Üzüldüm dedi anlamadı, anlaması için ne söylemeliydi? Hani sen de üzülmüşsündür anlarsın diyecekti vazgeçti.
Üzülmek, ezilmekti biraz da, hem de üzüldüğün yerden. Ya sana yapılanların ya da senin kendine yaptıklarının altında kalmaktı.
Sokaklarını arşınladığı kentin kemancısı,
bir hüzün bestesi icra ediyordu. Besteyi, kemanı yapan mı, yoksa kemanı çalan mı hüzünlendiriyordu. Ağlayan Keman bu senfoniye neden beni de eklemeye çalışıyor diyordu.
Hüzün ateşmiş onu ancak gözyaşı söndürürmüş.
Belki çektiği ne tasa ne kederdi sadece tek derdi üzülmekti. Yaşamadığı zamanların hüznüne dalıp gidiyordu yaşadığı zamanları anlamadan.
Uzun uzun kum saatine baktı. Bir tarafı bittikçe çevirdi, zamanı öldürdü ama bu duruma üzülemedi. Zamanla ölenin kendi olduğunu anlayamadı.
Hüzün, baharı soyunan mevsimin adıydı. Güz mevsimi, kolu kanadı kırılan zamanın dalı yaprağıydı. Sokaklarında yaprakların solgun yüzleri, kırılganlığın sesleri doluydu.
Sokağın başındaki üzgün adam bütün bu olup bitene, hafiften titreyen zayıf bedenine yol gösteren gözleriyle baktı. Ne gördüğünü tarif edemedi fakat derin bir nefes çekerek oooff dedi ve yoluna devam etti.
Duygunun yoksunluğundan anlayamadı kimse, herkes sessizce baktı birbirine, birisi konuşsa, herkesin mahcubiyeti kendisini hesaba çekecekti ama sustu herkes. Herkesin arasından geçip gitti üzgün adam, hemde herkesin kendisine baktığını bile bile. Sizden bir alacağım var dedi kendi kendine ama onu da istemeyeceğim.
Hüznün en çok yakıştığı çizgili yüzünde ellerini dolaştırdı. Elleri boş döndü, kolları yana düştü. Yoluna devam etti.
Ürkek adımları, fersiz dizleri, ruh yorgunu bir bedeni sürükler gibi yavaş yavaş ilerliyordu. O bu durumdan şikayetçi değil hatta memnundu çünkü alıştığı hüznünü artık dert olarak değil, olmazsa olmaz bir parçası gibi görüyordu.
Derdini dökmezdi kimseye çünkü çoğalacağına inanıyordu. Unuturum zamanla diye ümid ediyordu. Derdini bilmeyenler onu deli zannediyordu. Onları deli olmadığına ikna edemeyeceğine de inanmıştı.
Anlaşılamamak…
Sen kendini ne zannediyorsun, suskunluğunla bize tepki mi gösteriyorsun?
Filozof efendi konuşmadan öğreti peşinde, eeeee daha ne var ne yok, tarzında alaycı üsluplara da cevap vermiyordu.
Susmak güzeldi, herşey konuşularak halledilmezdi.
Sustuğun kadar varsın konuştuğun kadar azalırsın.
Bir hüzünkârın bestesi, ancak sessizlik olurdu.
Kafese mahkum bir kuş misali zamana mahkum olmuş biriyim. hayatımı yaşıyorum zannettiğim bu kafes benim sonum olacak diyordu.
Hüznü zamana yaymak acaba onunla dostluğu uzatır mıydı? Şundan eminim ki benim yolcuğumun son durağında o beni terkedecek ve beni sevenlerime miras kalacak diyordu.
elinize sağlık. güzel bir çizgisi var yazınınızın ama biraz daha dikkatli olmalı sanki…
Hani sende, : sen de
birazda, hemde
Üzüldüm dedi anlamadı, : çok kapalı bir giriş olmuş…
BeğenBeğen