Doksanlar – İsim Benzerliği/ Fadi Kılıçzade


uykusuz geçen gecenin sabahı henüz başlamıştı

kaç saattir oturup kaldığımı bilmediğim koltukta

keyfini çıkarıyordum tatlı bir uyuşukluğun 

kapanmayan gözlerim, gri gökyüzünü süzerken,

hazırlığı yapılan yağmuru kutlama telaşına kapıldım

öyle ya, soğuk mevsimleri yaşıyorum kaç yıldır

bir türlü haber gelmedi bahardan,

tüm sıcak renkleri tükettiğimden beri

göçmen kuşlar uğramadı yaşadığım iklime

tüm sıcak hisleri kaybettiğimden beri

geceleri kahveyle ısıtıyorum ellerimi

gündüzleri soğuk algınlığına karşı bitki çayı,

adaçayı, ıhlamur, papatya fakat illa limonlu olmalı

kısa da sürse etkisi, “olsun!” diyorum

hangi mutluluk zaten uzun ömürlü oldu ki

hangi sevincimizin kırılmadı ki kanadı 

 

okunmayı bekleyen gazeteler birikmiş sehpa üzerinde,

sebepsizce açtığım radyonun cızırtılı sesinde felaketler

lodos diyor, karbonmonoksit diyor, ölüm diyor

soğuk havadan korunma yollarından söz ediyor.

evsiz insanlardan, sokak hayvanlarından

artan meyve sebze fiyatlarını sıkıştırıyor araya

bir kaç gereksiz tartışma ve nihayet hava durumu

mevsim normallerinin altında seyrediyor sıcaklar

insan normallerinin altında sergileniyor davranışlar

albümler yetişmiyor acının resimlerine

naftalin kokulu örtüler altına saklanmış hatıralar

hangisine el atsam, üzerime bulaşıyor kesif koku

 

epeydir azalmış durumda sokak kalabalığı

çocuk sesleri daha az geliyor,

yürüyenlerin başları önde, hayali boyundurukla

tüm kötülüklerin müsebbibi onlarmış gibi

ürkek adımla geçiyorlar kapımın önünden

bense tozlanan mobilyaları dahi silmeye üşeniyorum

öyle bir rahatlık, öyle bir boş vermişlik var içimde

bazen ayna karşısında buluyorum kendimi, gayet asabi

“pasaklısın oğlum işte!” diyorum, hak veriyorum kendime

en son ne zaman makas değdi saçıma hatırlamıyorum

usturanın keskin izleri, çoktan silindi yüzümde

 

radyodan dolarken odaya pop gürültüsü

tahammül sınırlarını çoktan geçmişti huzursuzluk

tam kırık kapatma tuşuna basacakken, çaldı kapı

öylece bekledim bir süre, soğuk heykel gibi

“çalar, çalar gider nasılsa!” dedim içimden 

ama inatçı bir eldi karşımdaki

oflaya, puflaya açtığım kapıda postacı,

pullu bir zarfı uzattı bana kararsızca

ismimi söyledi elindeki kağıda bakarak,

“imza!” dediği morarmış parmaklarıyla göstererek

içeri girdim, kuruldum yine koltuğuma,

kapattım baş ağrıtan radyoyu,

tanımadığım bir kadının ismi gönderen kısmında

sağ alt tarafta itinayla yazılmış ismim, adres bilgileri

açılan zarftan yayılan lavanta kokusu

eski zamanlardan bir şeyleri anımsatıyor

sarımtırak kağıt üzerinde mavi mürekkepli satırlar

“Sevgili…” diye başlayan bir hitap

özlem dolu satırlar, pişmanlığa batmış yakarışlar

“sen iyi misin bari?” diye müşfik bir sesleniş…

bir trajedide olması gereken her şey var

olmaması gereken bir ben varım mektubun içinde

bir de geçmişe ait yaşanmışlıklar

“Bir yanlışlık var galiba?” deyip bırakıyorum mektubu elimden

düşünüyorum da, benim dahi kaybettiğim bir bana

kim, neden yollardı ki özenli satırlar

kim, neden sorardı ki hatırımı bilmem?

sanırım bir isim benzerliği!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: