Bu nasıl bir şey, bence tanımlanmamalı… Her tanım onu sınırlandırmak olur, bir kalıba koymak… Oysa aşk her gün yeni bir anlam kazanmalı, hatta bazen manasını kaybetmeli ve mantığını. Sonra yeniden bulmalı kaybettiğini, öyle hızlı olmalı ki nefes nefese kalmalısın yetişmeye çalışırken ve öyle yavaş olmalı ki uykuya dalmalısın onu dinlerken. Bir an her şey olmalı, evren onunla dolmalı. Bazen sadece içine sığmalı.
-Dostum iki ihtimal var, ya aşık oldun ya şair?
Dudağının kenarında belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Gözlerinde muhatabını merakta bırakmaya yetecek kadar ima vardı:
-Ya da kaşif desek nasıl olur?
-Hımm, tabii. Evet keşfedilmişi yeniden keşfeden kaşif. Sen şu işin doğrusunu anlat bakalım tek soru, kim bu?
-Kim değil ,doğru soru ne bu? İşte ben de onu bulmaya çalışıyordum, sonra buldum. Aşk sandığımız şey değil, yani ne sanıyorsak o değil, nasıl sanıyorsak o değil. Hep eksik hep fazla.Onun kalbi işgali gayrisinde bütün duyguların ortamı terkidir. O acı çektirmez acının kendisidir, panzehir istemez devanın kendisidir…
Devam edecekti arkadaşı gözlerini bir sağa bir sola devirerek sözünü kesmeseydi:
-Aşıyor beni bunlar, benim kafamı karıştırmayı bırakmalısın, hele kalbimi hiç.
Ayağa kalktı, çayını tazeledi. Merakla bekleyen arkadaşının yüzünde ender rastladığı bir ifade vardı. Muhtemelen delirdiğini düşünüyordu. Gülümsedi:
-Dur tamam anlatayım.
Çayından bir yudum alıp koltuğuna oturdu yeniden.
-Pekala, nasıl istersen. İşin felsefesinin sonraya bırakıyorum. Dün restoranda oturmuş yemek yerken masaları konuşmalarını duyabileceğim uzaklıkta bir çift dikkatimi çekti. Yemekleri bitmiş sohbet ediyorlardı.Elbette isteyerek dinlemedim ama duymamak elde değildi. Genç adam bir ara karşısındaki kadına işte bütün ezberimi bozan o cümleyi söyledi.
-Bak işte bunu çok merak ettim. Seni bu denli bir keşif yolculuğuna çıkaracak ne söyledi acaba?
Arkadaşının üslubu alacıydı ama aldırmadı. Kendisi de bir o kadar ciddi:
-Adam dedi ki “çok güzelsin.”
-Neeee?
Arkadaşı alaycı tavrındaki haklılığı pekiştirmenin rahatlığı ile kahkaha atıyordu. Yine aldırmadı. Kahkahalar arasında daha iyi duyabilsin diye sesini yükseltti:
-Ama adamın gözleri görmüyordu.
Bıçak gibi kesti gülmeyi arkadaşı. Duyduğu hafiften mahcubiyeti örtbas etme adına mırıldandı:
-Canım ağız alışkanlığı falandır.
Yorumunu duymazdan geldi arkadaşının. Devam etti anlatmaya:
-Üstelik genç kadının da görmüyordu gözleri.Adam ne kadar ciddiyet ve samimiyetle ona güzel olduğunu söylüyorsa kadının da yüzü utangaçlıkla al al oluyordu. Ama ikisi de görmüyordu birbirini.İşin ilginç tarafı ben ikisinin de samimiyetini görüyordum. Saniyeler içinde bir yığın düşünce üşüştü zihnime anlıyor musun? Bir insan görmediği birinin güzelliğinden nasıl bu kadar emin olabilir ya da görmediği birinin güzelliğini nasıl bu kadar hissedebilir ve karşısındaki bunun samimiyetini nasıl bilir güzel olduğuna inanır? Ben bunları düşünürken onlar otobüse geç kalmamaktan bahsedip kalktılar. Öyle plansız ani bir refleksle arkalarından gittim, selam verip arabamın olduğunu isterlerse onları bırakabileceğini söyledim. Ne düşündüler o an bilmiyorum, kibar bir dille teşekkür ettiler. Israr ettim, az evvel onlarla aynı yerde yemek yediğimi söyledim. Genç kadın daha güvensizdi ama ikna ettim onları. Zihnim benden bağımsız tanımak istiyordu bu genç çifti.
Arabaya bindiler üzerlerindeki tutukluğu atsınlar diye havadan sudan sorular sordum önce. Rahatladılar biraz. Sonra nasıl tanıştıklarını merak ettiğimi söyledim, mahsuru yoksa diye ekledim.
“İlk görüşte aşk olmadığı kesin” dedi adam.Kendi esprilerine ikisi de güldü benim gülemediğimi göremediler tabii.Sonra ciddileşti adam, “Yani öyle sandığınız gibi çok özel bir hikayemiz yok,ailelerimizin bizi tanıştırmasından ibaret. Tahmin edebilirsiniz, durumumuzdan dolayı birbirimizi daha iyi anlayacağımızı düşündüler.” Ardından sıkıca tuttuğu kadının elini öptü, “iyi ki de düşünmüşler değil mi canım.” Kadın ” evet öyle” diye sessizce fısıldadıktan sonra başını adamın omzuna koydu.
Aradığım gizi bulamamanın hissettirdiği o minik hayal kırıklığını “Ne bekliyordun ki” diye içimden kovmaya çalışırken genç kadının imdadıma yetişen naif sesini duydum:
-Ama bu sıradan tanışma sıra dışı sevgimize engel olmadı tabii.
Heyecanla atladım:
-Nasıl yani? Yani demek istediğim anlatırsanız eğer dinlemeyi çok isterim.
Hikayeleriyle bu kadar ilgili olmamın onları mutlu ettiğini hissedebiliyordum. Kadının genç adamın elini daha da kuvvetle sıktığını gördüm, anlatmaya başladı ardından:
“Öyle çok kayda değecek, ilginizi çekecek bir hikaye değil, kusura bakmayın” diyerek anlattı. Ailelerin fiziksel durumlarından dolayı kendilerini tanıştırmalarının sorumluluğuyla ezilmisler uzun zaman. Bir vazife ,bir görev gibi görmüşler birbirlerini. Onları bir arada tutan mecburiyet hissi huzursuz etmiş hayatlarını. Ailelerin ortak nokta olarak gördüğü şeyi genç çift bir çıkmaz olarak görmüş. Çok üzülmüşler o zamanlar, çok üzmüşler birbirlerini.Kaç kez ayrılmaktan dönmüşler, kendi tabirleriyle “ölümden döner gibi”.Yüzüklerini kaç kez parmaklarından çıkarıp ceplerinde taşımışlar. Ve sonra bir gün karşılıklı anlaşarak adı ayrılık olmasa da ara vermeye karar vermişler. İşte gönül dünyalarını değiştiren döngü tam da o gün yaşanmaya başlamış.Yıpranan ilişkilerinden arta kalanları toparlayabilmek için verdikleri moladan birkaç gün sonra genç adamın ölüm haberi ulaşmış kadına. Şehir dışına yolculuğu esnasında devrilen otobüsten çıkarılan cansız bedenlerin arasında o da var sanılmış.
Haberin ilk ulaştığı anda kadın “Sandım o an ben de öldüm” diyor, “Kalbimin yere düşüp tuz buz olduğunu sanki gördüm, sanki duydum” diyor. Bir anda bütün dünya anlamsızlaşmış, hatta kendini suçlamış. İçinden göğe doğru yükselip bütün evreni kaplayan bu acının kaynağı olarak önce vicdanını görmüş, olmamış. Daha sonra ona bu kadar alıştığından olduğunu sanmış ancak içindeki duygunun kocaman bir aşk olduğunu hissettiğinde taşlar yerine oturmuş.”Çok ağladım”diyor, “ağlamakla geri geliyorsa gidenler işte benim sevdiğim böyle gelmiş olabilir” diyerek gülüyor. “İşte bazen varlığıyla anlayamadığınızı yokluğuyla farkedersiniz”
Bir gün geçmeden yanlış anlaşılma ortaya çıkmış.Bu sefer de mutluluktan çılgınlar gibi ağlamış. “Bir kez kaybedip yeniden bulduğumu bir daha kaybedemem” demiş o günden sonra. Bunları anlattıktan sonra heyecanla, “Biliyor musunuz” diye ekledi, “Hastaneye gittiğimde önce beni fark etmedi. Yanındakilere benden bahsediyordu,diyordu ki: Allah, gözlerini şimdi vereceğim dese, onunla bundan sonra geçireceğim bir anı bile yerine tercih etmem. O an hissettiklerimi anlatamam. Sadece sarılıp dakikalarca ağladığımızı hatırlıyorum.”
Yaşadıkları bu olay bir milat olmuş onlar için. İlişkilerine çeki düzen vermek için bir fırsat ve bu fırsatı değerlendirmişler onlarda her anlamda. En başta fiziki durumlarını ailelerinin düşündüğü gibi ne kendilerini birleştiren bir unsur, ne de kendilerinin sandığı gibi ayıran bir sebep olarak görmekten vazgeçmişler. Tüm anlattıklarının sonunda eklediği şeyler çok kıymetliydi benim için. Dedi ki:
“Bütün tartışmalarımızda araya girmeye çalışan sevgimizi ‘Sen sus, otur’ diye bir çocuk gibi azarlamak yerine ona daha çok söz hakkı vermeye başladık. Gözlerimizle göremediğimizi kalbimize emanet ettik. Birbirimiz için tavizler vermeyi sevdik. Bu tavizleri ne görev ne fedakarlık olarak gördük ki zamanı geldiğinde başa kakmak için sebeplere dönüşmesin. Ve son olarak bence insanın içindeki sevgi de canlıdır. Beslenip büyütülmeye, korunup kollanmaya, değer verilmeye, ihtimam gösterilip itimat edilmeye ihtiyaç duyar. Beslemediğiniz, emek vermediğiniz sevgi cılızlaşır güçten düşer ve ne size ne karşınızdakine faydası olur.”
Üçüncü yıllarının yıl dönümü yemeğinde tanıştığım bu genç çiftin son sözleri bunlar oldu.
Verdikleri adresin önünde durdum birkaç dakika sonra.
Vedalaşırken
“Kusura bakmayın başınızı şişirmiş olmalıyız” dedi kadın mahcubiyetle.
“Olur mu öyle şey zevkle dinledim” dedim ve ekledim “Şey asıl siz kusura bakmayın çoktan gelmiştik aslında ben sizi dinlemek için arabayı biraz dolaştırdım”
İkisi de kocaman gülümsedi.
Genç adam başını bana doğru yaklaştırdı:
“Farkındayız merak etmeyin”.
Ilık bir bahar dolaşır sesinde
Sanma tanımsız eşgali
Yanılmam, gülüşlerinle gördüm:
Bu ,aşkının gönlümü işgali.
Söylesene sevdiğim
Yaşadığımız sevdanın kaçıncı hâli?
Sarsam yaralarına öylece,
Siler mi gönlünden hüznü, melali?
Yok sensizlik diye bir şey
Yanılmam, yüreğimle gördüm:
Ne güzel yanımdaysan gerçeği,
Değilsen hayali.
Yanılmam ellerimle gördüm:
Yok başka ihtimali,
Çok güzelsin sevdiğim işte
Kalbim güzelliğinin gönüllü hamalı.
Seni anlatan kelimelerin başı belalı
Yetersiz,aciz ,ben misali…
Yanılmam aklımla gördüm:
Tüm asi yanlarıma diz çöktüren
Ruhundaki sevimli ihtilali.
Adı bir ölüm,bir uçurum,
Bir boşluk, adını anmamın ihmali
Yanılmam ruhumla gördüm:
En çok ellerimize yakışan visali….
Zeren
Bir Cevap Yazın