Bu yazıda sanat ne içindir, sanat sanat için midir , sanat toplum için midir gibi bir konuya girmeyeceğim. Biraz edebiyat biraz sinema yolculuğu yaparak sanatçının istese de istemese de yaşananlardan uzak kalmayacağına kalamayacağına örnekler vereceğim.
Dünya edebiyatından olsun Türkiye edebiyatından olsun yazarları okurken bulundukları dönemin fotoğrafları ile birlikte okumaya özen gösterir ve yazdıklarını o çerçevede anlamaya çalışırım. Böyle olunca eserden daha çok istifade ederim. Sefilleri olsun Suç ve Ceza’yı olsun Victor Hugo ve Dostoyevski’yi tanımadan okumaya başlamayı önermem. Aynı şekilde Türk edebiyatında olsun yerli sinemada olsun bazı eserlere bakarkan yer yer o eserlerin yazıldığı konjonktürü göz ardı etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Başlığa bakan bazılarınız sabırsızlıkla Kemal Sunal’a ne zaman temas edeceksin diye bekliyor biliyorum. Uzun uzun bu yazıda bir Kemal Sunal filmi analizi yapmayı da düşünmüyorum ki yeterince farklı bakış açılardan yazılmış analizlere ulaşmak mümkün . Sadece şunu diyerek örneğe geçmek istiyorum. Kemal Sunal’ın bu kadar izlenmesi, defalarca izlenmesine rağmen bıkma gibi bir durumun oluşmaması sadece sanatçının başarısı mı yoksa o metinlerde rahmetli Sunal’ın içselleştirerek oynadığı karakterler toplumumuzun birer aynası mı? Her kesimden insanı oynamıştır. Doğulu da oldu batılı da… Sanatçı da oldu futbolcu da… Fakir de oldu varyemez zengin işadamı da… Gurbetçi bile oldu… Ama vereceğim örnek onun sosyal grubu ya da meslekleri (kapıcı, postacı,köfteci) değil Bir sıfatı üzerine olacak.

Filmin ismi Deli Deli Küpeli. 1986’da İhsan Yılmaz ve Yavuzer Çetinkaya gibi iki usta ile beraber oynamakta Kemal Sunal. Ve film, Cevat Fehmi Başkut’un bir tiyatrosunun sinemaya uyarlanmış hali. Aslında bu tiyatro eseri 21 yıl önce 1965’te yine beyaz perdeye uyarlanmış ve çok da başarılı bir film olmuş.

Buzlar Çözülmeden ismiyle Fikret Hakan, Selda Alkor ve Nuri Altınok’ un oynadığı bu filmde şöyle bir ayrıntı da var. Emektar oyuncu Reha Yurdakul her iki filmde de oynuyor. Birinci filmde asker rolünü oynarken ikinci filmde ise halkın kanını emen o acımasız ekipten biri olan avukatı oynar. Bu kadar uzun bir film serancamesinden sonra Kemal Sunal’ın oynadığı “deli kaymakam” rolüne gelerek sanat ve siyaset kavramını anlatmaya çalışayım. Türk edebiyatının en üretken kalemlerinden biri olan Başkut’un yolları karla kapanmış bir kasabaya bir gece akıl hastanesinden kaçan iki şizofrenin gelmesini anlatır. Bozuk bir düzene karşı çaresiz kalan bir halkın iki delinin etrafında toplanmasını ve bu delilerin halkın kanını emenlerle mücadelesini anlatır. Eser belki elli yıllık bir eser ama siz o eseri bugünün Turkiye’sini düşünerek okuyabilir, izleyebilirsiniz. Yılanoğlu da Hacı Muratoğlu da belirecektir gözlerinizin önünde. Çaresizlik bazen bir deliyi bile topluma lider yaptırır. Ve bu delinin eliyle toplum nefes alır.
Sanatçı eğer ayakkabısındaki küçük bir taş parçasının kendisini rahatsız etmesi kadar bile rahatsız olmuyorsa yaşananlardan ve bunu sanatın dili ile şarkı, şiir , tiyatro, roman ya da sinema ile halka anlatmıyorsa kanaatimce görevini yapmıyor. Sanatçıları susan toplumlar acı çekmeye mahkumdurlar.