Bu Mevlana O Mevlana mı? (Oryantalist Müdahaleler 1) / Alpen Nur


Savaşlar sadece silahlarla yapılmaz. Savaşların en etkilisi aslında kültürel savaşlardır. Kültürel değerlerini yok ettiğiniz bir toplumu tarih sahnesinden silebilirsiniz. Osmanlının tarih sahnesinden çekilmesi sadece savaş meydanlarındaki yenilgisi değildir. Yüzyıllardır kendisine karşı yapılan kültürel savaşı kaybetmişti Osmanlı.

Savaş meydanında kaybedenlerin kültürleriyle oynanır. Ta ki yeniden toparlanıp meydan okumasınlar… Osmanlının yenilgisinden sonra Anadolu toplumuna bu fazlasıyla uygulandı. Tolumumuzun kültürel mağlubiyeti, özellikle 18 yüzyıldan sonra Batılı Oryantalistlerin gayretleriyle oldu. Bütün temel kaynaklarımızı peyderpey elde ettiler ve kimbilr belki de bazılarını yok ettiler. Tek nüshaları kendi ellerinde olan eserlere de ustaca müdahale ettiler. Bunlardan birisi de Mevlana’nın eserleridir. Özellikle de Mesnevi’si…

Ahmet Eflâki’nin kaleme aldığı-veya aldırıldığı-, ‘’Menakıb-ı Ârifîn’’ yani Ariflerin Menkıbeleri isimli eser bu düşüncenin delilleriyle doludur. Oryantalistler önce böylesine büyük bir değere, müdahale etmişlerdir. Bu da taktiksel bir durumdur. Yaşadığı dönemde Moğol kıyımından bunalmış halka ferah bir nefes olan ve kendi zamanının Bediüzzamanı Mevlana’nın bu rolünün elinden alınmaması gerekiyordu. Zira bir toplumu yenmeniz için ona moral ve ümit olacak damarların kesilmesi lazımdır. Mevlana’yı farklılaştırmak için önce onu anlatan eserlere müdahale edilmiş sonra da müdahale edilen eserler doktora vs gibi akademik çalışmalarla literatüre sokularak meşrulaştırılmıştır. Hatta oryantalistle 18 yy sonrasında Mevlevilik tarikatının içine sızarak mürit olmuşlar, kimisi o kadar göze girmiş ki posta oturanlar, şeyh efendilerin kızlarıyla evlenip birden sır olanlar bile olmuştur.

Eserlerdeki müdahale bazı yerlerde fazlasıyla sırıtır. Nasıl mI?

Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması için inkar edilmeyecek bir rolü olan Mevlana Eflaki’nin Ariflerin Menkıbeleri eserinde; Türklere hakaret eden, Rumlar öven, şehvet düşkünü biri olarak gösterilmiş. Esedeki  bir hikaye şöyledir:

‘’Bir gün şeyh Selahaddin hazretleri bağını yapmak için ücretle Türk rençberler tutmuştu. Bunu gören Mevlana hazretleri; ‘Efendi, yani Bay Selahaddin, bağ yapımında Rum rençberler, bozumunda da Türk rençberler tutmak lazımdır. Çünkü dünyayı imar etmek Rumlara, yıkmak ise Türklere mahsustur. Yüce Tanrı, dünyayı yarattığı vakit önce gafil kafirleri yarattı. Onlara uzun ömür ve büyük kuvvet verdi. Onlar şehirler, tepelerin üzerinde kaleler, ve tarlalar yaptılar.Tanrı, bunları yıkmak için Türkleri yarattı. Onlar da çekinmeden ve acımadan gördükleir her imareti yaktılar harabeye çevirdiler ve hala da yapıyorlar ve kıyamete kadar da böyle yapacaklar. Konya şehri de yine o merhametsiz Türk zalimlerin eliyle harp olacaktır.’ Buyurdular. (Ariflerin Menkıbeleri, Meb yayınları,2. Cilt,s.137)

Bu sözleri Mevlana’nın söylediğine ihtimal bile vermek Mevlana’ya haksızlık olur. Herkese hoşgörü gösteren Mevlana’nın müntesibi olduğu bir toplumu zalimlikle, merhametsizlikle suçlaması hatta kıyamete kadar zalimlik yapacağını söyleyerek geleceğe dair hakaretvari bir keramet göstermesi düşünülemez. Mevlana bir müceddidtir. Asrının yenileyicisi, düzenleyicisi birisinin bir kavmi aşağılaması zaten düşünülemez. Çünkü müceddidler eksik görmez, eksiği tamam ederler. Mevlana’nın misyonu bu sözleri söylemeye müsait değildir.

Bu eserin Batılı bir müsteşrik tarafından esere sokuşturulmuş olduğu su götürmez bir gerçektir. Tuhaf olan bu eserin  1989 yılında Meb. yayınları tarafından ‘’İslam Klasikleri’’ adı altında basılmış olmasıdır. Zaten oryantalistleirn böylesine eserlere musallat olmasının sebebi de budur. Yani içine sapkınlıklarını sokuşturdukları eserlere özelikle de dindarların ve Türklerin sahiplenmesini sağlamak… Onların bu eserlere sahiplenmesi bu eserleri meşrulaştırmış olacaktır çünkü! Öyle de olmuş malesef. Mesnevi’deki müstehcek içerikli öykülere de bu nazarla bakmakta fayda var. Hiçbir bediüzzaman, hakkı batılı tasvir ederek anlatmamıştır, anlatmaz da. Mesnevinin ruhuna baktığınızda, manzum bir tefsir kitabı olduğu görülür. Günümüzde hala Bediüzzaman Said Nursi’nin Risalelerinin bir nevi tefsir olduğu bile literatüre girememiş, anlaşılamamışken Farsça kaleme alınmış Mesnevi’nin anlaşılmaması sanki normal geliyor. Zaten, oryantalist damardan gelen kanla beslenen sözde muhafazakar kesimin Risalei Nurları bir örgüt kitabı gibi görmesi, eserin içeriğine müdahale ediememiş olmasından dolayıdır.

Manevi kimliği olan bir eser toplumun gözüne sokuluyorsa iyi düşünmek gerek…

Oryantalistlerin dejenere ettiği kaynak eserler malesef kendini muhafazakar olarak tanımlayan kesimler tarafından literatüre sokulmuştur. Bu yolla doç. Prof olanlar oryantalistlelrin bu yalanlarının ortaya çıkmasından da haliyle rahatsızlık duymaktadırlar. Çünkü üzerine basarak yüceldikleri merdivenin ayaklarının altından çekilmeisni istemezler. Eski Türk edebiyatımızın neredeyse temel eseri olan Oryantalistlerin uydurması Latifi Tezkiresi’yle ilgili bin civarında akademik çalışma yine muhafazakar kesim eliyle meşrulaşmıştır. Bu konuyu gündeme getiren Prof Menderes coşkun, ilk makalesinde muhafazakar akademisyenler tarafından linç yemiştir. (Bu konuyla ilgili farklı bir yazı kalema alacağım)

Oryantalistler, Mevlananın Mesnevisi’ne 7. Cildi sokacak kadar ileriye gitmişler ama 60’lı yıllarda akademik camiada aklıbaşında insanlar yetişmeye başladığından itirazlar olmuş, üslup ve dil diğer ciltler arasında çok sırıtınca bu ısrardan vazgeçilmiştir. İşin tuhafı bu 7. cilt 60 lı yıllarda Kültür Bakanlığı yayınları tarafından yayınlanmıtır.

Bu kaynak eserlerin orijinallerinin Batı müzelerinde olmasından dolayı bu eserlerin orijinallerinin bilimsel yöntemlerle hakemli bir tetkik heyeti tarafından yeniden incelenmelidir. Eserlerin orijinallerinin arasına bu tür sapkın düşüncelerin sokuşturulduğu şüphesinin giderilmesi için bu şarttır. 14. Yy da yazıldığı düşünülen bu ve benzeri eserlerin oryantalistler tarafından 18. Yy da yazıldığı ortaya çıkarsa edebiyat dünyası sarsılır ancak ben hiç şaşırmam! Kaynak eserlerimizin olduğu Paris Lour ve İngiltere Bretish Museum, bu eserlerin kağıt incelemesine asla müsade etmediği için bu gerçekler ıspatsız kalacaktır.

Bugün, birbiriyle kavgalı, ortak hiçbir değerde buluşamayan toplumumuzun bu kıvama gelmesi boşuna değişldir. Bugün Mevlana’ya Milliyetçi bazı kesimler tarafından “moğol ajanı” denmesi, radikal siyasal islamcıların “sapkın” demesi, seküler kesimlerin “tarikatçı kafa” demesi, belli muhafazakar çevrelerin “müstehcen hikayeci” demesi neyle izah edilebilir ki?

Sonuç olarak toplumumuzun kültürel tarihi saldırıya uğramıştır ve kesin hükümler vererek birilerini reddetmek ya da kabullenmek, yüceltmek üzerinde düşünülmesi gereken durumlardır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: