“En son bildiğin,bıraktığın gibiyim.” Dedi telefonun diğer ucundaki ses.
“En son bildiğin,bıraktığın gibiyim”
Dağ başında yankılanan feryat gibi uğuldadı bir süre. Sonra aynı cümle kalbinde kağıt kesiği gibi bir acıya dönüştü hızla. Göğüs boşluğunda bulunup kan akışını düzenleyen bu hayati organ ritmini kontrol edemiyordu artık. Zamandan ve mekandan ayrıldığını henüz farketmemiş olsa da kalbinden beynine doğru yükselen bu sesi bastırmanın mümkün olmayacağını anlamıştı.
Aynı ses bir kere daha yankılandığında boğazına düğüm, burun direğine sızı, gözüne yaş olmuştu bile.
Nabzı normale dönmeye başlayıp anlamsız gerginlik azaldıkça duygularını tartabildiğini farketti. Hüzünlenmişti ama acı değildi. Keyiflenmişti ama neşeli de sayılmazdı. “Sahi” dedi kendi kendine;
“Birinin, en son bildiğin,bıraktığın gibiyim demesi” ne kadar da güzelmiş ne kadar da uzak.
İstemsizce bir tebessüm belirdi az önce ısırdığı dudağının kenarında.
Bir mesajla kendini tanıtıp müsait olduğunda aramasını istemiş olsaydı bu kadar sarsılmayacaktı belki de. Bu kadar ince düşünmeyi gerektirecek şeyler yaşamayı tercih etmezdi eğer sorulsaydı.
Geçen yılların, araya giren yolların çokluğunu, bir nefesle üfleyip yok ettiğimiz karahindibağlara çevirmişti vefa.
Evden ilk ayrılışlarında yollarının kesişmesine hep şükreder, birbirlerine dost olmanın tüm aykırılıklara rağmen karşı tarafı değiştirmeye çalışmadan uyum içinde yaşama gayreti olduğuna inanırlardı.
Kayıtsız bir numaradan aranmasıyla başlayıp kim olduğunu anlayana kadar artan tedirginliği, hasretle akan gözyaşlarına dönüşmüştü dakikalar içinde.
En dost tonuyla devam eden konuşma, bildiği bıraktığı gibi olan tarafın; sen neler yaşadın sorusuyla sakin bir tonda devam etti bir süre.
“Geçti gitti… Şimdi her şey yolunda, yeniden aile olmanın heyecanını yaşıyoruz seneler sonra. Belki yüz yüze anlatırım ama sınırlı dakikalarımızın tadını bunlar kaçırmasın. ” demesiyle keskin bir geçişle üniversite yıllarından devam etti.
Kahkahalarla güldükleri birkaç anı, hızla yeniden tebessüm sebebi olmuştu.
Bir tarafın çıldırtan dağınıklığına inat diğer tarafın titiz halleri hiç sorun olmamıştı aralarında. Olmuştu belki de ama ikisi de olumlu durumları hatırlamakta mahirdi.
Sahi insan anılarından bahsedince o yıllardaki kendine bakmadan gelemiyordu şimdiki zamana. Sessiz kalınan anlarda neler düşünüyordu kim bilir her iki taraf da. İnsan gençliğini ne kadar da çok özlüyormuş bir kere daha anladılar. Gençlik dediğimiz aynada gördüğünden ibaret değildi. Özlediği de umutları,hayalleri, yapma ihtimali olan işler, yaşamak isteyeceği yerlerden daha fazlasıydı sanırım.
Tüm yaşanmışlıklara inat hayat dolu bakışların solmaması ne büyük nimetti.
Kurban bayramının son günü neleri kurban ettiğini düşündüğü saatlerde yaptığı anlamlı telefon görüşmesi son bulurken ülkenin batısında ve doğusunda yaşayan iki dost ortalarda bir yerde buluşabilmenin hayaliyle kapattılar telefonu.
Bir Cevap Yazın