Zeliha, sızısı dinmeyen bir hatıra/ Zeren


-Öğretmenim çocuklarım olursa onları okutacağım mutlaka.Sizin gibi bir öğretmen olsunlar .

Elleri şakaklarında hayran hayran dersi dinlerken yaptığı bu ani tatlı çıkış da neydi Zeliha’nın? Daha kendi hayallerini kurmadan doğuracağı çocuklar için hayaller kurduran şey neydi? İstediği dünya neden kendi için değil de çocukları içindi?

  Hiçbirinin cevabını bilmiyordu o zaman.

  -Peki Zeren ne demek öğretmenim?

  -Anlayışı kavrayışı kuvvetli ,zeki demek kuzum.

  -Ah tamam işte kızımın adını Zeren koyacağım tam sizin gibi olsun.

 Bilmiyordu henüz 13 yaşındaki öğrencisinin yakında evleneceğini. Söylememişti ki hiç, öğretmeni üzülmesin diye . Davetiye eline ulaştığında ancak yerine oturmuştu tüm söyledikleri.

  -Zamanı gelince düşünürsün bırak şimdi bunları. Sen asıl söyle bakalım saçlarını kim ördü? Ne güzel olmuş öyle saçların Zeliha.

 İki omuzundan aşağı düşen örgülü saçlarını bembeyaz kurdeleyle bağladığı yerden tutup nasıl da sevimli bir kibirle aralıyordu dudaklarını:

  -Biliyor musunuz ben ördüm saçlarımı öğretmenim.

  “Biliyorum güzel kızım, peki gün aydınlığından zorla dehlize taşıdıkları geleceğinin kader ağlarını da sen mi ördün Zeliha? Hayallerinin düştüğü suya ,derinliğine aldırmadan dalsam kurtarabilir miyim yaşamak arzuladığın hayata dair bir şeyler? Reva mı sana Zeliha, hazreti Yusuf’un arkadan yırtılan gömleğine nazire kim bilir kaç yerinden yırtıldı, kalbinde ihtimamla sakladığın duyguların. Kaç kuyuya atıldı umutların hem de en yakınlarınca?

 Evet ya, ne güzel örmüşsün saçlarını Zeliha. keşke  bir urgan olup boğsa ya körpe hayallerine kasteden cehaleti. Tutsam ellerinden, karşı koyabilmenin cesaretini alabilir misin kalbimden. Göğüs kafesinde tutsak edilen benliğini özgür bırakmayayım mı , izin vermez misin yeniden? “

 Tüm bunları söylemek istedi ,şairin dediği gibi ‘kalbini dolduran duygular kalbinde kaldı’.  

  Davulun tokmak sesiyle ayrıldı zihninden Zeliha’nın hayali. İnsanların neşe içinde çektikleri halay, başını döndürüyordu. Niye bu kadar mutlular ,öfkelenmeden edemiyordu. Çaresizliğin en yıkıcı etkisini yaşıyordu şu an. Son çırpınışla Zeliha’nın babasının yanında almıştı soluğu:

  -Daha çok küçük, ne olur yapmayın Allah aşkına .

 Bir kibrit çöpünün buz dağını eritmeye çalışmasıydı çığlığı sadece.

  -Ne küçüğü hocam boyu benim boyumu geçti maşallah.

Ve sözlerine eklenen pişkin gülüş yıkılmaz kalın bir duvarın mührüydü önünde.

 Alkış sesleri artınca anlıyordu ki getiriyorlardı gelini. Kalbî eliyle tutmasa düşecek kadar ağırlaşmıştı. Bembeyaz gelinlikler içinde başı yerden kalkmadan getirilen Zeliha değil, yarım kalan çocukluğuydu. Yüzüne bir ton boya sürülerek Zeliha’dan başkasına dönüştürülen şey boyayarak kapatmak istedikleri cehaletleriydi. Ve bu cehaletin doğusu, batısı olmadığını ;sevgisizliğin değersizliğin olduğu her yerde filizlenip kök saldığını yaşayarak görmüştü.

   Ayağa kalkıp ağır adımlarla yanına gitti öğrencisinin. Ellerini tuttuğunda ancak farkına varabildi Zeliha ,karşısında duran öğretmeninin. Gözlerine saniyelik hızla bakıp yeniden yere çiviledi bakışlarını. Dudağının kenarına iliştirilmiş emanet duran acı bir tebessümle gülümsedi öğrencisine:

  -Örmemişsin saçlarını bugün…

   Kaldırmadı başını,hafifçe eğdi sadece.

  ” Olmadı değil mi, hayatında söz sahibi olan onca insanın senin için düşündüğü gelecek bu kadarmış işte. Şimdi söyle Zeliha, senin gülen yüzün olmadan ben nasıl güne başlayayım? Sen yarım bırakırsan beni ve kendini, ben nasıl senin için savaşayım?

  Gözlerimden kınalı ellerine damlayan gözyaşlarım da sana düğün hediyem olsun. Bir ömür sakla yüreğimde.”

  Hiçbirini diyemedi ,sarıldı sadece sıkıca. Elini bırakacakken usulca, daha sıkı tuttuğunu hissetti Zeliha’nın ve avucunun içine bir şey bırakıp sıkıca kapattığını. Bu da Zeliha’nın öğretmenine hatırasıydı belli ki.          “Üzülme öğretmenim, ben bilmiyor muyum kalbinden geçen söyleyemediğin tüm sancılı kelimeleri. Ne olur merak etme sen beni. Sen dualarını üflemeye devam et olur mu kaderime. Varsın böyle olsun, varsın bundan sonrası güzel olsun diye. Beni unutma öğretmenim”.

Demek istedi söyleyemedi, sustu Zeliha.   Dilinden zorla dökülen “mutluluklar” dileğinden sonra döndü arkasını. Zeliha’nın avucuna bıraktığı hatırayı görmek için açtı elini. Bir çift beyaz kurdeleydi avucunun içinde tuttuğu…

Adresi hüzün mü artık bakışların

Sahibi sen misin söyle bu alkışların

Parmaklarımla sayabildigim yaşların

Bu kadar mıydı çocukluk çağın güzellik

Kırmızı duvak, al yanak ,hani gülüşlerin

Ya beyaz gelinlik, bu kadar erken mi düşlerin

Yarım mi kaldı saçlarını örüşlerin

Çocuklarına mi kaldı umudun güzellik

Ocak üstünde pişip taşar aşların

Sabah başlar , akşam biter işlerin

Karışır birbirine yazların kışların

Böyle miydi evcilik oyunun güzellik

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: