-Biraz daha anlatsana ,
Dedi , bulutlara:
-Başka neler var?
İçi kıpır kıpırdı Zeynep’in bulutları dinlerken. Sanıyordu ki kalbi dev duvarların ötesinde yolculuk yapıp geri geliyordu. Hayalden kanatlarına umutlar yükleyip dönüyordu sonra.
– Hadi ne olur, biraz daha anlat. Ee çok mu yüksekmiş binalar, düşmüyor muymuş insanlar?
Kocaman gülümsedi bulut saçlarını okşamak istedi minik kızın yetişemedi.
-Evet canım düşmüyorlar . Sonraa ,sonra kocaman ağaçlar var, kocaman ve yemyeşil. Biliyor musun en çok kuşlar sever ağaçları dallarına konar, şarkı söyleyip dururlar. Neşelendi Zeynep ,sevinçle çırpındı .
-Ben de kuşları çok seviyorum. Geliyorlar buraya bazen benim için. Ekmek veriyorum onlara . Çok da mutlu oluyorlar biliyor musun?
-Biliyorum benim miniğim. Onlar da seni çok seviyor. Hepimiz seviyoruz.
Daha bitmemişti sohbeti Zeynep’in ,annesinin kucağında buldu kendini. Yemek vaktiydi ,veda etmesi gerekiyordu biricik arkadaşına. Annesi onu avludan içeri götürürken yeniden kaldırdı başını yukarı:
-Yine gel olur mu? Hep gel.Bir de yağmurlara da söyle ,onlar da gelsinler . Nerede kaldılar? Çok uzun oldu.Ama seninle konuştuğumu söyleme olur mu kimseye? yoksa izin vermezler senin de gelmene .O zaman ne yaparım ben.
Cevabını duymadı bulutun. En son o devasa gülümsemesini gördü, aldı koydu kalbine. Annesi kaşığı bir bir ağzına götürürken insanları seyrediyordu.
“Ne kadar da değişken insanların ruh halleri böyle… Daha bu sabah neşeli kahkahalar atan şu teyzenin sessiz sessiz akan gözyaşları ne kadar da manasızdı. Ya şu yıkayıp avluya serdiyi çamaşırları arasında saklambaç oynarken yanlışlıkla çekip düşürdüğü için sert bakışlarının altında ezildiği ablanın şimdi de gelip gidip saçlarını okşamasına ne demeliydi? İzlediği en basit ayrılık sahnesinde bile hıçkırıklara boğulan teyzenin biten dizinin ardından mutlu mutlu dakikalarca ekmeğine çikolata sürüp yemesi normal miydi , bilemedi. Bu kadar hızlı geçişler çocuklara ait olmalı değil miydi? Çocuklar birden ağlar ve sonra birden gülebilirlerdi. Belki onlar da büyümüş çocuk hâlâ diye düşündü. Mesela dakikalarca elinde tuttuğu fotoğrafa bakan bir insan , dudakları tebessüm ederken aynı anda gözlerinden nasıl yaşlar akardı? Bu denli büyük çelişkiler henüz onun anlayabileceği seviyede değildi.
Yemeğin ardından annesi aceleciydi. Kucakladığı gibi üzerini giydirmeye götürdü. Gezmeye gitme günü gelmişti anlaşılan, koridora çıkıp telefonla konuşacaklardı. Demek bugün kendinden 3 yaş büyük ablasının sesini duyacaktı ve dedesinin ve ninesinin. Anlamsız kelimelerle çok anlamlı şeyler söyleyecekti onlara. Dedesinden artık sesini her duyduğunda ağlamaktan vazgeçmesini isteyecek onun mutlu olması için “bak saymayı bile öğrendim dede” diyecekti. Henüz üç yaşında kaç çocuk saymayı bilebilirdi ki otuza kadar , kırka kadar? Hem de her sabah ve her akşam tekrar edip öğreniyordu bütün teyzeleriyle birlikte. Çok şanslı olmalıydı. Üstelik bazı kelimelerin anlamlarını da biliyordu artık. Dünyada kaç çocuk mazgalın ne demek olduğunu bilebilirdi ki bu yaşta, sonra karavananın, sonra sayımın. Bunlar onun konuşmayı öğrendiğindeki ilk kelimelerindendi.
İşte hazırdı minik Zeynep gezmeye gitmek için. Gezmek….Sadece o uzun dar koridora çıkmaktı ama olsundu. Haftada bir gün dahi olsa şu kapının ardını görmek heyecanlandırıyordu onu. Sonra, olup bitenleri ,dedesini ,ablasını ,o uzun koridoru yağmurlara anlatırım diye düşündü. Yakında gelirler…
Evet biliyordu dünya buradan ibaret olamazdı annesinin hadi yuvamıza gidelim diye götürdüğü demir ranzadan daha büyük yuvalar da vardı, anlatmıştı yağmur. Hepsini öğrenmişti, salıncaktan bile vardı haberi ,sonra oyuncaktan. Hepsini aklında tutamamıştı ama biliyordu bu dev duvarların ardında başka bir hayat vardı. Biliyordu ama almıyordu minicik aklı.
Ne olmuş ki , onun da vardı hem oyuncakları, leğenin içinde yüzdürdü kağıttan gemisi, kavanoz kapaklarından tabakları, annesinin özene bezene diktiği bez bebeği sonra. Üstelik her şeyden önce annesi yanındaydı, nasıl şanslı olmasındı ki? Bir gün sabah erkenden uyandırılan bir teyzenin gözleri dolu dolu “ah keşke uyandırmasaydınız. Rüyamda kızımı gördüm, tam sarılmak üzereydim” diye sitem edip dakikalarca yatağında ağladığı gün karar vermişti şanslı oluşuna.
Zeynep için bir diğer günün aynısı olan gün bitmişti yine. Yarın için heyecanlandıracak bir şeyi yoktu ama güzel rüyalar umuduyla yumdu gözlerini .
Zeynep !
Bu güzellik var mı soyunda,
Bilmem ama
Böyle acı görmedin minicik ömründe bilirim Zeynep !
Kalbi kuş gibi çarpan ürkek ceylan .
Gerçeğin bu kadar zor,
Güzel mi bari düşün rüyan?
Zeynep !
Başka bir dünya var,
Söylesem inanır mı?
Kelebekleri görse tanır mı?
Zeynep!
İlk kelimelerinin soğuk yüzü
Hüzün gecesi gündüzü
Yanaklarında gamzenin çiçek açtığı tek an: Kuşlarla süslenince gökyüzü
Zeynep!
Olsun, durma, hayal et desem
Belki sorarsın neyi?
Nasıl düşleyeyim görmediğim dünyayı?
Bulutları biliyorum
Bir de güneşi
Geceleri yıldızları ,sonra ayı .
Zeynep !
Bahar görmelisin güzellik daha
Papatyadan taçlar takmalısın
Altın sarısı saçlarına
Kuşlarla yarışmalı özgürlüğün
Ağaçlara çıkmalısın
O resimlerde gördüğün
Aydınlık bir geleceğin olmalı
Her günü bayram düğün.
Zeynep….