Üşürsün Bazen / Gökhan Bozkuş


Üşürsün Bazen

Mevsimlerin ve bulunduğun kıta ya da yarımkürenin hiç önemi yok. Çölün ortasında ya da Akdeniz’in masmavi sularının kenarında da olsan üşürsün. Mezarının üzerinde :
Yurdumdan uzak
Yağmurlar içindeyim
Akşam oldu
Sürgün
Susuyor , yazan Ahmet Kaya’ nın ölmeden önce

Fransa’da yaşıyorum
Geceleri çok üşüyorum
Sorun kalorifer değil yorgansızlık hiç değil
Ben vatansızlıktan üşüyorum, dediği gibi üşürsün. Vatanından uzakta ya da vatanında olsan bile üşürsün bazen.

Titrer kolların, kontrol edemezsin dudaklarını. Kalbin; sabah seni uyandırmak için bir sağa bir sola sallanan çalar saat misali , kabuğunu kırmak isteyen bir civcivin yumurtayı içten gagalaması gibi göğsüne vurur da üşürsün bazen.

Bedenin değildir aslında donan. Canım ne kadar acıyorsa, sözüm o kadar üşüyor. Ömür Hanım diyen Şükrü Erbaş’ın başka bir şiirinde de
Durup dururken eriyor yakınlığın
Araya bilmediğim yollar düşüyor
Ipıslak dönüyorum bir uzun dalgınlıktan
Soluk soluğayım soğuk odalarda
Eğme kirpiklerini yüreğim üşüyor , dediği gibi bazen sözün bazen de konum detayını tam bilemediğin, en gelişmiş yapay zekaların dahi tespit edemeyeceği içinin derinliklerinde adeta küçücük bir adada sana el sallayan yalnızlığın üşür.

Üşürsün bazen…

Bayram gelir, bayram geçer. Sen Ankara sokaklarında yürürsün kilometrelerce uzakta tıpkı şair Kübra Aydın gibi. Anılar bir balçığın bedenini kendine çekmesi gibi çeker seni içine. Çocukluğun şairin dediği gibi uçurtma misali her daim gökyüzünde el sallar sana ve Birhan Keskin gibi

Sağımda kızgın kumlar gezdirdim
Solum üşüyor eski bir anıdan, dersin.

Bak bıyığım buz tuttu diyordu ya hani Ahmet Arif bir şiirinde. O da üşüyordu bulunduğu şehirde. Başka bir şiirinde de şerh ediyordu kendisini hani.

“Kimse tanıdığın gibi kalmıyor,
Bir gün bakıyorsun sıcacık,
Bir gün bakıyorsun buz gibi”

Anlayamamak , anlaşılmamak, anlamlandıramamak… Havada asılı duran bir balon gibi durmak… Ayakların bassa da bir toprağa, boşluğu hücrelerine kadar hissetmek… Bir şehir kadar kalabalıktır bazılarının yalnızlığı, diyen Cahit Zarifoğlu’na özne olmak

Üşürsün bazen…

Çıkarsın bir dağ başına,
Bir ağaç bulursun
Tellersin pullarsın
Gelin eylersin.
Bir de bulutları görürsün, bir de bulutları görürsün
Bir de bulutları görürsün
Köpürmüş gelen bulutları
Başka ne gelir elden?
Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde şu dünyanın ıssızlığı
Tanrı kimsenin başına vermesin böyle bir yalnızlığı, diyen Yaşar Kemal de

Siz sakın sanmayın el vurdu bana
Öpmeye kalktığım el vurdu bana, diyen Ozan Arif de terlemiyordu.

“Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun” diyen Abdürrahim Karakoç da titriyordu Ahmet Kaya gibi. Şimdi mayıs gelmiş ya da haziran. Bayram gelmiş, bayram geçmiş ya da başka bir an. Umutlar eksilmese de kaleminde her an. Sararsın kollarını kendi bedenine. Oturursun öylece bir kenarda. Bakarsın gökyüzünün maviliğine. Kırparsın güneşten kamaşan gözlerini.
Ve sonra
Ve sonra
Ve sonra

Üşürsün.
Üşürsün bazen…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: