Hemingway, sosyalizmin en şaşalı döneminde, Castro’nun ülkesi Küba’ya gider. Bu, ikinci gidişidir ve Havana yakınındaki küçük balıkçı köyü Cojimar’a yerleşir. Burada dostluğu, doğallığı ve cenneti bulmuştur. Ömrünün geri kalanını geçirdiği bu toprakları romantik bir coşkuyla tarif eder: “Küba, kuru esen rüzgâr, güneşli bir gökyüzü, balıkçılarla dostluk, yemyeşil ağaçlar, yeniden keşf edilen çocukluk, Gulf Stream’ın sıcak ve bereketli suları, yani yeryüzünde son kalan vahşi topraklardan biri… son cennet,” der.Tabii olarak, kendisine Nobel ödülünü kazandıracak eserini Cojmar’ı mekân kılarak burada yazar. İhtiyar balıkçı karakterinide, sahibi olduğu “Pilar” isimli yatın kaptanı Gregoria Fuentes’ten esinlenerek oluşturduğu söylenir.
Hemingwayiçin,“Küba’da Tanrı’yı buldu…”denir.Çünkü baş yapıtı kabul edilen “Yaşlı Adam ve Deniz “de, Santiago ismi, Hazreti İsa’nın havarisi Aziz Yakup’un adı, balıkçılıkta havarilerin mesleğidir. Şayet bu benzerlik, bir “aşırıyorum” olsa bile, yine de hoş bir çağrışım olarak kabul edilebilir. Şunu en baştan söyleyeyim ki alegorik eserler apayrı bir zevk ve apayrı bir zenginlik olsa da, bu eser kesinlikle alegorik değildir. Evet, sadedir; fakat başarıyı bu sadelikle yakalamıştır. Büyük mesajlar vermez ve altı çizilecek büyük sözler sarf etmez. Yazılan ve söylenen ne ise eser de odur. Şöyle bir düşününce, ihtiyar bir balıkçı ve küçük bir çocuk etrafında başlayıp biten bir eserden daha fazlası da beklenemez zaten. Beklenemez; çünkü kahramanın sahip olduğu bilgi ve donanımla çelişir bu.
Esere yakından baktığımızda, olay şöyle gelişir: İhtiyar balıkçı Santiago, seksen dört gün, hiç balık avlamadan kıyıya döner. Kendine yardımcı olarak aldığı Manolin adlı çocuk, kırk gün boyunca avdan eli boş dönünce, ailesi tarafından alınarak başka bir tekneye verilir.” Salao: Kör talih ” işte. İhtiyar adam şansını denemek için bir kez daha okyanusa açılır. Gulf Stream sıcak su akıntısına kapılarak bir kılıç balığını takibe koyulur ve dram da böyle başlar.Yaşlıdır. Yalnızdır ve artık hayata ve işine tek başına yetmemektedir. Hep söylenir: “Keşke çocuk yanımda olsaydı.”
Tedbirsiz çıktığı her halinden bellidir. Aslında uzağa gitme niyeti de yoktur, sıradan bir av yapıp kısa sürede dönecektir.İşler planladığı gibi gitmez. Keşkeler peşpeşe sıralanır.“Keşke Manolin de yanımda olsaydı”, “Keşke tuz alsaydım”, “Limon alsam ne iyi olurdu”, “Biley taşımın yanımda olmasını isterdim; ama hiç birisini getirmedim,” der ve kendini paylar: “İhtiyar, yapmadığın şeyleri düşünmenin sırası değil.”Sonra durup:“Hem, insan yaşlanınca, yalnız kalmamalı…” cümlesini kurar. Yine de büyük bir mücadele ve zorluk içinde avını yakalamayı başarır. Tekneye bağlar. Açlık, yorgunluk ve tükenmişlik içinde dönerken köpek balıklarının takibine takılır.
Bu yönüyle eser, yaşlılığın, yalnızlığın, yorgunluğun ve tedbirsiz işin psikolojisini de gözler önüne serer. Evet, hırs vardır, azim vardır ,pişmanlık vardır. Başarısızlıkla alay edenlere gösterilen bir zafer de vardır. Fakat nasipte yoksa büyük bir emek ve zafer bile ellerimizi bomboş bırakır. İnsan ne kadar çalışıp didinirse didinsin, ne kadar çabalarsa çabalasın, nasibi ancak elde ettiği kadardır. Yaşlı adam, “Yendiler beni Manolin,” dese de, kazanmak her zaman bir şeylerin sahibi olmak değil, bazen direnmek, bazen de sadece bir işi neticeye kavuşturmaktır.
İhtiyarbalıkçı, denizle ve denizin aynası gökyüzüyle hep iç içe olduğundan, düşüncelerini de bu istikamette dile getirir. Deniz, bir kadındır daha çok. Büyük ve arsızlarından başka, bütün kuşlar çilekeştir gözünde. “Okyanus böylesine vahşi ve acımasız iken zavallı kuşlar niye böyle narince ve güzel yaratılmış acaba?” diye sorması bundandır. İşte bu noktada, okyanus, dünyayı, narin kuşlar da küçük insanları çağrıştırır. Uçan balıkları, biricik arkadaşı olarak pek sever Santiago. Aç kaldığı demlerde onlarla beslenir. Aynı zamanda pek lezzetli bulur onları. Tabii, bu bir çelişki değil, tamamen insani bir şeydir.
“Yaşlı Adam ve Deniz”, uzun hikâye formatında kısa bir roman olarak, Simyacı, Şeker Portakalı, Sol Ayağım, Yeni Yıl Şarkısı, Hacı Murat ve Toprak Ana…gibi meşhur eserlerle ortak bir aileye kolayca dahil edilebilir. Şu var ki Hemingway, bu küçük romanıyla adeta bir bardak suda fırtına koparmıştır. Sözü, ihtiyarın gördüğü bir düşle sonlandıralım; zira bu düşte, pes etmeyen ve yılgınlık göstermeyen kendi azmi vardır: “Derken uzun sarı kumsalların ve alaca karanlıkta suya inen ilk aslanların düşünü görmeye başladı. Arkadan başka aslanlar da sökün etti. Yerin hemen üstünde, çenesini küpeşteye dayamış, aslanları, onların gittikçe çoğalışını seyrediyordu. Mutluydu.”
Cihangir Asyalı
Bir Cevap Yazın