Hakikat Arşı’na İmanî BİR Miraç / F. Vera Deniz


-Göklerin kapısında Nur ve Feyzi-

Güneş, Karadağ ile Hacı İbrahim dağı arasından altın gibi başını uzatmış, üçüncüleri Allah olan iki yolcuya göz kırpmaktadır. Kalplerini birbirlerine rapteylemiş, Peygamber (sav) in ayak izlerini takib ede ede yola revan bir atlı ve hemen yanında yâr-ı gârı;

“Nur ve Feyzi”…

Nur, atının üzerinde ufukları seyre dalar. Avuçlarında dünün toprağıyla yarının çatlamaya hazır kapalı tohumları saklıdır. Tohumlar Feyzi’nin yüreğine düşer. Filizlenir, neşvünema bulur.

“Yaz kardeşim!” diyecektir az sonra…

“Yaz!” 

Kalem hazırlanır.

Hızır (AS) ile İlyas (AS)’ın âb-ı hayat suyundan kana kana içmeleri gibi ledün çeşmesinden feyizler akar yüreklerine. Kalemi yüreğinin mürekkebine batırıp yazmaya başlar sır kâtibi Feyzi… Rüzgârla çiçeklerden dökülen çiğ taneleri gibi dökülür Nur’un dudaklarından kelimeler;

“Kâinattan hâlikını soran bir seyyahın müşahedatıdır.”

 

-Göklerin Kapısında-

Mavidir sevdası Verâ’nın yeryüzüne sığmaz, semaları boylar. Gâh güneşin göğü terk edişine ağlar, gâh bir kuşun kanadına tutunup, sonsuz mavilikleri cevelân eder. Hisleri hayale, hayali kaleme havale eder…

Bu dünyaya gelen her misafir gibi o da Hâlık’ını tanımak, bilmek ister. Gizli hazine idi bilinmeyi istedi ve kâinatı yarattı Allah. Hak hazine, bütün kâinat tılsımsa eğer ve ilk vahiy “Oku!” ise kâinat kitabını okumaya, bakmanın ötesinde görmeye başlamak gerek. “Görünen”,”görünmeyen”e tanıklık eder. Kâinata sadece ruhun penceresi olan beden gözü ile değil sanki bütün duygularına birer beden verilmiş de, her bedenine hassas bir göz takılmış gibi, kalp gözü ile iman penceresinden, gönül gözü ile muhabbet penceresinden, merhamet gözü ile şefkat penceresinden, akıl gözü ile hikmet penceresinden bakar seyyah ve misafiri.

Haydi gel!  Mis kokulu rayihaların rüzgârıyla, zamanın içinden geçip eşlik edelim Nur ile Feyzi’ye. Göklerden bir seda işitildi bile…

“Bana bak! Aradığını sana bildireceğim.”

Feyzi ve Nur göklerin sesine kulak kesilir. Zahirden bâtına açılan perdeler hafifçe kıpırdanarak sûret’in ardındaki nazlı ‘hakikat’ göz kırpmaya başlar. Hz Ali mihmandarlığında maddeden mânaya kutlu bir yolculuk başlar. 

Zamanın altın ilmeklerine tutunup göğe doğru sevinç üveyikleri gibi yükselirler. Adeta bir sırrın izini sürercesine yedi kat göğü keşfe çıkarlar. Hür maviliğin bittiği yere kadar varırlar. Dünya öyle küçülür öyle küçülür ki denî olur. 

Zamanın çatladığı çizgiden evrene akarlar. Sonra bir Kehkeşan’ın içerisinde bulurlar kendilerini. Sanki sema bir deniz, samanyolu da bu denizde bir ada gibi görünür. İnsanoğlu iki trilyon galaksiyi keşfedebilmişse de nice bilinmezler gizlenir sema denizinde. Dünyamızdan binlerce kat daha büyük yıldızları ve gezegenleri görürler. Tüm bunları birbirine çarpmadan ve direksiz tutan bir Zât’ın azametini zihinlerinde tesbih ederler. 

“Yedi kat gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. Şüphesiz O Halimdir, Gafurdur.”İsra Suresi:44

Bin ayet güler yüzlerine. Bin ayet şahit sözlerine… 

Güneşi görürler kendisini yakarken etrafını yaşatan. Yıldızlar adeta gökyüzüne serpilmiş çiçekler gibi göz kırpar seyyahlara…

Ayın gümüş ışıkları altında dünya semalarından inerler hece hece göklü misafirler.   Yaz der Nur. Yaz kardeşim Feyzi!

“Ey şiddeti zuhurundan gizlenmiş! Ve azamet-i kibriyasından ihtifa etmiş olan Kadîr-i Zülcelâl!”…. Senin Rububiyetinin haşmetine ve herşeyi icad eden kudretinin azametine zâhir delalet… ve hadsiz semavatı ihata eden hâkimiyetinin ve her bir zihayatı kucağına alan rahmetinin hadsiz genişliklerine kuvvetli işaret…

 Hz Ali (ra) ın rahlesinde Ramazan ayının da bereketiyle Ayetül Kübra’nın telifine başlanmıştır. Artık sır kapısı aralanmış, Nur’dan Feyzi’ye ilahi hakikatler katre katre akmaktadır. Katre ve ırmağın aslı deryadandır. Derya ise Vahdettendir. Vahdet saf su gibidir. Su, girdiği kabın rengi ile görünür. Hakikatler,  kabı ilim ve takva olan Feyzi’nin kalbine ığıl ığıl akar. Feyzi hakikat sırlarına mazhar, nur sırlarına kâtib olur. 

Bir kez daha bakarlar Allah’ın rahmetine ayna olan gökyüzüne. Nasıl da kucaklamıştır tüm varlığı sevgi ve şefkat ile… Gözler ân olur içimizdeki göklere, ân olur semadaki göklere açılır. Bazen de kaçılır gökyüzüne, yeryüzünden bunaldıkça… 

Göklerin fısıltısını ve mâna ezgilerini duyan Feyzi Râd kapısında yeniden yazmaya koyulur.

“Kâinattan hâlikını soran bir seyyahın müşahedatır”

 

Umulur ki her insanın gönlünde bir gökyüzü olsun. Öyle bir gönül ki tüm insanlığı sevgi ile kucaklayabilecek enginlikte olsun.

Hakikat Arşı’na İmanî BİR Miraç / F. Vera Deniz” için bir yanıt

Add yours

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: