Karanlık / Erhan Bozkurt

Karanlığı seviyorum.

Karanlığın kollarında hiçlik.

Madde yok, mekan yok,

Bir tek yokluğu düşünen benliğim,

Bir de benliğimin sahibi O.

Duaya kalkan ellerimi göremiyorum.

Elim yok, ayağım yok, bedenim yok,

Gözyaşım yok, gözüm yok,

Bir tek O’nu hisseden kalbim,

Bir de kalbimin sahibi O.

Karanlığın sırtında sessizlik,

Taşır durur da ses çıkarmaz.

Seslenen yok, ses veren yok, ses yok.

Bir tek vicdanımın sesi,

Bir de sessizliği duyan O.

Zamanı yutar bir  kara delik.

Dünüm yok, yarınım yok

Günüm yok, ömrüm yok

Bir an-ı seyyale….

Bir de sonsuzluğu bir âna sığdıran O.

Geceye Yolculuk / Erhan Bozkurt

Ruhum daraldı yine Sen’siz,  Sen’siz,

Geceyi geziyorum sessiz, sessiz.

Gündüz kaybettiklerimi bulur muyum diye,

Gecede arıyorum yolsuz ve izsiz.

**

Ömrüm akıp gidiyor elimden istemsiz,

Günüm, günüme uymuyor, hepten dengesiz.

Bir örtü yapıp her şeyi örterim diye,

Geceyi çekiyorum üstüme,çaresiz.

**

Gece karanlığı ,yoklukla sanki ikiz,

Her şeyden uzak, herkesten habersiz.

Sadece seni bulabilir miyim diye,

Geceyi yokluyorum, gözsüz ve elsiz.

**

Gündüzler arsız, günlerse acımasız,

Alıp götürür beni, benden habersiz.

Karanlıkta Sana dönebilir miyim diye,

Geceyi istiyorum, hadsiz ve hesapsız.

**

Hayatım dediğim dipsiz bir dehliz,

Geride ne kalır bilmem ki Sen’siz.

O dehlizden belki çıkarır diye,

Geceyi çekiyorum, urgansız ve ipsiz.

**

Sırtımda taşıdığım ne denî, ve ne densiz,

Yaşıyorum halâ nasılsa, o denli hadsîz,

Belki götürüp karanlıkta, saklarım diye,

Geceye taşıyorum, apaçık ve örtüsüz.

**

Her şey boş, herşey anlamsız,

Senin’le anlamlaşır, sensiz her şey amansız,

Sana bir nefes yaklaşabilir miyim diye,

Geceyle sukûtum, sözsüz ve dilsiz.

**

Sensiz günler, gündüzler ışıksız,

Fark etmez güneş doğsa da pürüzsüz.

Asıl  Sen’den  gelen Nûr’a  ulaşayım diye,

Geceye salıyorum kendimi, ıssız, ıssız.

Ben Karahindiba / Erhan Bozkurt

Ben karahindiba
nazenin baharların
naif bitiği

Ben karahindiba
bahanesi rüzgarların
tozuna karıştığı

Ben karahindiba
Kötü insanların
Şeytanlaştırdığı

Ben karahindiba
mahkumu intibaların
Kurgulara alışığı

Ben karahindiba
yalnız intifadaların
sessiz çığlığı

Ben karahindiba
kader esintilerinin
darma dağınığı

Ben karahindiba
bahar müjdecilerinin
reftâre… tanıdığı

Ben karahindiba
özgürlük direnişlerinin
Yurdundan ettiği…

 E.Bozkurt

Şiirpârem / Erhan Bozkurt

Şiir yazdığım vakitler, 

okuduğum dakikalar,

“en yok” olduğum zamanlar.

….bir şiir…. bir ben ve

bir de aramızdaki 

o garip duygusallık.

Bir şiir arası veriyorum,

terkediyorum alemi,

evet…bir şiir…. bir ben,

bir de o garip duygu…

Sanki ben ben değilim 

durduruyorum dünyamı,

kapatıyorum 

tüm hesabı, kitabı..

Öyle ya beni anlayan bir o

ya da sadece aramızdaki

o duygusallık belki…

Muhabbetimiz ne mi?

Sorma…bazen acıyan bir yanım,

bazen zoruma giden bir anım,

Ne bileyim, o günlerde

sahilime ne vurduysa artık… 

yani ne çarptıysa hayatıma,

ne girdiyse kadrajıma.

Oradan buradan derken…

önce donup kalıyoruz iki aşık edası,

derken değiyor gönlüme, bir iki mısrası.

Kimi zaman külhanbeyi nârası,

Kimi zaman bir garibin duası,

Kimi zaman bir çocuk ağlaması,

Bazen bir mağdurun yarası,

Bazen milletin baş belası,

Bazen bir ergen cakası

Ortaya biraz hüzün aroması,

Ha bazen de…

halvette iki derviş susması.

Davanın sevdalısı

Daha neler… neler… neler…

Ben ona saydırıyorum,

Oysa kıs kıs yazdırıyor,

Kızıyorum bazen,

aklımı başımdan alıyor çünkü,

O’da; “ne kızıyorsun birader

ben senin dostunum… 

hani derler ya;

söyle arkadaşını bana, 

kim olduğunu 

söyleyeyim sana”

“o hesap” yani

Ya… haksız da sayılmaz hani

seviyorum Şiirparemi

Ha bu arada…

ben ona “Şiirpârem” diyorum,

O da bana “Dilsûz’um”

Gül gibi geçinip gidiyoruz işte.

Ama… ara sıra …

hayatın gerçeklerini 

suratıma çarpmıyor değil,

Yine bir ara, dost bildiklerimi 

tecrübe ettirdi bana,

şaştım kaldım… 

vay be dedim…

Neyse… boşver… bırak,

bir daha hatırlatma,

küserim bak yoksa sana,

hem yanaşmam yanına.

Bilirsin seninle dostluğumuz

beklentisizlik üzerine.

Konuşup da kırmayalım

bir fincan kahvedeki 

kırk yıllık hatırları.

….Sonra yine başlıyoruz…

İlkin baharı getiriyoruz,

Dünyayı kurtarıyoruz,

Zalimi alnından,

Mazlumu kalbinden vuruyoruz.

Mecnun kıskanıyor Leyla’mızı,

Ferhat korkuyor görünce dağımızı,

Bazen yağdırıyoruz biriken âhımızı,

Eritiyoruz içmizdeki yağımızı,

Estiriyoruz yedi cihana rüzgarımızı,

Daha neler… neler… neler…

Biraz da Sen söyle Şiirpârem 

öyle değil mi…?

“Doğru dersin de Dilsûz’um,

korkarım benimle beraber

kendini de yakarsın be kuzum”

Olsun be Şiirpârem,

Sen yanma, ben yanma…

kâr mı kalsın yapanın yanına?

Hem sen bilirsin ya Şiirparem…

“en çok” olduğumuz zamanda

birlikte olduğumuz anlar,

sanki dünyalar bizim,

sanki bir şey olmuşuz,

bir anda çağlayıp, coşmuşuz.

sonra…sonra mı

bir varmış…. bir yokmuşuz.

Öyle değil mi Şiirparem?…

Neyse… 

uzattık galiba, bana müsade,

Bugünlük bu kadar yeter,

Sen git ilhamın kuytusuna,

sonra akar gelirsin bir ara.

Yine söyler, yazılırız,

bir azalır, bir çoğalırız

Vakit çok geç oldu zaten

ben de döneyim artık

kalabalık yanlızlığıma.

Hadi… hadi şiirce kal.

Erhan Bozkurt

Sen Gibi / Erhan Bozkurt

Bizim oralar çoraktı biliyon mu.

Dağdı, bayırdı biraz da çayırdı,
ama gözün aldığı her yerde,
papatya, gelincik… sen gibi.
Reyhan kokardı adın gibi
ha bir de karahindiba,
başta dokunsam dağılacak,
sonra utangaç sarı sarı sen gibi.
Evelik, alıç, dağ armudu,
Dere tepe bulur muyum umudu.
Mahallemde açan akasya,
Orada.. dağlarda yetişen eşkın,
İçimde taa uzakta…
büyüyen aşkın gibi.

İşte bundan
çok kıymetlisin biliyon mu.

Erhan Bozkurt

Eflatun Sabahlar / Erhan Bozkurt

Lacivert gecelerin mehtabıyla biz,

Kızıl güneşi beklerdik tepelerden.

Kavuşurduk eflatun sabahlara,

Derken ışırdı güneş…

Her bir çiğ tanesinden.

Dolunay son bir vefa…

Hemen kaybolmazdı göklerden,

Şükranlarını arz ederdi…

Doğan güneşe,

Aldığı şualardan.

Sonra… güneş, gün ve biz,

Habersiz kaybolan saatlerden,

Kıskandırırdık zamanı,

Kaçırırdık hatıraları,

Tüm kem bakan gözlerden…

Ya şimdi… güneş, gün ve biz,

Yaşıyoruz seni dünyanın taa neresinden,

Kaçsak da içinde Vatan geçen cümlelerden,

Anıyoruz halâ seni,

Yaktığımız gemilerden söz etmeden.

Buralarda gün garip,güneş garib,

Gurbetleri beter bizden.

Yaz kıştan, kış yazdan muzdarip,

Sensiz bize mevsimler garib…

Eflatun sabahlarda… arıyoruz Seni

Ve bekliyoruz baharını şikayet etmeden

EY YÂR / Erhan Bozkurt

Ey Yâr! Yâr diyen dilimde yârem var,

Haddimi aşan cahil cüretim var,

Âlemlere Rahmet ki şefkatinle,

Huzurundan kovma, arz-ı hâlim var.

.

Ey Yâr! gel sînemi yar ki neler var,

Nazar et hâlime, gör ki ne har var,

Lutfeyle bir kez de mücrîmi dinle,

Dilde sana dâir salat selam var.

.

Ey Yâr! bilirim ne aşıkların var,

Bir ömür yolunda eliflerin var,

Lutfeyle çağır kıtmiri sesinle,

Yollarına sürülecek yüzüm var.

.

Ey Yâr! beni de aşka düşür ne var,

Kainatta aşkından başka ne var,

Vur göğsüme ol mübarek elinle,

Aşkına düşenlere sanki ne var.

.

Ey Yâr! Sensiz geçen ne anlarım var,

Her âna  nedamet göz yaşlarım var,

Müşerref kıl beni nur cemalinle,

Bu dem de ettiğim dualarım var.

.

Ey Yâr! ne ilmim ne de âmâlim var,

Afva muhtaç deste deste cürüm var,

Ancak mümkündür ki şefaatinle, 

“Şefaatin mücrimlere” necat var.

.

Ey Yâr! halim sana ayan, Allah var,

Belli ki  sevgine bir istidat var,

Dahil et say beni de ümmetinle,

Sana dair bitmez bir îtimat var.

.

Ey Yâr! müflisim amma ümidim var,

Ne bir hizmetim ne de himmetim var,

Mahmud, Muhammed, Mustafa isminle,

Her daim adına kurban başım var.

Yağmur / Erhan Bozkurt

Yağmur Leyletü’l- Kadr ol sekineyle gel,

Hiç bilinmez  bir leylide, semalardan in de gel.

Sız  ruhlarımıza ılık ılık, sar bedenlerimizi,

Cennet bahçelerinden akan, bir şelâle ol da gel,

*

 Yağmur fereç ol gel, mahreç ol gel,

 Rabb’imizden meccanen, gufranlarla gel.

 Dirilt tekrar ölü gönüllerimizi,

 Hayyu’l-Kayyum olandan, hayat iste gel.

*

 Yağmur damlaların adedince meleklerle gel,

 Tuğba ağacından bir pınar ol, ak ta gel.

 Yeşert yine sararan ümitlerimizi,

 Efendiler Efendisi’nin selamıyla gel.

*

 Yağmur rahmet ol gel, zemzem ol gel,

 Havzından bir damla kevser al da gel.

 Doyur kana kana susayan sînelerimizi,

 Biz mücrimler olmasın yağmana engel.

 *

 Yağmur dertlilere derman ol gel,

 Mağdurlara, mazlumlara müjde ol da gel.

 Sevindir bütün mümin kardeşlerimizi,

 Zalimler, gaddarlar olmasın bu kez engel.

*

 Yağmur kalbi kırıklara sekine ol gel,

 Açılan avuçlara amin amin, yağda gel.

 Ne olur temizle, kirlenen ellerimizi,

 Cürmümüz olmasın kabulü karine engel

 *

Yağmur yıkılıp giden viranelere dolda gel,

 Hazan vurmuş bahçemize, bağımıza varda gel.

 Şahlandır yine gâye-i hayallerimizi ,

 Cebarrutlar, tasallutlar olmasın bir daha engel.

*

 Yağmur yanan gönülleri söndürmeye gel,  

 Çölden kuru vicdanlara insaf alda gel.

 Unuttur bize tüm çektiklerimizi,  

 O kutlu bahara kalmasın engel.

 *

Yağmur,Yağmur ,yağmur….

Hayatım / Erhan Bozkurt

Okunmamış bir kitabın en ücra sayfasında…

Tükenmiş bir kalemle yazdığımdır hayatım. 

“Ne sen sor, ne ben anlatayım” denir ya laf arasında…

İşte öyle bir düğümdür, yutkunduğum hayatım. 

Ne kazandım, ne kaybettim belli değil aslında.

O koskoca yılların bad-ı heva faslındadır hayatım. 

Ümitlerim, hayallerim, emeklerimin kırık pusulasında…

Yönü yok, menzili yok, dönülmez akşamın ufkundadır hayatım.

Doldur almaz, boşalt olmaz, yer kalmadı kafa tasında…

İşte öyle; iflas edip bitirdiğim…. sermayemdir hayatım. 

Ne hoş diyor “geldim yarım, kaldım yarım” hani bir şarkısında….

Ne geleni güldürdüm, ne gideni…. ne de güldüğümdür hayatım. 

Vefa, hatır, kadir, kıymet kimin umurunda…

Ya bir de Sen olmasan dediğimdir hayatım. 

Sana Hasret / Erhan Bozkurt

İçinde Sen geçen şiirleri…
çıkarmak istiyorum kitabımdan,
Sen yazan cümleleri, heceleri
silmek sayfamdan…
Güftesi Sen şarkıları, türküleri…
düşürmek istiyorum dilimden,
Bestesi Sen sesi, sazı, neyleri…
susturmak… hiç dinlemeden.

Sen kokan tüm çiçekleri…
toplatmak bu diyarlardan,
Papatyayı, karanfili, laleleri, gülleri…
suya salmak istiyorum, kimse görmeden,
Seni yağan yağmur tanecikleri…
kuru toprakları ıslatmadan,
Gitsin doldursun istiyorum nehirleri,
Buram buram Sen kokmadan.

Seni doğan hilali, yıldızı, güneşleri…
söndürmek istiyorum semalardan,
Senli yılları, günleri, geceleri..
farz etmek… hiç yaşamamışdan
Mazide bırakmak istiyorum o sevinçleri,
En mutlu yaşanmışlıklara aldırmadan,
Her biri ben de saklı hayat hikayeleri,
Kaçıyorum Seni andıran gün batışından.

Şimdi tanımadığım bu şehirleri…
seyrediyorum isteksiz… camekanlardan,
Artık görsem de dünyadaki güzel/lik/leri,
Bakmıyorum Sana benzediklerinden,
Unutmak istiyorum delikanlı hevesleri…
sökmek içimdeki hatıralardan,
Her gamzesi Sen… gülüşleri…
Yok etmek istiyorum, hafızamdan.

Kaybetmek üzereyim Senli ümitleri,
Uzaklaşırken Senli umutlardan,
Yaşıyorum şimdi yelkovansız vakitleri,
Zamansız eksiliyorum ömürden,
Ama sakın sayma bu sitemkar sözleri,
Sanma; sanma kızıpta düşman olduğumdan,
Bastırmak istiyorum sadece Sana ait hisleri
ve korkuyorum Sana hasret gitmekten.

Erhan Bozkurt

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑