Bırak el alem seni divane sansın
Yanıp bir visale ermeyen ne bilsin
Sarhoşluğuna sebep meyhane sansın
Benlik kadehini kırmayan ne bilsin
Yar otağına Bir hiç olarak varılır
Kendi yok olur…benliğine darılır
Çiçekle söyleşir…ağaca sarılır
Her şeyde Canan’ı görmeyen ne bilsin
Kitab-I kainat O’ndan bir hediye
Okur hece hece, kafiye kafiye
Nerede O Sani-i Zülcelal diye
Makam-I hayrete sormayan ne bilsin
Gözler bin hasretle gökyüzüne dalar
Gurbetlerde yanarken kurbetle dolar
Adını her andıkça lebini yalar
bal gibi tadına varmayan ne bilsin
Bazen hicazla bulutlara çıkarsın
Kimseler görmeden hep O’na bakarsin
Vuslat yutkunurken bir türkü yakarsın
Eşki bam teline vurmayan ne bilsin
Lisan-ı mahlûkattır aşkın ozanı
Söyler mühür mühür alnında yazanı
Açılacak bir perde gibi ezanı
Bekleyip divana durmayan ne bilsin
Anlamı kalmaz anılmadığı sözün
Görürler adım adım her yerde izin
Acaba burada mıdır diye dizin
Yüzünü secdeye sürmeyen ne bilsin
Gayri ağyara kapatırsın gözünü
Sevdalı rüzgarlarla okşar yüzünü
Sabır sabır tüketip gündüzünü
Leyalde halvete girmeyen ne bilsin
Gökyüzüyle kucaklar Canan’ın seni
Gülümseyen güneşle verir buseni
Buy’u sararken dünya denen gülşeni
Vakt-i seherde gül dermeyen ne bilsin
Yeisle yıkılıp, umitle coşarken
Gönlünde ılık bir sızıyla yaşarken
Kollarını açıp kırlarda koşarken
Aşığım diye haykırmayan ne bilsin
Bir Cevap Yazın