Anneme Dair / Murat Emir

Yirmi yıldır ayrılık sinmiş içime anne
Çantamda tüm dünyamla evinden ayrılmıştım
Yirmi yılda biraz ak düşmüş saçıma anne
Artık ben de garipler safından sayılmışım

.

Bilmezsin belki benim mahpus hicranlarımı
Haylazlık payesinde ben kendimi aşmışım
Parkam ince ,şapkasız ,soğuk akşamlarımı
Sensizlik kentlerinde avare dolaşmışım

.

Bir telefon vuslatı kaç günlerce bekledin
Sadece bir dakika sesimi dermek için
Kaç yüz damla gözyaşı benim için sakladın
Üşüdüğümde beni hayalen sarmak için

.

Artık çocuk değilim hüznü maskeliyorum
Her iç yangınım beni belki azat ediyor
Günler geçtikçe anne sen yöne geliyorum
Özlem tohumlarımı hicret hasat ediyor

.

Öpeyim ellerini ülkelerce uzaktan
Bahçede son karanfil seni özlerken solsun
Bu diyar-ı gurbette emir gelirse Haktan
Beş vakit duaların benim ardımda olsun

Murat Emir

Oğlumun Annesi / Şeref Bulut

Ruhunun güzelliği yansıyor çehresine
Kırmızı güller meftun, eşsiz sevgisine
Dalgalı zülüflerine, akşam serinliğinde
Bağlanmış duygularım, oğlumun annesine

.

Gülşeninde durulur, hayallerimin çiçeği
Aşkına vurulur, garip güvercin yüreği
Hırçın rüzgar gözlerinin derinliğinde
Huzur bulur, tek, oğlumun anneciği

.

Varlığı, geleceğin zümrüt hediyesi
Yanık gönlü ümidimin bitmez neşvesi
Abideleşmiş sireti, saf gelinliğinde
Kalbimin heyecanı, oğlumun annesi

.

Sevgi bahçesinde pamuk yürekli
Hayallerinde insanlığın altın geleceği
Hüzünlü bir mevsimde sırtında derdi
Gözlerimin ışığı, hayatım oğlumun annesi

.

Beni Saymasınlar Anne / Emin O. Uygur

küçük bir çocuğun hapiste annesine söylediği “anne beni saymasınlar” sözü üzerine

Uyumak istiyorum bırakın beni

Buradayım işte görmüyor musunuz

Bir çocuğu neden sayarsınız büyükler gibi

Çok yoruldum uyumak istiyorum

Anne sen söyle onlara saymasınlar beni

***

Her sabah neden rahatsız ediyorsunuz bizi

Elimden aldınız ablamı abimi

Babam nerde ben babamı özledim

Babama gitmek istiyorum anne

Ne olur söyle anne çıkarsınlar beni

***

Oyuncaklarım nerde siz mi aldınız yoksa

Neden konuşmuyorsunuz

Çaldınız değil mi

Annemin çiçekleri vardı balkonda

Verin annemin çiçeklerini

Çok yoruldum uyumak istiyorum

Anne ne olur söyle saymasınlar beni

***

Parka gidiyorduk abimle ablamla

Pazar günleri

Annemin pastasından yiyorduk yorulunca

Sular ne güzeldi

Gökyüzü ne güzeldi

Arabaya binerdik babamla

***

Neden oyun oynayamıyorum burada

Ben suç mu işledim yoksa

Televizyon izlememe annem izin verdi

Evdeyken annem uslu durursan

Telefonu veririm derdi

Size ben ne yaptım ki

***

Kapılar kapalı

Yerler soğuk

Namaz kılarken üşüyor annem

Allahım sen yardım et bize

Çok özledim babamı ablamı abimi

Çok yoruldum uyumak istiyorum

Anne ne olur söyle onlara

Bir daha saymasınlar beni

13.02.2022

Eminou

Gecenin Sensizliğinde / Ahmet Terzioğlu

Canıma cân idin zor gecelerde,

Gittin de can hânem derbeder oldu.

Merhem bulunmaz bu ölümcül derde,

Yaşamak ölümden bin beter oldu.

~~

Artık ne söylesem kâr etmez sana,

Dilimde inkisâr kahırdan yana.

Bin umut bağladım kara sevdâna,

Geceler sevdâmı gölgeler oldu.

~~

Kalbim her gece ney gibi inler de,

Sesimi kimseler duymaz bu yerde.

Söyle ey sevgili ellerin nerde,

Ömrüm yâdellerde hep heder oldu.

~~

Kimbilir kimlere vuslatken gece,

Âsûde bir akşam, mehtapken gece,

Bir tatlı huzûra hasretken gece,

Geceden nasîbim gam keder oldu.

~~

Şimdi yârânımdır ıssız geceler,

Dilim umutsuzca seni heceler,

İndi gözlerime siyah perdeler,

Geceler kapımı sürmeler oldu.

~~

Dört duvar arası bir âraftayım,

Belki mecnûn oldum, belki hastayım.

Gölgemle kolkola aynı saftayım,

Bedenim rûhumdan bîhaber oldu.

~~

Sabah olmayacak öyle dediler,

Kulaktan kulağa cin ve periler,

Bu ayak sesleri, bu iniltiler,

Yaklaşan ölümü müjdeler oldu.

İki Oğlumla Yarın… / Emin. O. Uygur

Twitterde bir annenin feryadı üzerine

Yarın hapse gireceğim iki oğlumla

Yarın güneş doğmayacak bize

Yarın gün bile olmayacak

Yarın yok ki gün nasıl olacak

Bugün son akşam gökyüzü altında

Bilmem bir daha ne zaman

Nefes alabilirim özgür havalarda

Ne zaman çocuklarımın elinden tutup

Gidebilirim okulun yanındaki parka

Yarın hapse gireceğim iki oğlumla

Ne kadar kolay söyleniyor değil mi

Sincan cezaevi deyivereyim adını da

Bir anneyim bir öğretmenim

Bir anneyim bir hemşireyim

Bir anneyim herhangi bir meslektenim

Ne suç isnat etmişler bilirsiniz

Şaşırır susar lâl kesilirsiniz

Ama kader susmaz şimdi sessiz olsa da

Bekler ve verir hükmünü sonra

Belki de doldurur gözümü gönlümü

Hiç ummadığım lütuflarla

Yarın hapse gireceğim iki oğlumla

Biliyorum

Orada bekliyor beni suyum ve ekmeğim

Hayatı biraz da o açıdan öğreneceğim

Dünya rahat yeri değil gam yok demedik mi

Dünya ücret değil hizmet yeridir bilmedik mi

Haksız yere giriyoruz hapse şüphe yok

Hak etmiş olarak mı asla hem de çocuklarla

Her şey bir yana

Güzel işler cinayet yerine konuyor ya

En masum fiiller hıyanet olarak adlandırılıyor ya

İşte bu dokunuyor insana

Alkışlar canilere idam cezası İsa’ya

Ölüm fermanı Maşita’ya saraylar Karunlara

Üzülüyorum insanlara

Üzülüyorum koca koca karaltılara

Hak hakikat doğruluk ve adalet

Geç onları her şey paradan ibaret

Yeter bir din kılıfı şirazesi kaymış akıllara

İnanmak ne büyük zevk iftira dolu yalanlara

Yarın hapse gireceğim iki oğlumla

Ne diyeyim siz söyleyin şimdi ben onlara

Bahçe yok güneş yok kuş yok

Adalet yok hak yok hukuk yok

Dört duvar arasında ne yapsın çocuk

Bir gün belki bir şey söyler hukuk

03.01.2022

eminou

Afgan Anne ve Yeni Yıl / Emin O. Uygur

Sizler yeni yıl kutlamalarında ışıklar içinde

Yeni bir yıla giriyordunuz sımsıcak evlerinizde

Keyfini çıkartırken yağan karın esen rüzgârın

Lambalar yaktınız renk renk geceye art arda

Kahkahalar geliyordu kulaklarıma neşe dolu

Biz o sıralar zorluyorduk dağlarda sarp bir yolu

Ancak ne olacak bilmiyorduk tepeyi aşınca

Yakında bir köy vardı ışıklar çok cılız

Çocuklar yorgun hava soğuk ve hem çok açız

Eşim vefat edeli aylar oldu

Bir iş kazasında birden ayrıldı aramızdan

Hatıralar bile şimdi soğukta tuz buz oldu

Çalışmak ne mümkün dışarı bile çıkmak yasaktı bana

Yarın yoktu benim hem de çocuklar için orada

Ben bir anneyim ben ölürüm tek çocuklarıma zarar gelmesin

Bir de bizim yüzümüzden eğlenceleriniz eksilmesin

Kar ve rüzgâr dondurdu yavaş yavaş bedenlerimizi

Hissetmez olduk bir süre sonra ayaklarımızı ellerimizi

Sizler yeni yıl kutlamaları içinde ışıklar içinde

Yeni bir yıla giriyordunuz sımsıcak evlerinizde

Çocuklarım ağlıyor yürümek mümkün değil artık

Biraz daha dayanın az kaldı desem de olmuyor

Dayanacak gücümüz kalmadı bir ağacın altında

Son anlarım benim dilimde sadece bir dua

Baktım elleri donuyor çocuklarımın

Çıkardım çoraplarımı son çare taktım avuçlarına

Sarıldık ağlıyoruz hem de çok korkuyoruz soğukta

Dünyada milyarlar varmış ama kimsenin haberi yok

Öldüm işte sonunda yollarda donarak

Afgan bir anneyim ben tarih beni böyle anacak

Sizler yeni yıl kutlamaları içinde ışıklar içinde

Yeni bir yıla giriyordunuz çocuklar evlerinizde

Dininiz inancınız her neyse ama

Hepinizin dilinde bir insanlık edebiyatı

Hele bir yola çıkmaya gör nefretten geçilmez

Hepiniz yaşıyorsunuz dünyayı işinize geldiği gibi

Kim sahip çıkacak Allahım

Hanif dinin senin dünyada garip kalmış gibi

03.01.2022

Eminou   

Cancağızım / Beyruha

Cancağızım

Sen sevdayı

Yusuf’un gömleğine kalbini bağlayan

Zindanın tozuna nefesini adayan

Rüyadan, kuyuya

Kuyudan zindana

Ah ki Yusuf

Ah ki Zavira

Ah ki ne ahh…

Sabır ateşiyle yanan

Dertli Züleyha’ya sor

Cancağızım…

Sen sevdayı

Kitabesinde aşk yazılmışsa ne çıkar?

Hasret sütresine bürünmüşse cihan

Sahralar gönlüne mahrem

Gönlü Kays’ına

Ebcedi Mecnun olmuşsa eğer

Söylesene yol mu dayanır?

Söylesene yürek mi?

Ah ki Kays

Ah ki çöl

Ahh ki ne ah…

Devrin destanını yazan

Aşık Leyla’ya sor

Cancağızım

Sen sevdayı

Ferhat’ın eline takılmışsa zincir

Davranıp kazma küreğe

Aşk ile

Vazgeçmeden

Aşıklar bahara ersin diye

Biter mi hiç?

Bitmemeli

Çekip besmelesini

Demir Dağı’nı delse

Kalmasa vuslata dağ gibi engel

Ah ki Ferhat

Ah ki Demir Dağı

Ahh ki ne ahh…

Canı burnuna gelmiş

O nazlı Şirin’e sor

Cancağızım

Zayi olmayacak bir umut ki

Güç de onun hüküm de

Kana kana akacaksa

Ve doyacaksa İsmail’i suya

Nedir Safa ile Merve?

Koş

Bekleme

Dert de senin sevdada

Ne kalmış ki bu dünyada?

Hele İsmail ağlıyorsa

Annesin işte anne

Ah ki İsmail

Ah ki Zemzem

Ahh ki ne ahh…

Selametin serinininde

Yalınayak Hacer’e sor

Aslında / Ziya Paşa Akyürek

Ben bu şiiri aslında hiç yazmayacaktım
Kim tutuşturdu bu sözleri dilime
Kim koydu bu yaşları mendilime
Ben diyorum bu şiiri
Hiç… Ama hiç
Yazmayacaktım…

Düştüm kimsesiz yol ortasında
Gayrı iradi bir boşluğa elimi uzattım
O zamanlar alışamamıştım yokluğuna
Alışamamıştım henüz sensiz sokaklara

Kaç kez bilmem ki uyanırken bir güne
Güneşten önce açıyordun kapımı.
Sabahlar seni görmeye geliyordu sanki
Gecenin tozundan arınmış olarak.
Bir sabah merhabasıydın sen.

Bir akşam elvedası değildin anne.

Ben aydınlıkla böyle arkadaş idim
Yüreği benden sözü ezelden
Yüzlerde eskimeyen bir tebessüm tanırım

Sofranda doyduğum kadar yokluğunda duymadım
Duymadım baharlardan tek damla nisanı.
Sesleri kısılmış gibi geldi insanların
Ve tek cümle dokunamadı yüreğime…

Anne bohçandan bir azık bıraksaydın ya
Can kırığı duruşları toplatmasaydın bana diyorum.
Bu hangi akşam bilmiyorum ki
Seherinde doğru söyleşeyim.

Yalnızlık unutulmaz mı, ayrılık yok edilemez mi hiç
Zor soruları soruyorum kendime.
Bir kandil söndü,
En uzun gecemde.

Sonra içimde yürüdü en kesif cümleler.
Kelimeler taşıyamaz olunca adını,
Bir anne koptu yamaçlarımdan çığ gibi
Sökün etti turnalar selamsız diyarlara
Ve toprak kokulum benim
Bayramlıklarım bulanınca hiç olmaz çamurlara
Başımdaki uğultunun adını dost koydular

Çekilince güneşler kendi bahçesine bir al için
Ben seyre daldım cümleyi
Yola düşürdüm can bestesinden
Yolları bilmeyen bu nazlı dervişi

Karların doruklara alışması nasılsa
Öyle usul yürüdüm ben yıllara
Urbamdaki yırtıkları dualarla yamadım
Düğümlenirken son sözüm boğazımda
Senin cennetin sayarak onu da sana yolladım

Yokluğunu okuyorum tüm varlığımla
Yokluğunu okuyamamak korkusuyla…

Sevgili derken çatlarsa dudaklar
Mahcup olursa elimde şu sensizlik
Ben ne derim Anne
Ne derim Rabbime…

Gecemden yıldızları toplayanın
Güneşime ışık taşıdığını anladım
Özlemlerin en saklı bahçesinde…
Ve kimsesiz olmadığını şu kör sokakların..

Mendilime yaşları koyana karşı
Hüznümdür duaların amini.
Ve yüreğimi bir sonsuzluk bestesinde
Ona sunarak söylüyorum beklediğimi
Mahşer gülüşüyle beni bekleyene kavuşmak için
Yıllarca dilime dolanıp da yine içime dökülen o sözü
Gül yapraklarınca söylemek için
Anne demek için…

Şimdi bayramda şekerlerimi sayar gibi dinle
Diyeceklerim yılların sözüdür tek cümlede
Yokluğunda anladım her şeyi
Yokluğun da varlığın gibi güzelmiş anne

Göresim Geldi / Beyruha

Kaldırıp aradan ayı ve yılı

Vuslat kapısından giresim geldi

Arşınladım sana uzayan yolu

Hasretlik yüzünü göresim geldi

Ayrılık neşteri kalbime zemin

Gitmiyor ki zalim, yerinden emin

Senden gayrısına edemem yemin

Yarama sevdanı süresim geldi

Zümrüdü Anka’lar Kaf Dağı’na küs

Aşk vadisi duman, gönüllerde sis

Gözyaşı aşıkta hiç bitmeyen süs

Vaktin senliğine eresim geldi

Yazarım yazamam ne menem iştir

Yazdan hiç haber yok, mevsimim kıştır

Dost! Şu yıkılmayan bir kuru baştır

Onu da yoluna seresim geldi

Bilmem ki kastım cana mıdır dost?

Nasibim kederden yana mıdır dost?

Okunan selalar bana mıdır dost?

Ömrümü uğruna veresim geldi

Beyruha

öğütnâz/farzımuhal

~babalarının/annelerinin nazlı kızlarına

çeyrek bir ürkeklikle hayata tutunduğun bu günlerde
yanağında bilmezden gelmenin yalın cesareti
tecrübesizliğin tramvayı ikimiz için de gürültülüdür
ellerini uzatmaktan çekinmemelisin hayal evrenine
yerine oturan omuz çıkığı, daha az acı verir belki
onurlu olmaktan yüksünmemelisin
bilmelisin, iyilik de gül kokusu gibi istila edicidir
iltica edicidir sahicilikler bulutsu bir yüreğe

artık büyüyorsun , yaşınla orantılı uzaklaşıyorsun
öğütlerimden, bitki örtüm gibisin
nasıl bir şiir söylenir şöyle ellerinden
bir gül bahçesi , bir bahçe gülü
saçların lavanta koksun hep isterim ,
(baba olmanın zaafı sanırım)
üzülmek zaten kabullenişim,umut etmek gibi
ekmek gibi us bahçene evrensel kaygıları
kutsaldır kaygılarım, beni anlamalısın
iyilik de sahicilik gibi iltica edicidir
gül kokusunun istila ettiği kentlere

yarım kalan şiirlerin sevinçleri taç olsun saçlarına
ve bir yerlerde evrensel kaygıların çıkarsız kuyulandığı
bulutsu yürekli tüm kız çocuklarının saçlarına
yağmurun ıslaklığı gibi değil ağlamak ıslaklığı
dokunan bitki örtülerine, gül bahçelerine ve bahçedeki güllere
öğüdüm gibi içten olmayacaktır bilgiçlikleri başkalarının
zaafım diyebilirsin , kaygım , yaşlandıkça çocuklaşmam
hatırlatayım tekrar unutmaman gerekeni
gül kokusu da sahicilik gibi istila edicidir
iyiliğin iltica ettiği,sahici kentlerdeki bulutsu yürekleri

tamam sustum,sustuğu gibi babamın
susuşum, senin susmalarına istinad duvarı
bu öğüdü duyumsamalısın
gül kokusunun,sahiciliğin ve iyiliğin
gövdene iltica edişinin her yıldönümünde

Farzımuhal

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑