Yine Eylül Geldi Anne / Derya Hekim


Anne olmayı öğreten şu hayat, anneme ne kadar çok ihtiyacım olduğunu da hatırlatır her fırsatta. Uykusuz gecelerimde, yorgun günlerimde, hastalandığım zamanlarda sıcacık bir çorbadan ziyade anne şefkatine muhtaçlığımı derin derin hissettim.  Çorba bedenime fayda sağlayacak olsa da ruhumdaki sızının bir ilacı olmaya yetmiyordu.

Kızının kınasını yakan her anne, gurbete yâr olacak yavrusu için çekeceği hasretin ağırlığından gözünden yaş dinmez. Evlat pek anlamaz bu ayrılığın zorluğunu. Dillere destan halini bilir de ateşinde yanmışlığı yoktur. Oysa annesi yanıp kül olduğundan iyi tanır. Yüreciği evladı yanmasın ister. 

Uzak diyarların türküsü çok oluyor. Bu diyarlarda dırahşan çehrelere bir tebessüm umuduyla çıktığım yolda annemin ağladığını hiç görmedim. “Uzak diyarlar zordur, gurbeti çoktur.” demedi. Çıktığım yolda başarılı olmam için cesaretlendirdi. Olur da özlemle kavurulursan, “Eğme başını, gözlerin gökte, elin yüreğinde olsun; gün geceye kavuştuğu gibi gündüz de geceye kavuşmaya mahkûmdur. Her ayrılık zordur ama nasipte yazılı olanın önüne kimseler geçemez.” demişti. Bu kadar güçlü bir inançla bana güç veren kadına diyemedim ki; ya sana özlemden ezilirsem. Dünya yükünün altında ezildiğimde dizinde soluklanmak istersem başımı okşayacak bir el çıkar mı?

Anacığımdan ayrılırken; yorulduğumda, kırıldığımda, özlediğimde dönecek yudum yudum iyileşeceğim diyerek yola çıkmıştım. Alıştığım, bildiğim bayramları yaşayamadığımda gözlerim buğulansa da Eylül gelmeden neşeme kavuşacağımı düşünürdüm. Anacığımın dizinde soluklanmak bana yeterdi. Zira tüm ayrılıklarım öyle olmuştu. Dışarda çok koşup yoruluyor sonra iyileşeceğim yere kavuşuyordum. Anne olunca öğrendim evladın için her şeyden vazgeçebileceğini. Hatta bana iyi gelene de veda etmeyi. “Yavrum yanar yavrusuna ben yanarım yavrusuna” diye bir türkü vardı.  Bu yangın bitmez bir döngüye sahip. 

Bir Eylül vakti bir yolculuk daha beliriverdi kapıda. Bu yolun son olduğunu biliyorduk. İçimize ağlayarak, bir daha kavuşma vaktimizin çok zor olacağını, belki de hiç olmayacağını kabul ederek ayrılıyorduk. İkimiz de iyi biliyorduk ki çıktığım yolculukta ardımda kalan yollar harap olacak,  köprüler yıkılacaktı. Umut cılız ışığıyla can çekişirken “Belki bir gün” tesellisi yaramızı daha da kanatacaktı.  Belki uzun yıllar sonra döneceğim, belki de bir daha nasip olmayacak neşeme kavuşmak.

Bu hengamede elimden alınan hayallerim, hiç düşünülmeden ezilen emeklerim için kahırlanmaya vaktim olmadı. Kurumuş yaprak misali dalımdan koparan rüzgar oradan oraya savurdu. Bazen ılık ılık esip kırgınlıklarımı sıvazladı. Bazen sert eserek delip geçti. Bazen öfkemin heybetiyle ona karşılık vermek istedim. Ayağa kalkınca gördüm ki halim harap olmuş. Kurumuş, kırılmış her yerim. Bir damla yaş aktı kırılmışlığıma. İnce bir sızı sardı her yanımı. Sıcacık ana kucağında biraz soluklanabilsem belki geçerdi acısı.  

Eylül geldi yine anne. Dırahşan çehrelerdeki tebessüm olamadım. Üstelik gülmeyi unutmuş halde onları perde ardından izliyorum.

Derya Hekim

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: