Minik Mucizem / Derya Hekim


      Bazı şeyler vardır kitaplarda sadece tanımını bulursunuz. Ama nasıl olur neye benzer işte bunu hayat öğretir. Aklımı bir rafa kaldırmış olmalıyım böylesi bir gönüllülük için. Üstelik etrafımda bulunan insanlar bunun için tebrik ediyorlar, hayırlı olsun diyorlar.  Dilim, sağ olun dese de içimde bir yerlerde delilik bu yaptığım nidası var.

Emanetin bir mucize olunca ona bakışın da farklı oluyor. Garip hülyalar arasından sıyrılıp gerçeği görmek epey vakit alıyor. İlk zamanlar seninle büyüyor. Büyüyorken kokuları algılama hassasiyetin birden bine çıkıyor. Allah’ım! Kokular bu kadar çeşitli ve ağır mıydı önceden de. Şu an doğa üstü bir hal yaşıyor gibiyim. Bazı sesleri kulaklarım uğultu halinde işitiyor. Bazı sesler ise ne kadar kısık olursa olsun yine de gümbür gümbür kulaklarımda yankılanıyor. Ahhh bir de derin bir yorgunluk ve uykusuzluk var ki sormayın. Buna açlık ve halsizlik eşlik ediyor. Cânım yemekleri hayal bile edemiyorum. Yemek olacak malzeme ocağa yanaşmadan kokusu beni benden alıyor. Midem kırk yıllık doluluk ile isyan ediyor. Tasavvurunu dahi yaptırmıyor bana. Ahhh nedir bu benden öte ben. Nasıl baş edeceğim? Nasıl bitecek? Ayyyy sanki hiç bitmeyecek gibi. Yine uyku hali ağır geldi. Gözlerim kapanırken hislerime isim arıyorum.

Bedenimin ev sahipliği yaptığı mucize adım adım şekilleniyor. Severek giyindiğim kıyafetlerim askıda kaldı şimdi. Ne kadar rahat ve ne kadar kolaymış kendime ait şeyler. Emanetçisi olduğum mucize ile artık olmuyorlar. Bu da bir çeşit tecrübe imiş. Kilolu olmak böyle bir şey demek ki diyorum. Çorabını giymek bile bazen zor olabiliyormuş. Ara ara düşünüyorum delilik bu yaptığım. İnsan bile isteye kendi eliyle kendini bilinmeze sürükler mi ya!

Koskoca dokuz ay geçmiş emanetçi olacağımı öğrendiğimden beri. Zaman ne kadar da çabuk geçti diyemiyorum çünkü her ayı hafta hafta kaydettim. Her hafta emareleri ile bendeki değişikliklere şahitlik ettim. Yorgun geçen günler, mide bulantıları olmadan doyasıya yemek yeme düşü, yürüyüş yolunda koşar adım yürümenin verdiği zindeliği anımsama, bisiklet üzerinde kuşlar gibi kanat çırpıyor olmayı tahayyül etme derken koca dokuz ayı devirdik. Şimdi bütün bunları düşününce tam bir delilikmiş meğer. İnsan hayatından vazgeçiyor resmen. Kendinin olan ne varsa her şeyi feda ediyor. Bunu akılla izah etmek gerçekten çok zor. Eğer insana sevme, sevilme duygusu verilmeseydi; şefkat ve merhamet kalbe işlenmiş olmasaydı böylesi bir çılgınlığı kesinlikle kabul edemezdi. Çünkü sadece zamanın işlenişine bakarsak yük ve zahmet gibi görünüyor.

Bir de görünenin ardındaki perdeyi arayalım; kokular ve sesler ne kadar rahatsız edici olursa olsun buradayım diyen emanetiniz ayrı bir güce sahip olduğunuzu hissettiriyor. Koca dağlar cesametindeki her yükü kaldırabilecek cesareti doğuruyor yüreğinizde. Tüm duyguları öylesine derin ve hassas yaşıyorsunuz ki karşınızdaki kişi ile kurulabilecek empatinin en iyi bu zamanlarda yapılıyor olduğunu söylesem abartı olmaz sanki. Emanetiniz ile bedeninizi paylaşırken rüyalar dahi yeniden anlam kazanıyor sanki. Uzaklarda olanların özlemini daha derinden hissettirirken, dualarınızın kabule şayan oluşunun ilahi ikram olması ayrı bir güzellik oluyor. Evet koca dokuz ay acı, tatlı, biraz aç biraz obur günlerdi. Nasıl ki ilk aylar bulantılar yüzünden yemekleri hayal etmek bile zorsa sonraki aylar çeşit çeşit yiyecekleri aşermek ve doyamamak ayrı bir mevzu. İtiraf etmeliyim en zevkli kısım sürekli yemek yemekti. Son günlerin verdiği uykusuzlukları ve ara ara dünyanızda bana da yer açın sinyalleri ile sürenin sonuna geldiğimizi anlıyoruz. Kucağımıza alacağımız vakit yaşayacağımız mutluluk ile çeşitli korkular kendilerini açığa çıkarıyor. Nasıl olacak? Neler yapacağım? Planlarım vardı, derken yine delilik bu emanetçi olma işi deyiverdim. Kolay bir işe talip olunmuyor ki ne de olsa.

Son günler, son saatler derken işte geliyor emanetim. Allah’ım sen ne kadar büyüksün.  İnsana öyle bir kalp veriyorsun ki sadece akılla bakanın delireceği bir mucizeyi kalbime aylarca ilmek ilmek işlemişsin. Dünyaya adımını atıp ilk ağlaması ile benim bir parçam olduğunu derin derin hissediyorum. Bir annenin evladında duyduğu kokuyu başka biri duyuyor mu, bilmiyorum. Ama evladımdaki kokunun dünyada eşi benzeri yok. Bu yüzden cennet kokulum diye seviyorum. Evet; madde ile kabul gören aklın bunu anlayıp kavraması mümkün olmadığından anne olmak tam bir çılgınlık, delilik olmalı diyorum. Ama bir mucizeye şahit olmak, adım adım büyümesi, kucağıma gelmesi ve gelirken cennet kokusunu armağan etmesi karşısında annelik bu dünyada olabileceğim en güzel makam diyorum. Üstelik alemlerin yüce sahibi cenneti annelerin ayaklarının altına sarıyor. Ne kadar büyük bir kıymeti var ki dünya da cennet kokusu dahi evladınla armağan ediliyor. Evet annelik delilik ama öylesine tatlı bir delilik ki bunun tarifi mümkün değil.

Derya Hekim

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: