Kızıl Saçlı Anemonlar/Ayşe Beçene

Saçların gelincik kırmızı

Saklanır atlastan kumaşa

Plisesi kayıp göllerde

Sarabende sarhoşuyum

Suskun balolarda biblo

Gözden ıraksak mercekler

Dökülürken  optik sırlara

Ellerim menekşe denizi

Uzanır islenmiş buzlara

Obsidiyenleri toplarken

Penguenler buzlu yuvasında

Derin fiyortlu kıyılardan

Violin ritminde direnir   

Kanatlarına kuğular    

Ağır ağır  danslarla iner

Göğsünde beyaz gemiler

İplik iplik yanarken

Kızıl saçlı anemonlar

Yalaz  yosunlara sarılır

Yasını tutan beyaz cüceler

Cemre müjdesi çiçekler

Aldanır Kervankıran

Metamorfoz çatlağında

Kanatlanır asi kuşlar

Uçuşurken mavi yıldızlara

Karanlığa Saplanan Işık /Emine Çiftçi



Gezinirken hayatın bembeyaz sayfasında
Yırtılıyor
Uçurumdan boşluğa düşüyorum
Acılar
Bir kefen gibi sarıyor bedenimi
Geceyi örtüyorum acıların üstüne
Karanlığın tuvaline renkleri saçıyorum
Eşsiz tablomda hüzün
Asıyorum gönül evimin duvarına
Kalemimin ucundan
Bir şiir tüttürüyorum duman duman
Nefes aldıkça içime dolan
Buğulanıyor kalbim
Ürperiyor içim
Ayazda titriyor yalnızlığım
Hasretten bir şal sarıyorum
Gecenin deminden
Günün mateminden doldurduğu çayımda
Zamanı karıştırıyorum
Etraf toz duman
Açılıyor mazinin küflü sandığı
Kelebekler uçuşuyor güvelenmiş düşlerimden
Bir hayal kırığı batıyor
Kanıyor hülyalarım
Kapanıyor sandık
Hapsoluyorum
Hortluyor evhamlarım
Kabuslarım oturuyor göğsüme
Hırlıyor nefesim
Boğuluyorum
Her yer karanlık

Ve bir ışık
Karanlığın bağrına saplanıyor
Işığa hasret gözlerim kamaşıyor
Aklım tutuşuyor
Süzülüyorum ışığa doğru
Bir yol uzanıyor
Ben uzuyorum
Sisli bir ormandan geçip
Berrak denize ulaşıyorum
Kıyıya vuran düşlere aldırmadan
Atlıyorum beyaz bir gemiye
Bir yelken dikiyorum umutlarımdan
Kaldırıyorum başımı semaya
Üstüme yağıyor yıldızlar
Toplayıp birer birer
Ruhuma takıyorum
Kutup yıldızlarından
Pusula yapıyorum
Boyunu aşan dalgalara
Baş kaldırıyor gemi
Rüzgara sırtını verip açılıyor yelkeni
Tam yol ileri!
İşte ufukta selamet
Az daha sabret!

Bilesin / Ekvatorlu

Acıyı izzetle taşımışım ben

Namerde düşmemiş derdim, bilesin 

Sen çorak mevsimde zehirli çimen 

Toprağını hâr ederdim, bilesin 

Kundağın pislenmiş, bulanmış başın

Kaç necis ateşte kavrulur aşın?

Âleme ayan da kirli çarşafın

Namını bir sır ederdim, bilesin

Yeşili kurutup, fidanı kırıp

İnlerde yaşarsın dağları yarıp

Üç koca denize sokup, çıkarıp

Dört kıtada zâr ederdim, bilesin 

Sırtımda küfeler, gözlerim ağlar…

Cambazlığı cahil fazilet sanar

Sinemde vicdan var, hak var, hukuk var

Yoksa seni kör ederdim, bilesin…

Öyle düşerdin ki halkın diline

Alemde tek canlı yanmaz haline

Tırnağımın ucu yeter katline

Darbelerden ar ederdim, bilesin

Çeliğim paslanmaz toz, toprak ile 

Sen hele kinini az daha bile

Ben ukbayı bekliyorum aşk ile 

Şu dünyanı dar ederdim, bilesin 

Alim aldanınca zalim zevk eder

Ben haklıyım, senin talihin yaver 

Sana benzemekten korkmasam eğer 

Ben bu sabrı zor ederdim, bilesin 

Tut ki / Zeynep Bilgin

Tut ki kendimi çizeyim
Ve ağlasın her karalamada mürekkebim.
Tut ki
Senin diyarlarında hiç sulanmamış çorak toprağın olayım.
Mutluluğun ilk geceleri bana uğramaz oldu
Yıldızları artık tam seçemez oldum
Tut ki körlüğümden
Senin sesin benim göz bebeklerim
Bu konuşmalar senin eserin olsun.
Her anımı tut ki
Unutulacaklardan biri de ben olmayayım
Yaşadığım üç günlük dünya bile değilken
Ne diye sıkayım değersiz canımı
Tut ki ansızın geleyim
Ve bileyim
Nasıl ıslanmamış hiç bu kuru yanakların
Nasıl olmamış rüyaların gerçekten senin
Ve tut ki yaşayalım
Son nefesimi verirken bile yazacak kalemim
Hayat gibi basit bir kâğıda son notlarını
Ve bırakacak her anını
Derin sığlardan kurtulabildiğim zaman için
Tut ki içime çekeyim
Senin veremediğin son nefesi
Veya yaşamayı isteyip yaşayamadığın her şeyi
Tut ve bırakma
Uykusuz saatlerin ruhsuz gözlerine az biraz uyku olayım
Ve tut ki beni sars
Kendi benliğimi unutmayayım

alâturk’aşk / Farzımuhal

Seni her benimsediğimde muteber
Beni her senimsediğinde şehrinâz
Seni her gülümsediğimde mehrû

öyle mutantan
öyle müstesna
öyle buluntu

Seni her öfkelediğimde mükedder
Beni her düğümlediğinde safinâz
Seni her isimlediğimde gülrû

öyle mihriban
öyle hasnâ
öyle avuntu

Beni her umutladığında nevbahar
Seni her bulutladığımda çeşminâz
Beni her usladığında ruberû

öyle olağan
öyle müheyyâ
öyle muştu

işte böyle olmuştu

fm

Bekleyiş! / Yaşar Beçene

Kim demiş ki baharlar rüyalara emanet

Azar azar düşerek çoğalıyor damlalar

Benim mi bu bedenim kime ödenir diyet

Ağaran saçlarımda kırılıyor aynalar

Kim demiş ki baharlar rüyalara emanet

Gece olur şafağın özlemini duyarım

İlmik ilmik sabırla tüketirim zamanı

Aklımda bin bir soru başköşeye koyarım

Çileyle ızdırapla eritirim harmanı

Gece olur şafağın özlemini duyarım

Kaç zamandır uğramaz beklediğim kervanlar

İçtim içtim su gibi; yalnızlık damarımda

Ben gibi mahkûm olsun yalnızlığa zindanlar

Renk cümbüşü görülsün sararan efkârımda

Kaç zamandır uğramaz buralara kervanlar

Misafirim olursa yağmur çiseleyerek

Toprağım hayat bulur içtikçe kana kana

Bana benden ziyade ötelere dost gerek

‘Uçup gitti’ deseler ardım sıra sorana

Misafirim olursa yağmur çiseleyerek

Öte / Tahsin-i Kelam

Aşk künh-ü dîl’de bir lem’,
Duyduğun tenden öte.
Herbir ânı sonsuz dem,
Yaşarsın günden öte..

Sığmaz, düşü aşar ki,
Ne nağme ne bir şarkı,
Bir seyr-i cemal var ki,
Bahçeden gülden öte..

Sen dökersin bir dem’a,
Dost yakar binbir şem’a,
Düşer nuru dîl-hân’a,
Lezzeti baldan öte..

Sultan gönle taht kurar,
Eyler gönlü bî-karar,
Her dem Mahbubun arar,
Mahbub-u kul’dan öte..

Mihnet-i masiva’dan,
Usanmış bî-haya’dan,
Umar bende Mevla’dan
Vuslatı, aşktan öte…

Tahsin-i Kelam

Mavi Düşler/ Emine Çiftçi


Yine enginliklerinde dolaştım
Gümüş renkli yalnızlığın
Bir resim tuvaliydi sandalım
Kamıştan bir neydi direği
Şiirli bir kağıtsa yelkeni
Kalemden bir olta yaptım
Ucuna bir virgül takıp
Salladım ya nasip
Hayallerimi çalarken
Bir rüzgar ıslığı
Yakamozlar göz kırptı
Güneş tutuşturdu umudumu
Umudum denize düştü
Sular tutuştu
Gök yüzü mavi bir mendil salladı
Aldım o mendili
Gümüş bir yakamozla
Kondurdum yakama
Mavi bir karanfil gibi..
Tepemde uçuşan martılara
Kırıntılar attım ümidimden
Çığlık tufanından kopan bir parça
Yelkenime kondu
Ağırlaşınca oltam
Çekiverdim denizden
Ne allı pullu kelimeler
Takıldı oltama
Ne de yosunlu bir harf
Sade bir parıltı
Denize düşen güneşten
Aldım o parıltıyı
Fener yaptım tekneme
Ve yelken açtım
Ufukta ağaran özgürlüğe…

Günbeyaz / B. Yusuf Kemal

günbeyaz

belki haziran
belki temmuz
belki de hiç

günbeyaz
noktaların işgali altında ben
çizgilerden evler
çizgilerden bacalar
çizgilerden yollar ve dağlar
kurmak koşmak istiyorum

belki ses belki his belki sus
belki bambaşka bir yokuş

günbeyaz
çıktığım da içeri, girdiğimde dışarı
bilmem ne neden ben
bilmem ki neden böyle
kendi içime koşuyorum

günbeyaz
ömür dediler bitti bitiyor
beyaz dedim güne
karanlık yağıyor
bir zamanlar sesinin aktığı derelerde şimdi
bilmem ki neden ben
durmadan boğuluyorum

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑