Ben geldim çocuk,kalbinin yanaklarını okşamaya. Acıyan yanlarını bağrıma basmaya. Bunca vakit ayrılığımızın tek artığı pişmanlığımı aldım da geldim samimiyetime şahit tutmaya. Sadece benim ihtiyacım olduğu için değil ikimiz için geldim barışmaya…
Gözlerinden üzerime yağan keskin bıçak kıvamında bakışların kuşkunun mu korkunun mu tohumları? Hiç mi inanmıyorsun sana verdiğim değere? Hiç mi hükmüm kalmadı kalbinde?
Gözlerini kıstı çocuk, kırılan itimadının enkazı üzerinde yeniden bir fidan yetiştirebilir miydi bilmiyordu. “Ama” demek istedi, dilinden dışarı taşmak için fırsat kollayan bütün sitemlerini üzerine boşaltmak. Yapamadı sustu. Hem bunun adı yelkenleri suya çabucak indirmek olmaz mıydı ? Bu kadar büyük bir kırgınlığın karşılığı bu kadar kolay affetmek olmamalıydı elbette .Kocaman sustu, daha kocaman ikna edilmeyi bekleyerek.
-Hadi ama yapma artık.Birbirimize ne kadar çok benzediğimizi ikimiz de biliyoruz. Sadece sen benden daha masumsun. Sen bensin ben senim. Affederiz biz birbirimizi, anlarız halimizden öyle değil mi ? Hadi bak, ne istiyorsan söyle , hangi derdin muzdaribi isen ben ağlayayım yerine ,neyin sevinci yarım kalmışsa tamamlayalım birlikte .Yeter ki kalbinin dehlizlerinde yolumu kaybetmişliğimi, kovulmuşluğumu hissettirme bana böyle.
Çocuğun acısı karşısındakinin acziyetinden daha büyüktü. Etkilenmedi. Suskunluğu kalkan yapıp çekildi içine, başını eğdi, devam etmesini bekledi .Gök dolusu af dilemeliydi ,yere kapanıp inlemeliydi… Hiç konuşmasa bile yıllarca oturup o suskunluğu dinlemeliydi. Ama olmuyordu işte ,yine sabırsız, yine hoyrattı muhatabı…
-Çocuksun diye her daim çekemem ki nazını.Tamam hatalıyım. Tamam seni ihmal ettiğim günler nehir olup aksa derya olur. Anladım ama sen sanıyor musun ben mutluydum?.. Sen sanıyor musun ruhumun dikenli tellerle örülü bu tarafına kolay geçtim? Bak, hadi bak ,baksana bütün duygularım kan revan içinde.. hiç mi bedel ödemedim, hiç mi bir şey feda etmedim sanıyorsun? Görüyor musun şu arkamda bıraktığım hızla uzaklaşan hayallerimin silüetlerini? Tek onlar mı ? Vedasız ayrılıkların yas evi oldu gönlüm. geçmişim diye sahiplendiğim anılarım dahi valiz hazırlama telaşında şimdilerde. Kolay mı böy…
-Sus yeter!..
Gözlerinden akmasın diye çabaladığı yaşlar titriyordu bakışlarında çocuğun. Dayanamıyordu artık susmaya da dinlemeye de.
-Yeter artık konuşma!
Çocuk yırtılan direncine de kırgındı anlık. Karşısındaki ,henüz bu çıkışın şaşkınlığını üzerinden atamadan ayağa kalktı yavaşça. Ses tonunu dizginledi önce, ruhunu sakinleştirdi.
-Yeter n’olur konuşma! Kelimelerinin ağırlığı altında ezilen şu küçücük bedenimi çıkarmama izin ver.Çek üzerimden sözcüklerini ne olur.
Sustular bir müddet karşılıklı . Çocuk bütün iddialarından vazgeçti ,bütün beklentilerini erteledi.Geniş gönlünün en büyük zaafı olduğunu biliyordu zaten…
-İtiraf ediyorum ,bendim koyu gecelerde gezdiren bakışlarını ve çaldım yıllardır saklanan aşkın yarısını, yaralı bir kuşa merhem olsun diye. Kuş mu ? Sana yollarken vurulmuştu . Yanında olduğumun haberini al istedim. Uzaklaşamadığımı bil istedim ve içinin tenhalarında bir köşede seni hep gözlediğimi
Muhatabı mahcubiyetten ve şaşkınlıktan iki büklümdü. Bıraktığı halde bırakılmamanın duygu karmaşası vardı yüzünde…
Devam etti çocuk:
– Kaç kez hüznün boşluğundan hızla aşağı süzülürken ,canın acımasın diye düştüğün zemin bendim.Acıdan kıvranan uzuvlarına söz dinletemediğinde , yüzünde ansızın, anlamsız oluşan tebessüm bendim.
Olgunluk denen yoldaşını , hayatında zaman zaman zararsız çılgınlıklar yapabileceğine ikna eden de ben.
Karanlık gecelerde kalbine yağan hasret yağmurunda şemsiyen ben. Yalnızlık elinden tutup seni girdabına çekerken diğer elinden hissettirmeden tutan ben.
Hayal kırıklıklarının açacağı yaralara geçiş izni vermeyerek duvar olan ben, ağlamayı ayıp sayan gözlerine ihtar verip seninle ağlayan da ben.
Yaşadığın her üzüntüde “haydi toparlan” diyen içindeki ses ben. Her düştüğünde yeniden başlamaya arkandan iten heves ben…
Çabalamaktan çok yorulduğunda zihnin, her şeyi öylece bırakıp yudumladığın kahve ben.Hayra yor, mutlu ol diye gördüğün düş ben .
Üç hüznün bir sevinci yok etmesini iptal edip bir sevinci üç hüzne galip getiren matematik hesabı ben.
Şaha kalkan öfkeni uysallaştıran ,yolunda gitmediğinde hayatın , en yakın dostum umutla işbirliği yapan ben .İçinde tanımlayamadığın o garip o huzur veren yaşama sevinci ben ..
Seni senden bile çok seven ben…
Ve sustu çocuk ,bir virgül arası kadar ,bir kalp atışı molası kadar sonra ekledi:
-Ama sen hiç bilmedin ,hiç farketmedin ve ben yine de gitmedim…
Daha da alçalttı sesini,
-Zaten nereye gideyim ,yerim de sensin yurdum da…
İçinde küle dönen öfkenin dumanını göğe savurdu önce ,çocuğun sahibi. Temizlendiğinden emin olduğu kalbinin kapısını açtı ardına kadar : hadi gel …
Söz verdi kendine, “içimdeki çocuğu” asla kaybetmeyeceğim diye …
Zeren
Bir Cevap Yazın