oldu, hatanı anladım ama
Dost geleydin uğramazsın hışmıma
Sen sen ol da Ekvator’a uğrama
Dünyanı ikiye böleyim de gör

Karadayı

Karadayı der ki söze ar gerek
Dertlinin derdine acil çâr gerek
Sevgide nefrette bir karar gerek
Gönlümün pasını sileyim de gör 

Mehmet Karadayı & Ekvatorlu Süleyman

Yürüyen Sevgiler / Neslihan Paş

Soluk yüzleri ile tanırsın onları sen, yeryüzünde bin bir çileyi saklarlar gönüllerinin koylarında ve hep sevgi diye koşarlar. Nerde ağlayan bir sine görseler hemen orada soluk alırlar. Alışmıştır bedenleri zorluklara, çelik gibi durmaya. Çaresizlik vurur kapılarına sık sık ama yılmazlar, direnirler gönüllerindeki yüksek imanla negatif tepkilere.

Başkalaşmaya, suni davranışlara kapalıdır onlar. Sürekli insanlık ortak paydasında buluşmak için adımlarlar yeryüzünde. Çiçeklerden bal özü toplamanın ve onları petek petek bala dönüştürmenin işçisidir onlar. Bu hususta doymak nedir bilmezler, yaşam gayeleri hayat suyunu tüm gönüllere üflemektir çünkü. Severler herkesi hem de o kadar çok. Yürürler sevgiye hem de o kadar çok.

Sürekli sevgi dağıtırlar varlığa gönüllerinden süzülen muhabbet duygularıyla. Her sabah O’nu anarlar ve selam verirler hayata. Çiçeklere, çocuklara, yollara, ağaçlar, komşuya, denize ve dağlara. Bazen dursalar da adımları yavaşlasa da bir şekilde ilerler onlar. Yollar sarp kayalıklara doğru gittiğinde geri dönmezler. Hayallerinin peşinde kuşlar gibi pervaz ederler. Aşılmaz yerler onlar için duadır. Sarp kayalar onlar için bir vefadır.

Cesaretleri, sevgileri gibidir ne de olsa kaynağı bellidir. Dermansız değillerdir çünkü dermanları dertlerinin içinde gizlidir. Onlar sevgiye kilitli muhabbetin erleridirler. Bin bir sancının kol gezdiği diyarlara O’ndan aldıkları nefesle hayat üflemeyi bilirler. Darda kalsalar Rablerinin huzurunda gölgelenirler ve dağınıklığa düşmezler, teşviş yaşamaz ve yaşatmazlar.

Dolu doludur yürekleri verecekleri ne çok şeyleri vardır insanlara. Olur da çok kırılır, çok üzülürlerse bir durup “Dağınıklık ve tasamı Allah’a havale ettim” diyerek yola devam ederler o sevgi renkliler.

Kavgaları yoktur, hayatla cedelleşmezler ve kaderlerine tebessüm yağdırırlar. Sevgiyle muhabbetle sonsuza dek koşarlar. Tebessümleri içten, bakışları derindir. Bıkmadan usanmadan çalışırlar ve yüzleri yerdedir, tevazu kanatları hep açıktır. Kötü bir şey derse biri “selam” der geçerler. Zahmet verirlerse de Allah der sabrederler. Ama iyi olmaktan asla geri durmazlar. Ama yürüyen sevgi olmaktan vazgeçmezler.

Tatlı tebessümleri ve ışıldayan yüzleriyle hep baharın çiçekleri gibidir onlar rengarenk neşeli sevinçli ve bir o kadar da azimli. Belli ki onlardır Rablerinin nezdinde çok değerli.

Neslihan Paş

Yeğ/Farzımuhal

bakıyorum da ne çok hüzün birikmiş
gönül hesabımızda…
“hesapsız” sevmek bize yeğdi oysa

say ki bir suret
say ki ferahlık
umut; bir söğüt serinliğine kaçış serüveni
ertelenmiş vedaların özet cümlesi belki
gözlerinde buğulanmış baharın

tutsak cümleleri sil defterinden
gözlerin an’kar’anlık
gözlerin bi’şiir yarım

aykırı hayalleri yasakladıysam kendime
bilesin özgürlük netamelidir
sürgün kuğuların raks edişi gibidir
gözlerinde biriken figan
seyr’ânlık

belirteçsiz cümleleri sunuyorum sana
göz ucuyla baksan kafi
kırlangıç gürültüsü kadar izafi
bir mahmurlukta uyanıyorum sana

kalbin kadar aydın bir anı defterinin
son sayfasında
gül rengi hayalleri kurutup saklıyorum
bir gün dönersen eğer
sana taç yapmak için

Farzımuhal

Bazı Ayrılıklar Gitmeden Başlar/Farzımuhal

Yusufuna Elif, Elifine Yusuf olan bahtiyarlara

Bazı ayrılıklar gitmeden başlar
Gri bir sis çöker evin odalarına
Gümüş eğerli atları düşlemekten bezmeyen
Kışa , ayaza , taylara mahrem
Çıldırtan bir kelimesizlik bürünür vedalarına
Hava soğuk, yolun uzun
Sahi ceketini giydin mi Yusuf
Yusufunun elinden tuttun mu Elif

Bazı aydınlıklar şafak sökmeden başlar
Fecri kazip kıskanır bu billur hikayeyi
Kışta gelenin avazıyla bir sabah
Kardelenler başkaldırır elli yıl sonradan
Çilesi mükerrer modern havarilerin
Erbain bakışlarını saydın mı Yusuf
Yusufunun gününe aydın mı Elif

Bazı umutlar, hüznü daha bitmeden başlar
Umut dağınık bir masa, bir kitap ayracı
Bir kırık gözlük, bir beyaz sandalye
Sessiz sessiz temizliğe giderken, bir savcı
Umut Gökhanın, gözaltında verilmeyen ilacı
Yüzlerce bebeğin kodeste ağlaması
Bu sesleri sen de duydun mu Yusuf
Yusufuna bir demli çay koydun mu Elif

Farzımuhal

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑