Tırtıla Mektup / Sibel Güzel



Hercai bir tırtıl buğday başağından usanır, ve başağın kendisine yazdığı bir mektubu yırtıp mahzene atar. Fareler mektubu iştahla kemirir. Yıllar sonra kutsal kitabının arasından şöyle bir mektup çıkar..

Çimlere basmaya imtina edip mabedimi yıkan küçük tırtıla!..

Kim bilir belki de yüzümü hiç göremeyeceksin. Fakat benden kaçtıkça her yerde beni göreceksin. Baktığın aynalara kırık suretin yansıyınca o aynaların ben olduğumu bilmeyeceksin. Sen benden kaçtıkça tanelerim olgunlaşacak. Fakat boynum bu ağırlığı taşıyamayacak. Gün gelecek yüzümü tamamen unutacaksın. Bir gün, kaktüsleri okşarken arasında seni gizlice izleyen boynu kırık bir başağa dokunacaksın. Ürkek ve sinmiş bakışlarıyla göz göze geleceksin. Bir şeyler anımsayacaksın ve anlam veremeyeceksin. O sıra sıtma tutmuş bir güvercin bir şeyler anlatmaya çalışacak sana. Demli bir çayın buharında, onu bağrına basıp ısıtacaksın. Bir deftere duygularını yazmak isteyeceksin. Şirazesi çıkmış defterini onarırken kapağına attığım imzamı tanımayacaksın… Bazen bir hayal belirecek uykunda. Üzerini örtenin ben olduğumu bilmeyeceksin. Gece göz kırpan şahikalardaki kandillerin vuslatını bekleyen yüreğim olduğunu nereden bileceksin..

Sevgi kelebeğim!
Yavru kedileri hep senin kapına bırakacaklar. Yoksullara senin adresini verecekler.
Yaralı ve hamile bir kediye ellerinle ebelik edeceksin. Kediyi iyileştirdikçe iyileşenin kendin olduğunu bilmeyeceksin. Öyle ki mektubumu kemiren fareleri bile besleyeceksin.
Kağıt mendil satan kadına koşarken, nefes nefese kalacaksın. İçindeki tanrıça, kıskanacak seni arada. Ey Meryem ana! Kutsanmış nefesin şifa olacak hastalara. Ressamlar senin ikonanı yapacak. Fakat nedendir gözlerin ağlayamayacak. Bulutlara imreneceksin. Unutma! Bulutlar su vermez, yüreği hallaç pamuğu olmayana…Eksik olan puzzle ın parçasını hep arayacaksın.
Suya doymuş balıkları suya attığın gün kendinle hesaplaşacaksın..

Ve bir gün geniş bir sahrada bulutlu bir havada pusulanı kaybedip devler ülkesine düşeceksin. Devler gelip zindana atacaklar seni. Zindanın kilidini yutacaklar bir de. Dev aynasındakilerin mizacıyla karşılaşacaksın. En koyu karanlığın gerçek aydınlık olduğunu farkedeceksin. Belki ömrünün en anlamlı günleri bu zindanda geçirdiğin günler olacak. Bu daracık kozada sancı çekerken, kucağımda sallandığın o ferah günleri hatırlayacaksın. Beyninde çakan şimşekleri, seni kurtarmaya gelen perinin elleri sanacaksın. Ve onun kim olduğunu asla öğrenemeyeceksin…

Çıkar çıkmaz beni en son gördüğün çayıra geleceksin. Sesizce girdiğin o çayırın dağlarında, “başak ana!” diye sesin yankılanacak.
Bak evlat! Bulutlar gibi şekil değiştir yaşamak..
İçimde bir yağmur özlemidir yeniden doğmak..
Ve kelebeğin kanadından narindir hayat..
Bir çeşme başındaki maşrapada şöyle bir pusula okuyacaksın; “gördüğün ilk yağmur bulutunu takip et” Mektubu öpüp yola koyulacaksın. Bir dağın başında sağanağa tutulacaksın. Bu sefer beni tanıyacaksın.
O an hallaç pamuğunu yüreğinde hissedeceksin ve pamuklarla birlikte ağlamaya başlayacaksın. O yağmurda doyasıya ıslan olur mu? O vakit bana sarılmış olacaksın..

Kanat sancısı tutmuş nazlı tırtılım!
Defterini iyiliklerle doldurğun gün uçmayı da başaracaksın..
Özlemle bekliyorum..

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: