Ekim / Farzımuhal

kim bölüşür ekmeğini seyrek umutla
tüfeklerin sayesinde gün b/ölüştüren kim
sahiden bir çıkış varsa bu güncel anafordan
(Lütfen) önce bana söylemelisin
ve ekim
bir eylül terkisinde g.izlenir
ki insan severken filizlenir

babamı özlüyorum bu ayıp değil
ülkemi de özlüyorum biraz utanç içinde
bir avuç kara toprak bana, bir eylülden kalan
bir tenha ziyaretlik henüz hiç gitmediğim
ve ekim
bir eylül mahzeninde g.özlenir
ki insan sevgisizken güzlenir

dörtmevsimyaylaların çok uzağında
hafsalamda kaçencunga kıymıkları
insan bayındır bir memlekette umut bulmalı
huzur da bulmalı biraz lüks lakin
ve ekim
bir eylül bahçesinde y.azlanır
ki insan sevdiğine nazlanır

farzımuhal

Bir Eylül Hasret / Murat Emir

“Tüm aykırılıklarımızla Barışabi’nin

kol düğmeleri kadar bile değildik.

Hiç değilse onlar düzenli aralıklarda bir araya geliyordu…

Biz ise Aralık’larda hep ayrı’kalıyorduk.”

Küçüktüm “Anadolu Lisesi” imtihanına giderken onunla,

“karnım ağrıyor baba” demiştim.

Ellerinden sımsıkı kavramış olmalıyım.

Daha sonra, sonuçların açıklandığı gazete parçasına da üstün körü bir göz atmış,ismimi bulamamış pes etmişti.

Biz bulmuştuk.Bardağın boş tarafını görmeyi severdi, galiba ben de öyleyim …

Aylardan “ne farkeder”

İlk gün  beni götürmeye gelmişti  okula, bir de bilmem kaç yıl sonra bir veli toplantısı için gelmişti tekrardan.Üçüncüyü hatırlamıyorum.

O veli toplantısında da stres yapmıştım.

Stresten ve tabiki başka nedenlerden şehrin benim için uygun tek sinemasına gitmiştim.

”Evrenin Askerleri” filmine.

Tabi annem izlediğim filmi belgesel zannetmiş ;”(Kenan) Evren’in Askerleri”.

O da beni tebrik etti ” kültürel bir aktivite yaptığım için”.

/bugün evren yok bugünün ”Evren’lerine” duyurulur/

Her neyse,  hocalar beni övmüşler, sevinçli idi.

Aylardan “ne farkeder”

Cumhuriyet Caddesi’nden bana aldığı bisikletle süratle aşağı inmiştik.

Önde o , arkasında ben.Benim kıvançla onu anmama yetecek bir hatıraydı.

Aylardan “ne farkeder”

Trabzon’a kazandığım bölüme beni elleriyle yerleştirmeye götürdüğünde;

“üzgün” olan ben görünüyordum,yanılmışım…

Arkasından mahzun bakmışım.Farkında değildim.O bakışı bile sonraları anladım.

Aylardan “ne farkeder”

Yaz gelince tatile geldim “bir haftalık”.

O vakitler nedenlerimiz vardı bir de ”yaz” okulumuz, hızlıca geri dönmek için…

O tüm yaz evde olmamı bekliyordu, bir haftayı duyunca celallendi, evden kovdu..

Gitmedim tabi, bir hafta sonra giderken yolculamaya geldi.

Zaten öfkesi su gibiydi,akardı..

Bu da bir kaybedişmiş geç anladım…

/O vakitten sonra hep uzaktaydım,hiç (coğrafi) yakın olamadım./

Aylardan “ne farkeder”

Bu kez çok uzaklardaydım “yazın gelemeyebilirim param yok” dedim.

Net olarak cevap verdi “oralarda sürüneceğine paranı vereyim, gel buralarda sürün”.

Yürekten söylememişti biliyordum.Ben de zaten gidecektim.Benimkisi sadece olası bir aksiliğe karşı önlem itiyadı idi.

Aylardan “ne farkeder.

Her neyse bir gece haberi geldi.

 “Gitmiş.“

Ben yine çok uzaklardaydım.Bir düğüne gitmiştik başka şehire.Yol dönüşü bir toplu taşıttaydım.Herkes arkadaşımdı taşıtta.Sustum. Ağlayamadım…

Aylardan “Eylül“…

Baba dağdır,

Ellerinden öperim,

Mekanın Cennet olsun ışığım.

öğütnâz/farzımuhal

~babalarının/annelerinin nazlı kızlarına

çeyrek bir ürkeklikle hayata tutunduğun bu günlerde
yanağında bilmezden gelmenin yalın cesareti
tecrübesizliğin tramvayı ikimiz için de gürültülüdür
ellerini uzatmaktan çekinmemelisin hayal evrenine
yerine oturan omuz çıkığı, daha az acı verir belki
onurlu olmaktan yüksünmemelisin
bilmelisin, iyilik de gül kokusu gibi istila edicidir
iltica edicidir sahicilikler bulutsu bir yüreğe

artık büyüyorsun , yaşınla orantılı uzaklaşıyorsun
öğütlerimden, bitki örtüm gibisin
nasıl bir şiir söylenir şöyle ellerinden
bir gül bahçesi , bir bahçe gülü
saçların lavanta koksun hep isterim ,
(baba olmanın zaafı sanırım)
üzülmek zaten kabullenişim,umut etmek gibi
ekmek gibi us bahçene evrensel kaygıları
kutsaldır kaygılarım, beni anlamalısın
iyilik de sahicilik gibi iltica edicidir
gül kokusunun istila ettiği kentlere

yarım kalan şiirlerin sevinçleri taç olsun saçlarına
ve bir yerlerde evrensel kaygıların çıkarsız kuyulandığı
bulutsu yürekli tüm kız çocuklarının saçlarına
yağmurun ıslaklığı gibi değil ağlamak ıslaklığı
dokunan bitki örtülerine, gül bahçelerine ve bahçedeki güllere
öğüdüm gibi içten olmayacaktır bilgiçlikleri başkalarının
zaafım diyebilirsin , kaygım , yaşlandıkça çocuklaşmam
hatırlatayım tekrar unutmaman gerekeni
gül kokusu da sahicilik gibi istila edicidir
iyiliğin iltica ettiği,sahici kentlerdeki bulutsu yürekleri

tamam sustum,sustuğu gibi babamın
susuşum, senin susmalarına istinad duvarı
bu öğüdü duyumsamalısın
gül kokusunun,sahiciliğin ve iyiliğin
gövdene iltica edişinin her yıldönümünde

Farzımuhal

Babama / Mehmet Karadayı

Benim de dilim bu yönden bağlı

Söylemeyi bilmem ama severim

Biraz yabaniyim biraz da dağlı

Söylemeyi bilmem ama severim

Dağ gibi duruyor gurur kaynağım

Neşemde sevinçte sürur kaynağım

O olmaz ise kurur kaynağım

Söylemeyi bilmem ama severim

Gururla taşırım onu başımda

Varlığı lezzettir ekmeğimde aşımda

Anlıyorum şimdi elli yaşımda

Söylemeyi bilmem ama severim

Gurbet ele mecbur oldum atlandım

Vuslat için bu mihnete katlandım

Sesin duydum zehir iken tatlandım

Söylemeyi bilmem ama severim

Baba dedim o mukaddes varlığa

Sevgisi üstündür şaha çarlığa

Rabbim düşürmesin onu darlığa

Söylemeyi bilmem ama severim

Baba Dağdır/Murat Emiroğlu

tüm aykırılıklarımızla Barışabi’nin
kol düğmeleri kadar bile değildik
hiç değilse onlar düzenli aralıklarda bir araya geliyordu
biz ise Aralık’larda hep ayrı oluyorduk

Küçüktüm “Anadolu liseleri” imtihanına giderken onunla
“karnım ağrıyor baba” demiştim ellerinden sımsıkı kavramış olmalıyım
sonuçların açıklandığı gazete parçasına da üstün körü bir göz atmış,ismimi bulamamış pes etmişti.Biz bulmuştuk.Bardağın boş tarafını görmeyi severdi,galiba ben de öyleyim …

Okulun ilk günü götürmüştü beni,bir de bilmem kaç yıl sonra bir veli toplantısına gitmişti.Gerçi emin değilim daha fazla da gitmiş olabilir.
O veli toplantısında da stres yapmıştım.
Stresten ve tabiki başka nedenlerden şehrin tek benim gidebileceğim sinemasına gitmiştim;”Evrenin askerleri”…
Hocalar beni övmüşler,sevinçli idi.
Tabi annem izlediğim filmi belgesel zannetmiş ;”(Kenan) Evren’in askerleri”.O da beni tebrik etti kültürel bir aktivite yaptığım için…

/bugün evren yok bugünün ”Evren’lerine” duyurulur/

Trabzon’a kazandığım bölüme beni elleriyle yerleştirmeye götürdüğünde;
“üzgün” olan ben görünüyordum ,yanılmışım…
Arkasından mahzun bakmışım..
Farkında değildim.

Yaz gelince tatile geldim “bihaftalık”.
O vakitler evrensel nedenlerimiz vardı bir de ”yaz” okulumuz.
O tüm yaz evde olmamı bekliyordu bir haftayı duyunca celallendi,evden kovdu..
Gitmedim tabi,bir hafta sonra giderken yolculamaya geldi.Zaten öfkesi su gibiydi,akardı..
Bu da bir kaybedişmiş geç anladım…

/O vakitten sonra hep uzaktaydım,hiç yakın olamadım./

Bu kez çok uzaklardaydım “yazın gelemeyebilirim param yok” dedim.
Net olarak cevap verdi “oralarda sürüneceğine gel paranı vereyim,buralarda sürün”.Yürekten söylememişti biliyordum.Ben de zaten gidecektim.Benimkisi sadece olası bir aksiliğe karşı önlem itiyadı idi.

Her neyse bir eylül gecesi haber geldi “gitmiş“
Ben yine çok uzaklardaydım.Yolculuk dönüşü bir toplu taşıttaydım.Herkes arkadaşımdı taşıtta,sustum ağlayamadım…

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑