Ne zormuş ahir zamanda yaşamak!
…
En kısa şubatı acılar içinde en uzun ay olarak geçirmek!
Garipler gibi ölüp kefeni yetişemeden gömülüp gitmek!
Ya da;
Ölsen de umurunda olmayacaklarla aynı havayı soluyarak hayatta kalmak!
Ölmeden çürümek!
Çok zormuş meğerse bu çağda doğmak, büyümek ve güven içinde yaşamak!
Soğuk sözlerle ayaz tutan kırık kalpleri nice kırk yazlar geçmesine rağmen bir türlü ısıtamamak!
Pek zormuş beterin beteri var diyerek sabır üstüne sabrı çabalamak!
Hatta;
Çocuk yaşta daha ağızlar süt kokuluyken yeterince yaş almadan ihtiyarlamak!
Tufan gelmeden Nuh’un gemisine binmek ve gemide kalabilmek!
Günleri akşama, akşamları günlere erdirerek zayiatsız yol alabilmek!
…
Ah! Asrın tanıklığında ne de zormuş iyi olmak, iyi kalabilmek, kötüden ve kötülükten uzak
durabilmek. Huzurda huzurlu kalabilmek. Durum böyle olunca insan, her yeni günde yokluk ile varlık
penceresinden iyilik ile kötülük savaşına girer de ruhu; Safa ile Merve arasında “sa’y” yapan Hacer
gibi olur. Lakin bu gel-gitler “sa’y” daki gibi yedi ile sınırlı değildir. Her yaşanmışlıklarla pencereler
açılır, kapanır. Ancak böylelikle hamlıktan yetkinlik tomurcukları açmaya başlar. Bunun için de her
seferinde bedenin sultanı ve bizi buralardan ötelere taşıyacak olan ruh “Say’a” başlar. Zaten Hacer’i
de Hacer yapan çöl ortasındaki “sa’y” teslimiyetidir. Ömrümüzdeki “sa’ylar” ruhtaki sancıları
durduracak çıkış arayışlarıdır.
…
Her “sa’y” zaman ve mekâna tabidir.
“Sa’y“ çabadır.
Safa ‘dan Merve’ye ulaşmaya çalışmaktır aynı zamanda gittiğin yolu unutmayıp geri geleceğini de
bilmektir.
“Sa’y” koşuşturmadır.
Durmaksızın yürümek ve gerektiğinde de koşmaktır.
Durmamak için çaba göstermektir.
Zaten;
Durulacaksa bu yola koyuluşlar nicedir?
“Sa’y” cevaptır.
Kuş uçmaz, kervan geçmez çöllerde çaresizliğe ilahi olarak muhatap alınıştır.
“Sa’y” teslimiyettir.
İbrahim’ine Hacer olabilme,
İsmail’ine ise ab-ı hayat bulabilme inancıdır.
…
Emektir.
Aramaktır.
Aradığını da bulmaktır.
Çöl ortasındaki teslim ruhlara sunulmuş ikramdır.
İşte;
“Sa’y” gibidir bu âlemde olanlar. Âdemoğlu yaptıklarıyla ya da yapacaklarıyla cennet ile cehennem
arasında devamlı “Sa’y” halindedir. Çünkü cehennem için kötülük, cennet için iyilik mecburi
istikamettir. Ömür ise evvel ile ahir arasındaki “sa’yların” toplamıdır. Karar verişlerle vaz geçişler
harmanıdır. Nihayetinde “Olmak ya da olmamak” değil “ne olman” gerektiğini bilmektir.
…
Geçmişin telafisi gelecekte saklıyken anlaşılan odur ki garipzede ömürler bitse de geride kalanların
“sa’yları” bitmezmiş!!!
Bir Cevap Yazın