Oğlumun Annesi / Şeref Bulut

Ruhunun güzelliği yansıyor çehresine
Kırmızı güller meftun, eşsiz sevgisine
Dalgalı zülüflerine, akşam serinliğinde
Bağlanmış duygularım, oğlumun annesine

.

Gülşeninde durulur, hayallerimin çiçeği
Aşkına vurulur, garip güvercin yüreği
Hırçın rüzgar gözlerinin derinliğinde
Huzur bulur, tek, oğlumun anneciği

.

Varlığı, geleceğin zümrüt hediyesi
Yanık gönlü ümidimin bitmez neşvesi
Abideleşmiş sireti, saf gelinliğinde
Kalbimin heyecanı, oğlumun annesi

.

Sevgi bahçesinde pamuk yürekli
Hayallerinde insanlığın altın geleceği
Hüzünlü bir mevsimde sırtında derdi
Gözlerimin ışığı, hayatım oğlumun annesi

.

Violet/ farzımuhal

griyi düşürdü böbreğinden violet

sancı sonrası huruç

mavimtrak tsunamide battı güney yarımküresi iyimserliğin

müzmin açe gözleriyle baktı kederli ardından

sadece üç saatlik kahire yahut

tanımsız bir abuja macerası ürkekliğiyle

batmadan bitmeyecek sanki bu çuvaldız çilesi

“zor mu gerçekten

dalından düşmeden sevmek kirazı

küsmeden mavinin çocuklarına

üzengisiz bir yılkının

yelesinde ılgar özgürlük

kıvanç dilinde şarkı söylerken

kilim dokumak peştun tezgahlarında

kaçencungayı unutmadan kıyıda”

sordu üç mevsim yorgunu violet

taş duvarlara

direnmeyi sırtına hamlettiği gün

kızılın alnında kan olduğunu

düşlerinde şiddeti tanımamışken

göğsünün sathı vatan olduğunu

bilemezdi violet

kurumuş bir gül düşledi karanlıklarda

soğuğun ,açlığın, yorgunluğun

en çok bir başınalığın

hidrojen bombasıyla patladı nahif yüreği

violet ağlıyordu

dilinde gökkuşağı bir dua

kulağında yankısı dizelerin

“hiç bir gece sonsuz değil

hiç bir mazlum O’nsuz değil.”

violet

kurşun bakışlı kadın

en çok bizi affet…

Farzımuhal

Dağlarda Kardelen Çayırlarda Papatya/ Derya Hekim

Kabalıklar içerisinde yalnızlık gönül istediği ile buluşamadığından doğar. Ne gece ne gündüz anlam ifade etmez artık. Gönül istediği ile değilse varmak istediğine varamamışsa mahzundur hep. Yarım kalmıştır yaşamda onun yeri. Gece ve gündüz genel manalarıyla tanımlanmasaydı eğer, ikisinin de tamamlanamamış zamanın yarısı olduğunu keşfederdik. Kendilerini yarım kalmış, kavuşamamış aşıklardan sayarlardı belki de. Gecenin en koyu yerinde gün atar. Ama gece, gündüze kavuşamadan ince hüzmelerle solmaya başlar. Gündüz uyanır kendisini bekleyen doğaya ve insanlığa. Aranır durur diğer yarısını. Gecesini bulmak için döner adım adım dünya üzerinde. Umudu ile söner yavaş yavaş. Akşam serinliği çöker aydınlık kızıllıktan karaya döner ince ince. İşte gündüz de gece de bunca kalabalığa kavuşur da birbirlerine kavuşamazlar.

Gece ile gündüzün bu sırlı arayışını, kavuşma isteklerini onlar gibi yolların kapandığı diyarlarda çocuklarının soruları karşısında aciz kalmış anneler keşfetti bu dönemde. Bu anneler ki kimi medrese-i yusufiyenin küçük, demir parmaklı pencerelerinde keşfetti, kimi medres-i yusufiyediki kocasını beklerken, kimi sadece adını duyduğu dilini bilmediği diyarlarda keşfetti. Her biri kendinden bir parçayı buldu bu sırda. Bu sır ki ilahi bir değerdi. Sabrı öğretirken direncini güçlendiren bir sırdı. Kadın olmanın çile hanesini doldurmak olduğunu yeniden anlatacak bir sırdı. Kadın olmaktan öte annenin ayaklar altına cennetin verilmesinin sırrının anlamıydı belki de. Şefkatin yanında sabrında birer örneğiydiler.

Kadın naif olduğu kadar güçlüdür de. Hele anneyse dünyaya karşı duracak cesareti vardır. Bir kadının en güçlü yanı en zayıf olduğu yeridir. Kadın bu güçlü yanını istiridyenin incisini doğurması gibi korur. Ama bu güçlü yerinden yaralanır. Yetememe endişesinden, sorulara verecek cevabı olmayışından, yarının ne olacağını bilemeyişinden anneyi yakalar. Evlat; her anne yüreğinin ince sızısı, öpüp koklamaya kıyamadığı çiçeğidir. Bahar bahçeleri de neymiş evladının bir gülüşü karşısında. Bir defa yüzü gülsün ciğerparesinin bin bir çiçekle donatır etrafı. Ah anne karanlığın en koyusuna çekildiğimiz dönemde gözünde yaşın kuruduğu anne. Yarın adına hayal kurmaya korkar oldun anne. Elbet her hali bilen görene itimadın tam lakin gönlün pare pare oldu anne. Evladının arayışına ses soluk olacak bir imdat dilendin gece boyunca. Yaşadığın bunca şey değil de evladının iniltileri kesiti nefesini. Kaç gecenin karanlığını yavrunun sayıklamaları ile boğdun. Kendinle kavganın tek şahidi zamanın sahibi oldu. Herkes yaralı, herkes mahzundu kimsenin kimseye merhem olacak takati yoktu. Bir tek evladı için yeniden doğruldu anne. Yeniden baktı karanlığa. Korkuları vardı dağlar cesametinde, bilmediğinden korktuğu kadar hicabını duydu yeri geldi. Anne, gece karanlığında ne kadar ağlarsa ağlasın sabahına evlatlarına sofra kurdu. Kadın olmak her yükü göğüslemekti bir yerde. Gönlündeki dalgalarla boğuştu çoğu kez. Daraldığında ferahlayacak, nefes alacak bir yer aradı. Çaresizliğine tahammülü evladının cennet kokusunda buldu. Bir gün dedi elbet bir gün baharın bağrına koşacağız. Biliyorum bahar da bizi özledi. Kardelen misali kara direnip güneşe açtık. Ama papatyalar gibi kırlara saçılacağımız günlerimiz de gelecek. Bana tahammül için neden veren umduğumu da kavuşturacak elbet. O (c.c) ki hakkındaki hüsn-ü zanna asla yanıltmaz.

Kadın Elinde Dünya / Emin Osman Uygur

İnanmak istiyorum güzel rüyalara

Gerçekler çok yordu çünkü ruhumuzu

Sarılmak sonra güneş gibi bütün karanlıklara

Bir gün hiç beklenmedik bir anda

Çok farklı boyutlarda

Daldım gittim penceremde kaos renkli dünyaya

Ne güzel hayaller kurdum yarınlara dair

Sonra dedim kendime

Nasıl olurdu acaba baştan başa

Kadınların elinden geçmiş olsa tüm dünya

Her yerde nazenin nakışlar nadide bakışlar

Parıldayan güneşler sular gibi akışlar

Silahlar yok yatıyor ebedi mezarlarda

Sadece sesler gülüşmeler ve güller gibi kokuşlar

Evinin içi gibi eli değmiş dört bir yana kadının

Sevgi ve şefkat olmuş iki kapağı her kitabın

Kavga yok gürültü yok her yerde sükûnetler

Çocuklar tebessümlerle hep çiçekler içindeler

Bir seyrangâh olmuş dünya dört mevsim bir bahar

Anneler kızlar gelinler teyzeler halalar ablalar

İnanmak istiyorum bu rüyaya gerçek olsa ne var

Ne geçmişin intikamı ne gelecek hırsı

Ne nükleer silahlar ne uzay yarışı

Tarihe gömülmüş

Bu topraklar benim vahşi saldırışı

Değil mi ki her savaşın ardında

Kadınların gözyaşları var

Artık zamanı gelmiş

Kalın kaba seslere inceden bir güzel ayar

Mavinin enginliğinde ne güzellikler var

Dualar yakarışlar yağmurlar bereketler

Çok uzaklarda şimdi çıldırtan felaketler

Her kadın adalet sembolü ışıklar gibi önde

Yepyeni desenler dağlara denizlere

Ellerinde işlemişler hayatı ilmek ilmek

Gördüm kadın hayatın ruhu

Hayat da kadın demek

İnanmak istiyorum bu güzel rüyalara

Hayatı kare kare kadınların inşasına

04.03.2022

eminou

Ben Kadın Değilim / Gökhan Bozkuş

Ben kadın değilim.
Bakmayın adımın Aslı, adımın Esra, Nuran, Hatice, Fatma ya da Zeynep olduğuna.
Bakmayın kucağımda bir bebeğimin oluşuna.
Bakmayın iki yanımda iki çocuğun anne, anne diye ağlayışına.
Bakmayın eşimin çaresiz ve hüzün içinde bana öyle sessiz ve bana öyle derin çığlıklar içinde bakışına.
Ben kadın değilim.
Hapse de girebilirim suçum olmasa bile. Hastanelerde ayaklarım, ellerim kelepçeli bir polis nezaretinde tedavi de olabilirim, doğum da yapabilirim.
Ne var ki bunda.
Ben kadın değilim haklarım yok benim. Komşularım , ailem ve eski dostlarım; ellerinde çiçeklerle bana en güzel sözleri söyleyen öğrencilerim şimdi bana en ağır sözleri söyleyebilir,  şimdi bana en olmaz iftiraları atabilir.
Bir kere olsun ama bir kere olsun dinlemeden beni zihinlerindeki kuyuya gömebilirler.
Eşim, işim, aşım her şeyim ama her şeyim elimden alınabilir.
Ama ne olacak ki.
Ben kadın değilim.
Aslında ben insan değilim hatta canlı bile değilim haklarım yok, yok benim.
Zira kedilere , köpeklere; ağaçlara, derelere sahip çıkıyor ve ses veriyorsunuz. Ama benim sesim her sabah ve her gece içime, içime doğru annesini özleyen bir çocuk gibi kaçıyor.
Başınızı ağrıtıyor, canınızı sıkıyorum şimdi biliyorum.
Kuru bir gürültü gibi vızıldıyor bu nidalarım kulaklarınızda.
Ama yazmak istedim sizlere.
Şimdi hangi şehirde,  şimdi hangi ülkedesiniz ve hangi kafiyeli nutuklar ile kadın haklarına sesleneceksiniz bilmiyorum ama ben de kendimi bir kez daha size hatırlatmak isterim.
Benim adımı da anmak isterseniz eğer. Ben sıfatlarımı söyleyeyim.
Ben kadın değilim. Ve sizlere göre isimlere de layık değilim.

Benim adım sürgün, yollardayım.
Benim adım hüzün, çaresiz zamanlardayım.
Benim adım öteki ve hep parantez içindeyim.

Bir şairden* okumuştum

“Sonra derken bir kadın çıkagelir,
Ve o zaman seversin bu kadını,
Sonra derken bir kadın çıkagelir
Ve o zaman gürleşir gözyaşları,

Neyin var neyin yok verirsin ona
Elinde avucunda,yüreğinin tahtında
Neyin var neyin yok verirsin ona
Ve o zaman gürleşir gözyaşları”

diyordu mısraları.

Beni de sevebilir misiniz, beni de görebilir misiniz bilmiyorum.
Benimle de gürleşebilir mi gözyaşlarınız?
Ben kadın değilim.
Ama ben de çıkagelirim.
Ellerimde valizler yabancı ülkelerde, dil bilmediği diyarlarda eşine kavuşmaya çalışan ben…
Anne ne zaman güleceksin sorularına yalancı bir tebessüm verdikten sonra lavaboda hıçkırıklara boğulan ben…
Her görüş gününü iple çekip yollara düşen ve trafik kazasında Erva’sının yanında hayata veda eden ben…
Kucağında bebeği ile su kenarında bulunan ben…
Çürümüş cesedinde parmağındaki yüzüğünden tanınan ben…
Ben de çıkıp gelebilirim yeter ki açılsın kollarınız.
His olurum, ses olurum, rüzgâr olurum.
Belki de bir rüya olurum.
Ama endişe etmeyin
Neyin var neyin yok istemiyorum.
Sadece bana ‘Sen de bir kadınsın’ de.
Buna çok ihtiyacım var
Ben gelip seni bulurum.

*Max Elskamp

Resimler: Renkli Tuvallere aittir

Toplumun Rengi:Kadın-3/Emin O.Uygur

Belki de işin en önemli yanı, toplumda kadın burcunun, kadın ruhunun önde olmasıdır. Yani toplum kadınsı bir karakter kazanmalıdır. Böyle bir toplumda huzur ve sükunet var demektir. Bu ruh dengede ise yine iyi bir durumdur. Ancak kadın ruhu ve kadın burcu geride kalmışsa, o toplumda çok ses ve çok sorun vardır demektir. Eril etki artınca kadınlar da o etki ile kendi renklerinin farkında olamıyorlar. Toplumda kadınların sayısı veya onların bir yerlerde görev almaları değildir asıl konu. Kadın burcu ve kadın ruhu baskın ise, zaten onlar da bir yerlerde söz sahibi olmuştur ya da olacak demektir.

Toplum hukuku, kadın hakları ve annelik hukuku üzerine bina edildiği zaman aslında bir çok sorun da çözülmüş olacaktır. Ev, çocuk, eğitim ve çocuk eğitim ve hayat arkadaşlığı gibi bir çok konumda aktif olan kadın, hayatın merkezinde kabul edilmez ve hayat o şekilde dönmezse, istenilen medeniyet seviyesi asla yakalanamayacaktır. Ne kadar teknik gelişme ne kadar ekonomik güç olursa olsun, toplum insânî enginliğe ulaşamadığı için huzuru da bulamaycaktır. Bazı toplumlarda pasif duran kadınlar belki de geleneksel bir kültürün etkisinde veya gölgesinde kalmışlardır. Ve böyle toplumlarda gerçek bir ilerlemeden ve medeniyetten ve de demokrasiden bahsedilemez.

Dünya kadınlar günü, dünya anneler günü gibi günlerde kadınların anılması güzel bir şey. Konuyu her platformda ciddi olarak ele almak da bilinçli kadın ve erkeklere düşmektedir. Ve her yıl kadınlar lehine bazı kararlara imza atılması gerekmektedir. Sadece gün için yazılan bir kaç satır yazı veya alınan bir kaç hediye, toplumları bir adım ileriye taşımayacaktır. Önemli olan kadın renginin ve kadın burcunun toplum atmosferinde daha etkin bir duruma gelmesidir.

eminosmanuygur

Toplumun Rengi:Kadın-2/Emin O. Uygur

Toplum, kadın demektir. Ancak kadınlar çoğu zaman sessizdir. Onlar bağırmayı sevmezler. Ve genelde şöyle de bir anlayış vardır: Erkekler, oldukları yerde yapılması gerekeni yaparlar. Çünkü onların da kendi bakış ve ilgi dünyalarında yapılacak çok iş vardır. Ancak işler her zaman öyle gitmediği için kadınların hukuku çok kez ihlal edilir. Duyarsızlık arttıkça da kadınların hayat standartları ve yaşam şartları konuşulmak zorunda kalınan bir konu haline gelir. Hangi toplumda erkek egemenliği yani erkeklerin üstün tutulması veya görülmesi söz konusu ise, o toplumun insanlık adına ciddi sorunları var demektir. Daha küçükten itibaren ‚erkek, tosun vs.‘‘ gibi yaklaşımlarla büyüyen nesillerden saygı ve sevgi adına bir şeyler beklemek behyude olacaktır.

Toplumun rengi kadının rengidir. Kadına rol biçmek gibi bir tanımlama yanlıştır. Kadın kendi normal seyri içinde rolünü oluşturur. Kadının biyolojik özelliği onu anne olmaya yönlendirir. Çocukların oyunlarında bunu net olarak görmek mümkündür. Bunu inkar etmek de kadına/kadınlığa hakarettir. Kadın bir yandan da toplum içindeki varlığı ile hayatın her karesine dokunur ve bu dokunuşlar ile hayatı bir sanat haline getirir. Her insan aldığı eğitim ve içindeki insânî hisler, meyiller vasıtası ile yolunu çizer. Bu anlamda sadece bilgiler paylaşılır, sivil faaliyetler devam eder ve kadınlar kendi mecralarında hayata renk vermeye devam ederler. Onların renklerinde eksilme olursa, hayat uç renklerle çekilmez olur.

eminosmanuygur

Toplumların Rengi: Kadın-1/Emin O. Uygur

Toplumların Rengi: Kadın

Semavi dinlere göre, ilk kadın, Havva annemizdir. Ve insanlık ondan doğmuştur. Allah istese Meryem validemizde olduğu gibi insanlığı eşsiz de çoğaltabilirdi. Ama Allah sosyal bir sistem kurmuş. Ve bu sistemde kadına büyük bir rol/görev vermiş.

Denizler, dağların varlığı için değildir. Dağlar da denizlerden dolayı var olmamıştır. Ama ikisi de yeryüzü ve yeryüzündeki hayat için bir dengedir. Denizlerdeki enginlik ve dağlardaki yücelik birer misaldir. Ve aslında derinlik de yükseklik de kadın ve erkek ruhlarını yansıtan iki benzetmedir.

Sosyal hayat, evlerden/yuvalardan müteşekkildir. Kadın da bir metaforla ifade edersek, yuva demektir. Bir yapının yuva, ev olabilmesi için, içinde şefkatten, merhametten, sevgi, saygı ve aşktan meydana gelen bir atmosfer gereklidir. Cennet de bu atmosferin altındaki nehirler ve köşklerden ibarettir. Bu atmosfer de kadınlara verilen özelliklerdendir.

Kadın sahip olduğu özellikler itibarıyla toplum içinde özel bir konuma sahiptir. Hassasiyet, tertip, düzen, şefkat, önsezi, annelik gibi bir çok özelliği ile kadın zaten farklı olduğunu her an göstermektedir. İnsandaki hislerin artı ve eksi yönleri sınırlanmadığı için, toplum içinde belli bir ahlâkî ve etik düzen olmalıdır. Bu düzen her zaman kadın lehine tanzim edilmelidir. Çünkü kadınlarda yaratılış itibarı ile güzellik vardır. Ve güzellik kendini göstermek, sevdirmek ister. Ve bu güzellik, olumlu şekilde yansırsa hayata, toplumların huzuru için inanılmaz etkileri de beraberinde getirecektir.   

Toplumda, kadınların erkeklerle kıyaslanması veya tam tersi çok anlamsız bir durumdur. Kadın hakları, kadının konumu o kadar açıktır ki bunun tartışmasının yapılması kadar gereksiz bir şey olamaz. Aslında toplumda kadınların çalışmaları, annelikleri, ev hanımlığı yapmaları, sanatla uğraşmaları gibi istedikleri alanda yer almaları kadar fıtrî bir şey yoktur. Toplumlarda veya medya dilinde bu konunun gündeme gelmesi ve çözülmesi gereken bir problemler karmaşası olarak ele alınması dahi dünya insanlığı açısından inanılmaz yanlış bir çizgidir. Günümüz dünyasında bu konunun daha çok ortadoğu, asya ve afrika toplumlarında gündeme gelmesi ise İslamî inanç sisteminin ne kadar dejenere edildiğinin açık bir göstergesidir.

eminosmanuygur

Ben Kadın Değilim / Gökhan Bozkuş

Ben kadın değilim.
Bakmayın adımın Aslı, adımın Esra, Nuran, Hatice, Fatma ya da Zeynep olduğuna.
Bakmayın kucağımda bir bebeğimin oluşuna.
Bakmayın iki yanımda iki çocuğun anne, anne diye ağlayışına.
Bakmayın eşimin çaresiz ve hüzün içinde bana öyle sessiz ve bana öyle derin çığlıklar içinde bakışına.
Ben kadın değilim.
Hapse de girebilirim suçum olmasa bile. Hastanelerde ayaklarım, ellerim kelepçeli bir polis nezaretinde tedavi de olabilirim, doğum da yapabilirim.
Ne var ki bunda.
Ben kadın değilim haklarım yok benim. Komşularım , ailem ve eski dostlarım; ellerinde çiçeklerle bana en güzel sözleri söyleyen öğrencilerim şimdi bana en ağır sözleri söyleyebilir,  şimdi bana en olmaz iftiraları atabilir.
Bir kere olsun ama bir kere olsun dinlemeden beni zihinlerindeki kuyuya gömebilirler.
Eşim, işim, aşım her şeyim ama her şeyim elimden alınabilir.
Ama ne olacak ki.
Ben kadın değilim.
Aslında ben insan değilim hatta canlı bile değilim haklarım yok, yok benim.
Zira kedilere , köpeklere; ağaçlara, derelere sahip çıkıyor ve ses veriyorsunuz. Ama benim sesim her sabah ve her gece içime, içime doğru annesini özleyen bir çocuk gibi kaçıyor.
Başınızı ağrıtıyor, canınızı sıkıyorum şimdi biliyorum.
Kuru bir gürültü gibi vızıldıyor bu nidalarım kulaklarınızda.
Ama yazmak istedim sizlere.
Şimdi hangi şehirde,  şimdi hangi ülkedesiniz ve hangi kafiyeli nutuklar ile kadın haklarına sesleneceksiniz bilmiyorum ama ben de kendimi bir kez daha size hatırlatmak isterim.
Benim adımı da anmak isterseniz eğer. Ben sıfatlarımı söyleyeyim.
Ben kadın değilim. Ve sizlere göre isimlere de layık değilim.

Benim adım sürgün, yollardayım.
Benim adım hüzün, çaresiz zamanlardayım.
Benim adım öteki ve hep parantez içindeyim.

Bir şairden* okumuştum

“Sonra derken bir kadın çıkagelir,
Ve o zaman seversin bu kadını,
Sonra derken bir kadın çıkagelir
Ve o zaman gürleşir gözyaşları,

Neyin var neyin yok verirsin ona
Elinde avucunda,yüreğinin tahtında
Neyin var neyin yok verirsin ona
Ve o zaman gürleşir gözyaşları”

diyordu mısraları.

Beni de sevebilir misiniz, beni de görebilir misiniz bilmiyorum.
Benimle de gürleşebilir mi gözyaşlarınız?
Ben kadın değilim.
Ama ben de çıkagelirim.
Ellerimde valizler yabancı ülkelerde, dil bilmediği diyarlarda eşine kavuşmaya çalışan ben…
Anne ne zaman güleceksin sorularına yalancı bir tebessüm verdikten sonra lavaboda hıçkırıklara boğulan ben…
Her görüş gününü iple çekip yollara düşen ve trafik kazasında Erva’sının yanında hayata veda eden ben…
Kucağında bebeği ile su kenarında bulunan ben…
Çürümüş cesedinde parmağındaki yüzüğünden tanınan ben…
Ben de çıkıp gelebilirim yeter ki açılsın kollarınız.
His olurum, ses olurum, rüzgâr olurum.
Belki de bir rüya olurum.
Ama endişe etmeyin
Neyin var neyin yok istemiyorum.
Sadece bana ‘Sen de bir kadınsın’ de.
Buna çok ihtiyacım var
Ben gelip seni bulurum.

*Max Elskamp

Resimler: Renkli Tuvallere aittir

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑