Selam.
Bugünkü hikâye anlatıcısı ben olayım istedim. Herkesin bir hikayesi vardır değil mi, herkesi olduğu ana getiren bir yaşam öyküsü…Benim öyküm de bu evde başladı, kendimi bildim bileli bu evden ayrılmadım hiç. Yasemin kokulu sokağın köşe başındaki evinde bulabilirsiniz beni. Pek ziyaretime gelen olmaz, bana şöyle bir görünseler de genelde evin diğer üyeleri için gelir herkes. Beni de sert görünüşlü bilirler, duygusuz sanırlar. Hâlbuki içimde neler neler biriktiririm…Evet, belki benim dünyayı gezme şansım olmadı, hatta iki sokak öteye bile gidemedim. Ama hayatı dolu dolu yaşamak illa yeni yerler keşfetmek demek değil ki. Ben burada, olduğum yerde defalarca hayat dolup taştım. Bazen mutlulukları karşıladım burada, bazen hüzünleri. Kimi zaman en heyecanlı kavuşmalar yaşandı gözlerimin önünde, kimi zaman en dokunaklı vedalar. Ben çok şey gördüm, hatta bazen diğerlerinin görmediklerini de. Evden çıkarken en çok annenin telaş yaptığını, babası geleceği zaman en çok küçük oğlanın heyecanlandığını, büyük kızın anahtarını hep kaybettiğini,ortanca kızın pikniklere aslında hep istemeye istemeye gittiğini…Bazen de dışarıdan geçen insanlara, arabalara baktım, kendimce onların hikayelerini de duymaya çalıştım.Tüm bu duyguları içimde saklayıp büyüttüm, işte ben hayatı böyle tanımladım.Ben hayatı duyuyorum, olduğum yerde mutluyum.Daha ne kadar ömrüm var bilmiyorum, ama ben bu ailenin sıcacık anılarının artması için bir tarafımı ayazda bırakmaya razıyım.Ben kim miyim? Siz bana evin kapısı dersiniz, bense evi ev yapan şey… Ne oldu şaşırdınız mı? Ah insanlar,her şeyi kendinize ait sanıyorsunuz değil mi,duyguları bile… Çoğu zaman olduğu gibi yine yanılıyorsunuz işte.Bakın ben burdayım, varlığımla ve duygularımla…Üstelik fazlası da var, yalnızca bana değil elinizi neye atarsanız atın bir yaşanmışlık bulacaksınız. Her şeye sinmiş ama her şeyi birbirinden ayıran bir şeyler…Ama bilirim bakmazsınız. Siz hep kapının arkasındakini beklersiniz, onu merak edersiniz.Kapıya bakmak aklınıza bile gelmez.Bilirim, çünkü size bakarken anladım ben bunu.Küçükken saklambaç oynarken gözlerinizi bana kapattığınızda anladım, arkama atılan çentiklerle nasıl da büyüdüğünüzü gördüğümde, ilk ayakkabınızı giyip önümden geçip gittiğinizde,okulun ilk günü heyecanınızda, ilk karnenizi getirdiğinizde, sokakta ilk kez bisiklet sürdüğünüzde, mahalleden çocuklarla çekine çekine tanıştığınızda, sonra bana sırtınızı dayayıp merdivende yaptığınız çay çekirdek sohbetlerinizde,ergenlik zamanları beni çarpıp çıkışlarınızda, anahtarı bulamayıp çantayı telaşla karıştırmanızda, komşunun getirdiği keke teşekkürünüzde, sonra tatile gidip beni yalnız bırakışlarınızda anladım.İşte böyle…Hergün öylece açıp kapattığınız bir kapı aslında çok anlam taşır.
Elbette görünür olduğum zamanlar da vardır.Yılbaşlarında, bayramlarda keyfime diyecek yoktur.Boynuma kolyeler takmanız,beni özenle süslemeniz, etrafımın cıvıl cıvıl şeker toplayan çocuklarla dolması unutturur bana tüm yıl biriktirdiğim sitemleri.Sonra kış günleri vardır, soğuktan kaçarken daha beni uzaktan görür görmez içiniz ısınır bilirim,Tatilden döndüğünüzde beni görünce eve kavuşma şükrü dolanır dilinize.Dedim ya ben evi ev yaparım çünkü.Beni kapatmakla aslında dünyayı kapatır kendinize açılırsınız. Ait hissettiğiniz yerde olursunuz,bu ev yuva olur, siz de aile olursunuz.O yüzden başta da dediğim gibi ben hayatı dolu dolu yaşıyorum ve tam da olmam gereken yerdeyim.Burdan size bakmaya devam edeceğim, görüş alanıma giren herşeyi tüm detaylarıyla gözlemeye.. Size tavsiyem siz de bazen bana bakın, ama sadece bana… Arkasını önünü düşünmeden… Çünkü kapıların mesajları vardır, size söyleyecek sözleri vardır. Bazen “nice kapılardan geçip geldim buraya” dedirtir size, cesaret verir. Bazen de kulağınıza umut fısıldar, der ki “unutma her kapıyı açan bir anahtar vardır… “
Sümeyra Ünver
Bir Cevap Yazın