Yük(sük) / İ. Murat Öner


Ayıran ve kavuşturan nehir’e….

“Gelince ben seni kaldırırım” dedi Nevin annesinin endişeli yüzüne bakarak. “Merak etme canım. Sen git yat.” Bu uzun ve sıcak yaz gününün sonundaki karanlık ona bunu söyletmişti. Alışkındı aslında babasının uzun yolculuk serüvenlerine. Anadolu’nun bir köşesinden diğer köşesine savrulur dururdu babası. “Kamyoncunun işi belli mi olur Nevin’im. Beni merak edip durmayın.” Odadaki tek lambanın ışığının altında annesi, kızının çeyizi için çalışıyordu. Nişanlı kızı, yakında dünya evine girecekti. Kendi gibi güzel bir insanla karşılaştırmıştı Yaradan. Duaları hep böyleydi. Şimdilik endişeliydi. Koca yürekli adam hala eve gelmemişti. İçinin çırpınışlarını kızına hissettirmek istemiyordu. Yakında tekrar gidecekti okuluna Nevin. Köy öğretmeni Nevin, köyüne gelmişti. Canım Nevin’im, güzel kızım!

Hasna anne gözlüklerinin üstünden kızını süzdü. Pencereden dışarı bakıyordu Nevin. Yüzündeki ‘tasalanma annecim’ gülümsemesini hemen fark etti. Göz göze geldiler. Nevin bakışlarını kaçırıp ocakta fokurdayan demliğe doğru yürümeye koyuldu. “Annecim, çayını tazeliyorum.”

Nevin hayali olan öğretmenliğe sanki bir gecede geçmişti. Köydeki hayali öğrencilerinden, ki genellikle minnoş kediler ve minik köpekler okulculuktan en çok nasibini alanlar idi, gerçek öğrencilerine kavuşmuştu. Ankara’daki mezuniyetinde boyunlarına atlamış, gözlerini, yüzlerini öpmüştü. Ah be kızım utandırma beni böyle milletin içinde. Tam 20 yıl sonra büyük bir sürpriz yaparak gelmişti Nevin annesinin kollarına. Başka çocukları da olmadı zaten. Kamyoncu Ahmet ve Hasna annenin tek evladı. Hemen oracıkta Metinle, müstakbel eşiyle, tanıştırmıştı onları.

Nevin annesinin çayını tazelerken bir yandan da duvar takviminde yuvarlak içine alınmış Ağustos’un beşine baktı. Neyse daha üç hafta var gitmeme. Ayrılmanın acısı, kavuşmanın sevincini elinden alıyordu. Hayat işte. Evinden ayrılır ayrılmaz annesini ve babasını özlüyordu Nevin, ama öğrencilerini düşündükçe heyecandan nefesi kesilecek gibi oluyordu.

Hasan şimdi ne yapıyordur acaba, Esma, Kerim, Seniha… Ya Mehmet, afacan Mehmet. Başlarını okşamayı, onlarla konuşmayı özlemişti yaz boyunca. Kışın sınıfta kestane pişirmeyi özlemişti. Her burnu akan, öğretmenlerinin elinden papatya çayı içmek için sıraya girerdi kışın soğuğunda.

Bir an annesinin hünerli parmaklarına gözü takıldı Nevin’in. Sanki bütün endişesini, korkusunu ilmek ilmek beyaz beze dokuyordu. Elleri titrekti. Nevin, annesinin iç sesinin de aynı titreklikte olduğundan emindi. Hasna anne sessizdi, ama bu sessizlik Nevin’in kulaklarında uğulduyordu. Ah anne bu kadar endişelenmesen, n’olur? Babacım neredesin bu saatte?

“Aradığınız kişiye şu an ulaşıl….” Nevin telefonunu iç çekerek kapattı. Belki bu yirminci denemesi idi. Gecenin karanlığında incir ağacının altında oturduğu yerden masaya kapandı. Kafasını kaldırınca annesinin oturma odasının penceresinden merakla ona doğru baktığını gördü. Elini annesine sallayarak ayağa kalktı ve evin giriş kapısına doğru yürüdü. Hasna anne kızını oturma odasının kapısında karşıladı. “Var mı bir haber kızım?” “Annecim telefon hala kapalı. Babamı biliyorsun. Telefonla arası hiç yoktur. Merak etme.” Yaşlı kadın sendeleyerek saatlerdir oturduğu yere gidip yığıldı. Nevin, aceleyle hiçbir şey sormadan annesine bir bardak su uzattı. “Bahtiyar ol yavrum.” Bir an Nevin’in gözü yere yuvarlanmış yüksüğe takıldı. Annesinin kucağından düşmüş olacağını düşündü. Gözleri iyice zayıflayan Hasna anne, iğnenin şerrinden yüksükle korunuyordu.

Saatler sonra köyün tek camisinden sabah ezanının sesi yükselirken yaşlı kadın seccadesinde dua ediyordu. Gözleri kapalı, elleri yüzünün üzerinde. Nevin annesinin bu duruşuna çok alışkındı. Uzaklarda iken ne zaman annesini hatırlasa, hep bu hali gelirdi gözünün önüne. Gecenin karanlığında dua ile sağa sola sallanan beyaz yaşmaklı bir baş. Bir de tespih tanelerinin şıkırtıları. “Nevin, Nevin kızım.” Nevin yarı uyku mahmurluğuyla irkildi. “Baban mı geldi? Bir motor sesi geliyor.” Nevin dışarıya attı kendini. Sabah alacakaranlığıyla karşısındaydı. Hızlı adımlarla bahçe kapısından dışarı çıktı. Evet gelen babası idi. Sevincinden ağlamamak için ellerini ağzına kapatmıştı. Evden dışarı çıkmakta olan annesini görünce gülerek el salladı. Annesi şükür içerisinde ellerini yüzüne ovuşturup duruyordu.

Ahmet amca kamyondan inerken suçlu suçlu kızına ve eşine baktı. “Niçin bu saatte ayaktasınız? Hiç yatmadınız mı?” Telefonunu nasıl kaybettiğini, şehirde anlaşılmaz büyük bir kargaşa olduğunu, defalarca polis tarafından durdurulduğunu anlattı. Aklına bir yerde durup telefon etmek geldiğini ama buna fırsat bulamadığını söyledi yorgun gözlerle ona bakan kızına ve eşine. Aslında Nevin ve Hasna anne koca yürekli insana sağ salim kavuşmanın verdiği rahatlıkla şehirde ne olduğunu pek umursamadılar. Ne olabilirdi ki zaten?

Başını yastığa koyunca eşsiz bir sükunetle gözlerini kapattı Nevin öğretmen ve birkaç gün sonra olacak şeylerden habersiz uykuya daldı. Çok sevdiği okuluna ve öğrencilerine kavuşamayacaktı Nevin. Metini hiç kimse dünya gözüyle bir daha göremeyecekti. Hasna annenin vefat haberini gözü yaşlı babasından haftalar sonra binlerce kilometre uzakta alacaktı. Cebinde babasının kamyonundan kalan son parası ve annesinin yüksüğüyle bir nehir geçmiş olacaktı Nevin.

İ.Murat Öner

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: