İnsanın gözünü yol çekiyor. Hem de çok uzaklara çekiyor. Gidesim var. Gerçi yıllar yılı çok yollar gidip çok yerler görmüşlüğüm olsa da bu günlerde canım yine yol çekiyor. Tası tarağı toplayıp gemileri yakarcasına başka diyarlara gidesim var. Belki de yeni rastlanmışlıklara ihtiyaç duyuyorum. Ya da yolun sonuna yakınlaşma arzusundayım. Eski yolculuklarım birçok rastlanmışlık hikâyeleriyle dolu olsa da yeni gitmeler gönlüme düştü bir kere. Eski rastlanmışlıklarda kimilerine yakın kimilerine uzak oldum. Çok insanlar biriktirmenin yanı sıra birçok anının ani bir şekilde çöp oluşuna da şahitlik ettim. Bazılarıyla selamlaştım bazılarını ise görmezden gelip yolumu ve yönümü değiştirerek yeni yolları aklıma düşürdüm. Şimdilerde ise bilinmezlikler içerse de çok uzaklara gidesim var.
…
Tolstoy; “Kalbin yetmiyorsa sevemeyeceğin insanı yorma. Cesaretin yoksa, yürüyemeyeceğin yola çıkma..” derken yola düşme ile cesaret bağlantısı yapmış . Cesaretliyim. Gönlüme düşeni göze alıyorum. Nasipse tekrar düşerim yollara. Daha öncesinde de birçok kez cesaretle çıkmıştım yola. Zaman treni her şeyi yola koyarak yanıltmadan bu günlere getirmişti ömür vagonumu. Çeyrek asırlık birikmiş yol yorgunluğumu üzerimden atmak mottosuyla cümlenin sonunu görme isteğime nokta aradığım için gidesim var. Albümlere bakıyorum. Güç topluyorum hatıralardan. Toparlanıyorum.
…
İşte bu duyguları taşıdığım, sıradan başlayan bir günde yıllanmış cesaretimle yine yollardayım.
Sağım solum simasındaki çizgilerle tanışıklık ettiğim bir iki dostun dışında çoğunluğu tanımadığım kişilerle dolu. Uzağı yakın eden bu günkü yolculukta geçmişi de yanıma almayı ihmal etmiyorum. Geçmişle kopamamak hoşuma gidiyor. Herkes, yanından ayıramadığı sıkı sıkıya tuttuğu çantasıyla kendi yol hikâyesinin yolcusu. Çantalara, bavullara sığan nadir hayatlarla doluydu önden giden yolculuklar. Şimdilerde ise sıradan bir durum. Benim de sol kolumda çok büyük olmayan içi gidesi gelen benle dolu siyah bir çanta vardı sol elimde. Her zamankinden farklı olarak kendime rastlamıştım bu sabah. Nefeslendim. Telaşımı sakinleştirdim. Ben, beni yoldan alıkoymak niyetindeydi. Oysa uzaklara gidesim vardı ama gidemiyordum. Çünkü bu kez sefer kendimeydi. İç dünyama döşenmiş yolun yolcusuydum şimdi. Yolculuğun adı;
“Kendine sefer”
Yıllanmış arayışın içinde buldum kendimi. Aslında bu durum ilk de değildi. Kendimden kaçmak
istiyorum çünkü gözümü yol çekiyor. Lakin öbür durakta kendime yakalandım. Bu nedenle yolumu da yönümü de değiştiremedim. Ne tarafa gidersem gideyim, kaç durak geçersem geçeyim bütün yollar bana çıkıyordu. O gün gemiye binen de rıhtıma çıkıp el sallayan da bendim. Çantanın ağırlığından olsa gerek sol yanım uyuşmuştu. Ey çantam, neler neler var içinde ki bu kadar ağırsın böyle? Hafiflemek arzusuyla aynamı çıkardım. Aldım kendimi karşıma ve vedalaşmak istedim gidesi gelen benle. Farklı haller üzerine olduğumu gördüm. Peki, neydi bu gün kendime rastlayışımdaki farklılık? “Ayna ayna söyle bana” desem cevaplar mıydı sorularımı? “Her yeni günde sınandığının farkında mısın Meryem? “ diye mırıldanırken buldum kendimi. Kalbime düşen hislerle yüzüme haykırmak için aynaya tekrar tekrar baktım.
… Sınanıyorsun… …
Hem de hayatın her alanında sınanıyordum. Duygularla yaşanmışlıklarla, bazen etrafımdakilerle bazen ise kendimle imtihan üstüne imtihan oluyordum. Sınanmanın özü en can alıcı noktalardan yaralanmakmış. Bilginin sınandığı sınavlar meğer ne de kolay sınavlarmış. Yüreğimde taşıdığım her türlü sevgi örse çıkmış tavına kavuşabilmek için dövüldükçe dövülüyor. Varlığı sınanmamış sevgi gerçek sevgiye dönüşemiyormuş onu öğrendim. Anladım ki kötülükle sınanmayan iyilik de makbuliyet kazanamıyormuş. Sınanmanın en uç noktası ise yol dikenleri arasında “insan olurken kul kalabilmekmiş.” Her şey yolundayken yol almak her yiğidin harcıdır ancak yol kazalarıyla karşılaşıldığında tekrardan rayına girmek için çabalamak, özüne dönebilme iradesi göstermek er kişinin işiymiş.
Yaşam “sınanma” ve “sığınma” üzerine kurulu bir düzen. Ayna ayna olmuştu bana. Acıyı sol yanımdan alıp yüzüme aksettirmişti. Galiba dünya sevgilerim, kıymetlilerim sınanmanın zirvesindeydi. Sabırla tavını almayı bekliyordu. Şayet sınanmalarım sığınmakla iyi bir bağ kurulabilirse yol hikâyemde cümlenin sonu için gerekli noktayı koyabilecektim. Aynamı tekrar çantama koydum.
…
Hayat bu! Sınanmalar bitmeyecekti. Kalbime gelen hislerle sınandığım kadar sığınmalıydım.
Yorgunluğumla, sınanmalarımla barıştım. Bu kadar gitmişken dönmek olmazdı
Gidesim Var / Meryem Yıldırım

Bir Cevap Yazın