Perdenin aralığından süzülen güneş ışıkları, küçük çocuğun yüzüne vurunca, istemeye istemeye gözlerini araladı. Belki biraz miskinlik yapıp daha fazla uyuyabilirdi, yağmurlu bir güne uyanmış olsaydı! Ne yazık ki pırıl pırıl parlayan güneş dünyayı çoktan aydınlatmıştı.
Dirseklerini yatağa dayayıp, etrafa hızlıca göz gezdirdi. Yatakhanedeki herkes uyuyordu. Zaten uyanma saati yaklaşmış olsaydı, Jeremiah onu uyandırmaya gelirdi. Gerçi oda günlerdir hastaydı. Öğretmenler kendi aralarında konuşurken Jeremiah’ın maleria olduğunu duymuştu. Geceleri yatmadan önce onun iyileşmesi için dua ediyordu. Yatakhanenin sonunda yatanJeremiah’a doğru baktı, bulunduğu yerden onu görmesi imkansızdı. Yatağında doğrulup, simsiyah minicik ayaklarını yere saldı. O sırada Bayan Grace içeri girdi. Beş dakika içinde herkes kahvaltıda hazır olacak diye bağırarak yatakhanede üç tur attı. Elijah, Jeremiah’ın yanına gitmekten vazgeçti, eskimiş battaniyesini hızlıca yatağına doğru çekti. Yemekhaneye doğru yürüyen çocuklara katılarak yatakhaneden çıktı. Çıkarken göz ucuyla Jeremiah’a baktı. Yatağında bitkin bir şekilde yatmaya devam ediyordu.
Burası Afrika’da bir yetimhaneydi. Annesi, babası olmayan çocuklar bir şekilde burada yaşıyorlardı. Şartlar elverişsizdi. Çocuklar başlarını sokabilecek bir çatı buldukları için kendilerini şanslı sayıyorlardı, günde bir çeşit yemek bulduklarında da!.. Çoğu zaman bu ya bir tabak pilav ya da muzdan yapılmış bir çeşit püre (matoke) oluyordu. Seçme şansının olmadığını bilen Elijah, kahvaltıdan sonra okulun önünde toplanan çocukların arasına katıldı.
Tek sıra halinde dizilen çocuklar, öğretmenlerinin yanlarına gelmesiyle harekete geçtiler. Mutfağın önünde duran su bidonlarını ellerine alarak Bayan Jülliet önde, onlar arkada yaklaşık 5 km uzaklıktaki su kaynağına doğru yürümeye başladılar. Bu her sabah yaptıkları bir rutindi. Tabii yağmur yağmadıysa! Elijah, bu yüzden güneşli günleri sevmezdi. Ne zaman yağmur yağsa, kap kacak buldukları her şeyi açık bir alana dizip, yağmur sularını toplarlardı. Gece yağması ihtimali düşünülerek, kap kacak bahçede bırakılırdı. Gök gürültüsünden korkan bazı çocukların aksine, Elijah şimşek çakmasından mutlu olan bir çocuktu. Çünkü yağmur yağacaktı ve ertesi sabah su getirmek için 5 km yürümesi gerekmeyecekti.
Elijah, sarı renkli su bidonunu kafasının üstünde taşıyarak yürümeye devam ediyordu. Bidonlar bazı çocukların boyundan büyüktü, arkalarında sürüyerek taşıyorlardı. Henüz boş olduğu için taşımak kolaydı, ancak dönüş yolu, su dolu bidonlarla iki katına çıkıyordu. Gidiş yolunda kendi kendine hayaller kurar, çok eğlenirdi. Hayallerinde yüzünü hiç görmediği babası, su bidonunu elinden alır taşırdı. Babasıyla beraber suyu evlerine getirirlerdi. O çok güçlü bir adamdı. Evin kapısında, yüzünü hatırlamakta artık zorlandığı, iki yıl önce ölen annesi, onları gülerek karşılardı. Getirdikleri suyun bir kısmıyla, Elijah’ı yıkardı. Haftalardır yıkanmayan Elijah için bu büyük bir mutluluktu. Bu hayallerle yol çabucak biterdi. Elijah dönüş yolunu hiç sevmezdi. Su dolu bidonlarla, dura dinlene yetimhaneye dönerken, onları terk eden babasına içten içe öfke duyardı. O zamanlarda babası, zayıf, çelimsiz, aciz biri oluverirdi. Hiçbir zaman babası gibi olmayacağına and içerdi. Elijah’ın yaşadığı , henüz yedi yaşını bile doldurmamış küçük bir çocuk için oldukça zor bir hayattı.
AYNI ANDA ASYA KITASINDA…
Küçük kızlarını kucaklarına aldıklarında, genç çiftin mutluluğu adeta perçinlenmişti. Allah’a ne kadar şükretseler az kalırdı. Nil doğdu doğalı zaman çok hızlı akıyordu, 1 yaşını doldurmak üzereydi. Bulundukları coğrafyada ilk doğum günleri oldukça görkemli bir şekilde kutlanıyordu. Anne ve babası Nil’e en güzelini yapmak için günlerce düşünüp durdular. Sonunda asla unutamayacağı bir doğum günü yapmaya karar verdiler.
AYNI ANDA AFRİKA KITASINDA…
Su taşıma rutini bitmiş, yetimhanenin hemen karşısındaki derme çatma okulda derslere girilmiş, akşam yemeği olarak bir tabak pilav yenmiş, yatakhaneye geçilmişti. Elijah, Jeremiah’ın yatağının başucundaydı. Henüz kendinde olmayan arkadaşı için üzülüyordu. Keşke Jery’nin annesi burada olsaydı diye geçirdi içinden, onu mutlaka iyileştirirdi. Elijah, Jery için elinden gelen tek şey olan dua ederek uykuya daldı.
1 AY SONRA…
-“Elijah, Elijah! Hadi kalk bugün mzungu(beyaz adam)lar gelecekmiş, büyük bir tören yapılacakmış, hadi Elijah hazırlanmalıyız uyan!”
-“Jery, gözlerimi açmadan önce söyle, bugün güneşli bir gün mü?”
-“Hahaha! Elijah evet çok güzel bir gün. Güneş parlıyor. Büyük ihtimalle bugün yağmur yağmaz. Ama üzülme, bugün su taşımak zorunda değilsin. Mzungular gelecek. Çabuk olmalısın. Onlar için hazırlanmalıyız.” İki çocuk özel günler için sakladıkları tek temiz kıyafetlerini giydiler. Günlerdir inşaatı süren garip yapının önünde, diğer arkadaşlarıyla birlikte sıraya girdiler.
Yaklaşık bir saat kadar sonra 4-5 araçla beyaz adamlar geldiler. Arabalarından inen adamlar ve kadınlar gülümseyerek yaklaşıyor, her birine “Hello! How are you?” diyerek tek tek sarılıyorlardı. Başlarını okşayan bu güzel insanların buraya, bir su kuyusu açmaya geldiklerini, yapılan konuşmalardan anlayacaklardı.
Yaşça büyük, bembeyaz saçları olan tonton bir adam yüksekçe bir yerden onlara doğru konuşmaya başladı.
-“ Çok uzaklarda bir ülkede, Nil isminde bir arkadaşınız var. Siz onu tanımıyorsunuz, o da sizi tanımıyor. Nil’in anne ve babası, sizin her gün 5 km yürüyerek okulunuza su taşıdığınızı öğrenmiş. Artık yorulmanızı istemediklerinden, buraya bir su kuyusu yaptırdılar. Ve bu kuyuyu Nil adına size hediye ettiler. Çünkü bugün Nil’in doğum günü… Nil’in doğum gününü sizin kutlamanızı istediler.”
Yetimhanedeki çocuklar önce şaşırmış bir şekilde birbirlerine baktılar. Sonra öğretmenlerinin yönlendirmesiyle alkışlamaya ve hep bir ağızdan “Happy Birthday Nil” diye tempo tutmaya başladılar. O esnada genç bir delikanlı çocuklara balon dağıttı. İki genç kız konfeti patlattı. 4-5 kadın ellerinde kocaman bir pastayla çıkageldiler. Yetimhanedeki çocuklar için her şey masal gibiydi. Bir mzungu;
-“Bu hepinizin doğum günü çocuklar, hadi hep birlikte üfleyin mumları” dedi. Çocuklar ilk defa bir pasta görüyorlardı ve nasıl bir şey olduğu hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Hep birlikte mumları üflediler. Kendilerine dağıtılan pasta, çikolata ve hediyelerden sonra mzungular araçlarına binip gittiler. O gece yatakhaneden fısıltılar eksik olmadı.
-“ Ne konuşuyorlar, hala uyumadılar” dedi, Bayan Margaret .
-“ Pastayı anlata anlata bitiremediler” dedi, Bayan Jülliet. Sessizce yatakhanenin kapısından içeriye baktılar. Her bir çocuğun yatağına bağlanmış birer balon olduğunu görüp kıkırdadılar.
ERTESİ GÜN…
-“Elijah, Elijah! Kalk, sabah oldu” dedi Jeremiah.
-“Jery, söyle bana, bugün güneşli bir gün mü?” diye sordu gözlerini açmadan Elijah.
-“Elijah, unuttun mu? Artık bir su kuyumuz var, saatlerce yürüyerek su taşımak zorunda değiliz.” Elijah gülümseyerek gözlerini açtı. Neşeyle yatakhaneden çıktılar.
Okul bittikten sonra tüm çocuklar su kuyusunun başında toplanmış oyun oynuyorlar, Elijah ve Jeremiah bir kenarda oturmuş konuşuyorlardı.
-“Jery!” dedi Elijah. “Bir gün çok uzaktaki arkadaşımız Nil’le tanışır mıyız sence?”
-“Emin değilim.” diye cevap verdi Jeremiah.
-“Jery, ben ona teşekkür etmek istiyorum.” Diğer çocuklar etraflarına toplandılar. Küçük bir kız çocuğu konuştu;
-“ Eğer arkadaşım Nil’le bir gün konuşma imkanım olursa, daha sık banyo yapabildiğim için ona teşekkür ederdim.” Dedi. Bir diğer çocuk devam etti;
-“ Bende temiz su içebildiğim için Nil’e teşekkür ederdim.”
-“ Tabanlarım şişene kadar su taşımaktan kurtulduğum için teşekkürler Nil!” diye bağırdı Jeremiah. Elijah ellerini açtı ve güneşe doğru bir selam çaktı.
-“Artık güneşli günleri de çok seviyorum, teşekkürler Nil.” Çocuklar gülüştüler. Her biri bir cümle söyledi ve Nil’e minnetlerini sundular.
Nil mi? Henüz bir yaşında minicik bir bebekken, çok uzaklardaki öksüz ve yetim onlarca çocuğun kalbine dokundu. Yüzlerce insana, suyla hayat getirdi.
Ömrün uzun ve bereketli olsun Nil! İyi ki doğdun. İyi ki varsın.