alâturk’aşk / Farzımuhal

Seni her benimsediğimde muteber
Beni her senimsediğinde şehrinâz
Seni her gülümsediğimde mehrû

öyle mutantan
öyle müstesna
öyle buluntu

Seni her öfkelediğimde mükedder
Beni her düğümlediğinde safinâz
Seni her isimlediğimde gülrû

öyle mihriban
öyle hasnâ
öyle avuntu

Beni her umutladığında nevbahar
Seni her bulutladığımda çeşminâz
Beni her usladığında ruberû

öyle olağan
öyle müheyyâ
öyle muştu

işte böyle olmuştu

fm

Akışkan / Farzımuhal

(özgürlüğe)

susananlar bilsin kıymetini bakır maşrapaların

buz tutmuş çeşmenin akışkan isyanı gibi

üç kesik sızıntı, bir nadas huzur

gecenin koynunda, şu en karanlık anında

sabaha illegal selamlar çakarak

anne yüzü düşler gibi

akarak baygın baygın bir nehrin kentten kaçan telaşıyla

üç kesik sızıntı, bir nazar huzur

sahi kimde bulunur

(gözyaşımızı)

su sananlar ne bilsin kıymetini tuz lambalarının

katrana banılmış,

kahırla karılmış

ayaza sarılmış

bir yaz gecesinin erzurumunda

(sunarken)

susan anlar, öfkemizin bağıllığını

bir masum ceylanın gidiş hikayesine

Susananlar

Susan anlar

Su sananlar

Susss (ağlama) annnn(eeeeeelerrrr) anlaaaaarrrrrr

fm

gül’gölgeli (bir sekiz mart güzellemesi) / Farzımuhal

ah gül’gölgeli
kleopatra anlamaz olan biteni
penelope kusursuz bir imrenişle bakar ardından
sen kusurlu bir direnişle gül’ücüklersin gölgeni

modern büyücü’kler korkar adından
korkar adının şairlerce yâdından
adının şehirlerce yadsınmasından
mutluluk kotarır eleonore

neticesi ehline malum
gönenç bir kurtuluşla bir Asiye
öpsün ah gözlerinden
gözlerin gömsün umutsuzlukları oranj bir vadiye

Betül avuntuntulasın seni, loş avlularda
ışık aşığı koridorlarda Hümeyra tutsun bir elinden
diğerinden Zehra

ah! bir çöl ortasında ıssız kaldın da
gölgende sakladın aydın günleri

ah! bir çöl ortasında susuz kaldın da
göz neminle besledin şeyda gülleri

dilerim Kübra komşulasın seni
aydın konutluklarda

Dilbeste/Editor

gözlerimiz çiğlerle halelenmiş
kronik sızılar barikatı bağrımız
buğular,çağıltılar,harabe şarkıları
manipülatif yanılgılar gizlenmiş
şuur altı mesajlarına
ana sütü çağrımız

“Mevla görelim neyler “

iyi niyetlerimiz vardı bizim
dünyaya ilk adım atışımızla başlayan
bahara,inkılaba ve direnişe dair
el sürmeden silaha
bilmeden revolverle ,ondörtlünün ayırdını
sığ(ın)madan sabaha
söylemişliğimiz vakiydi kurtuluş şiirleri
yahut diriliş
ayran,simit eşliğinde
lodosa karşı
karadenize karşı
“yaz rüyaları”

kahr-ı pespaye
rûz-ı meşakkat
anılarımıza kastedildi evvelen
saniyen masum kalmış yanımıza
heyhat
kimimize Şirin olmak
kimimize Ferhat
kimimize de dağ olmak düştü
palandöken mesela
mesela
karakurum
mesela
nanga parbat

“Tutam yar elinden tutam
çıkam dağlara “

iyi niyetimize suikastler düzenledi
bugünler için devşirilmiş keskin nişancılar tarafından
bir vakt-i keder oldu

azık olmuştu muştularımız
fizân olsa da niyetliydik gitmeye

/ki bazılarımız çoktan gitti
destanlar yazıldı ardlarından
kıvançla bahsedildi adlarından/

“Önden giden atlılar”

niyetliydik gitmeye fizan olsa da
anne rızasını almak en zoruydu
bir de öpmek gözlerini cananın
muhayyel dudaklarla

“ne ağlarsın benim zülfü siyahım
bu da geçer ağlama”

kimimize aylar hep mah-ı muharrem
kimimize eylül
yangınları içmiştik semaversiz kış akşamlarında
ellerimiz cam kırıkları
ümitsiz olmadık biz hiç hem
kan ağlarken içimiz en şad gözüktük
dünyanın tüm halklarının bayramlarında
ama bir kurban bayramında yaşadık açıktan matem
bir de ramazan sonrasında
kulağımız memleketten gelecek telefon sesinde

“Sefinem gark oldu dert deryasında “
“Kimseye kıymamıştık biz oysa “

ah râh-ı meşakkat
şehr-i hâr

kimimiz yakınız kimimiz uzak
kimimizin yazgısına ilişmiş muvakkat firar
yansa da sana dair ahsen dileklerimiz
bir orman yangınında

“Bekle bizi istanbul”

yusufu anasına
anası yusufuna ışık

yedi değil
binlercesi
“Mehlika sultan(ın)a aşık”

şiir elvedaya ilişik
şair ağlamaya alışık

“ağladıkça”

farzımuhal

frankofon bir şiire ilişik güzelleme / Farzımuhal


yüzün çok güzel
ve ben Guinea-Conakryim bu müstesna durumlara
bilir misin
öksüzlüğü
ders kitaplarından çooook önce postallarla sınanmış
darbelerle ispatlanmış bu anakarada
frankofon çığlıklar akrabadır
su bulmuş bir inci güleçin
mutmain gözlerinde yıkanır
kavramsal
kuramsal
kurumsal (ya da her neyse)
sosyal sorumluluklar
o mutmain gözler hepsine de inanır

yüzün çok güzel
ve ben tiryakiyim ulusöte travmalara
bilir misin
bu çok uluslu
bu çok uslu
bu göründüğünden
bu gösterildiğinden
bu çok hisli
bu ziyadesiye pseudo-demokrat anakarada
dilinde susku doğuran
suskusunda ağıt yoğuran
ağıdında yılkı çağıran
bu pseudo-demokrat anakaranın frankofon fistanlı anneleri
ve cumartesi anneleri

yüzün çok güzel
ve ben pervaneyim
budanmamış ağaçlardan mango yiyen
badanalanmamış odalardan
hayal devşiren inci bulutlarına
rüyalarına ebcetler düşmüş
ayak izlerini silerek ilerleyen yolcuların
isimlerle kutlanmış kulaklarına da
pervaneyim
pervaneyim de konu bu değil

yüzün çok güzel
ve ben gözlerime yağmur giyindim
aldırma ellerimin kuraklığına


farzımuhal

entschuldigen,manzarasız pencereler ve varşova istasyonunda bir üşen/geç / Farzımuhal

yine kayboldum, istasyonun adı lazım değil
istasyonun bilgecesi gözlerin
şehri, yönü, numarası farketmez bir trenin
yön’bilmez vagonlarında ağlamak marifetim
sırtımda dünya küskünü bir mazeretin
çulha yalnızlığıyla selamlıyorum yalnızlığını dizginlenmiş mazeretlerin

Kötürüm bir güzelliksin neyleyim
Sana olan zaafım kadar güzelsin
Pir nazar uğrarım kitaplarına
Der kenar ararım Sümmani yazan
Gamzende boğulur da kederin
Sen de bilmezsin
Gamzen de bilmez
Sümmani de
Zaten hiç biriniz bilmesin

Sen bir tek gümansız bilesin
güz’bilmez bahçelerin var olduğunu dünya yüzünde
dünya gözüyle görmenin heyecanını da bilmelisin

kördüğüm bir inceliksin neyleyim
(artık)kömür kokmayan koridorların
mustazaf imgesisin
duyulmaz ki sesin
ki sesin duyulmaz
ama sen bağır
sen BAĞIR ki
kolu kanadı kırılsın seni duyurmayan mazeretlerin

farzımuhal

monachopsis / Farzımuhal


“Daha senden gayrı aşık mı yoktur

Nedir bu telaşın vay deli gönül”

Ruhsati

gözlerinde buğulanmış yolculuk telaşıyım şimdi

perdedarı olduğum tüm umarsız vedalar adına

baharı bekliyorum

bekliyorum

bekliyorum

bekliyorum

(gülümser miyim)

gülüm der miyim

belki

gülü vermeyim

gülü dermeyim

dalında daha özel

dalında daha güzel

bu sevgi

aksanlı şiirlerde tuz lekesi

hasret ten kokusu mintana sinmiş

(bahar gelmiş

koğuşa da bahar gelmiş)

koğuşa onlar gelmiş

bildin mi kalbi şiveli

ne ara kasım gelmiş

ne çare kasım gelmiş

bahçeye bakasın gelmiş

bakmışsın bahar gelmiş

cemre toprağı delmiş

kasım gelmeden gitmiş

ne ara bahar gelmiş

ah yare bahar gelmiş

kim gülmüş

kim beklemiş

kim güne yaş eklemiş

kim güle yaş eklemiş

kim yanmış küle benzemiş

mona roza

kim demiş

mona roza değil

monachopsis

Ekim / Farzımuhal

kim bölüşür ekmeğini seyrek umutla
tüfeklerin sayesinde gün b/ölüştüren kim
sahiden bir çıkış varsa bu güncel anafordan
(Lütfen) önce bana söylemelisin
ve ekim
bir eylül terkisinde g.izlenir
ki insan severken filizlenir

babamı özlüyorum bu ayıp değil
ülkemi de özlüyorum biraz utanç içinde
bir avuç kara toprak bana, bir eylülden kalan
bir tenha ziyaretlik henüz hiç gitmediğim
ve ekim
bir eylül mahzeninde g.özlenir
ki insan sevgisizken güzlenir

dörtmevsimyaylaların çok uzağında
hafsalamda kaçencunga kıymıkları
insan bayındır bir memlekette umut bulmalı
huzur da bulmalı biraz lüks lakin
ve ekim
bir eylül bahçesinde y.azlanır
ki insan sevdiğine nazlanır

farzımuhal

Anne Tozu Teorisi/Sabıkalı Ellerin Su İçirme Telaşesi / Farzımuhal

prematüre martılar ulanıyor gösterişli iplere
başağa durmuş buğdaylar masumiyet sarısı
ellerin doğurganlık borçlanır
o uykusuz
o huzursuz
o geceye
gece bir deniz
bu defa ölmeyecek butimar
ellerin denizden bengisu devşirecek

ispat edilmemiş önermelerde bir aloe veda
bir fesleğen ayrılık
anne ellerin ne kadar güzel

anne kulunçları ağrıyor dünyalıkların
bir tahammül sarıyor düşündükçe çehreni
ben iflah olmaz muntazırı baharın
ama kulunçları ağrıyor dünyalıkların

evlerin kapıları dokuz köye kapalı
evlerin kapıları ellerinle kınalı
bir ihtimal sarsıyor düşündükçe çehreni
nasıl bir öfkeyse bu ellerine duyulan
ellerin su içirmekten sabıkalı

ellerinde gönenç ferahlık
sibir yanaklarında buz tutmuş matem ve kıvanç
ki buz da bir su sonuçta
üşengeç anımsamalar varsın pencerenden geçmesin
anne ellerin dört mevsim dua günceli
ellerin bu sefer çiçek açmasın
seğirtip de öpeyim o gülfizan elleri

Dilerse…

Farzımuhal

Gül’su’rur / Farzımuhal

Ah Gül’su’rur
Çıktığın sonsuza yolculuk
Ağlayan Sadece nisan değil arkandan
Arif’an ç’ağlar durur
ağlar durur o kimsesiz çocuk
ki ağlamak memleketimde ölmek kadar sıradan

Ah Gül’su’rur
Ki huzur bir sarı kaftan
Ki yüzün ertelenmiş bayramlar avuntusu
Ki hüzün bir ılık yağmur
dökülür bakışlarından

Fm

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑