Bir Niyaz (NAMAZ) / İbrahim Sayar

Razıyım, bana mevsim kış, ağyara yaz olsun.
Yeter ki sevdir bana, gönülde maraz olsun.

Kapansın tüm kapılar bab-ı rahmandan gayrı,
Açmasan da olur ey fena! Kapını biraz olsun.

Yedirme bir lokma bana bağından, bahçenden;
İster elma,ister nar, isterse kiraz olsun.

Bir gül vereceksen bana gülistanından
Rayihası ravzadan , ebedi solmaz olsun.

“Zeval-i lezzet elem verir”miş bu alemde,
Ebede ulaşmayacaksa varsın, olmaz olsun.

Aram eylemesin zevk-u ağyar bu dilde
İster Leyla, ister mey, isterse saz olsun.

Yalnız öyle sevdir, öyle sevdir ki “göz nurunu”,
Beş vakit yolunu gözlemek tek haz olsun.

Sımsıcak şeb-i aruza serilsin seccadem
Ne gam, isterse gece o demde ayaz olsun.

Kara sevdalılar gibi buluşalım leyali koylarda,
Secdeler arşa ulaşan mi’rac-u naz olsun.

Dillerde dolaşmasın bu sevda, kimse bilmesin,
Lal kesilsin ağyar… Gözyaşım avaz olsun.

“Ne olur Rabbim,ne olur bahtına düştüm…”
Bu da benden Sultana bir niyaz olsun:

“Meccanen yarattın, meccanen lütfet” Allah’ım.
En büyük zevkim bu dünyada NAMAZ olsun. (amin)

İbrahim Sayar

Vuslat / Ziya Paşa Akyürek

1

Ol Şems-i Ezelî’den takdim edilen nuru
Sırr-ı ziya gereği fânî ömre yaymaktır

“Sen’i… Sen’i” diyerek maddî-mânevî zevki
Bir kenara iterek yalnız O’nu duymaktır

Sidre-i Münteha’dan geçen nazlı Güzel’le
Yollanan hediyeye vird-i zeban uymaktir

Şahadet lisanıyla gönül verdiğin yola
Günde beş kez yeniden ask biatı kıymaktır

Dar-i elemden dâim bekâya yolculuğu
En güzel cevap ile hayırlara yormaktır

Sevgi vefa istermiş, vefasız olmaz derler
Aşkını Sevgili’ye varıp varıp sormaktır

Nefis ile şeytan ki; veredursun el ele
Hakk’ı tutup kaldırıp tam yerine koymaktır

Kıtmirin tek arzusu ömründe bir olsun,
Ashab-i Kiram gibi içte O’nu duymaktır

2-

Şehvetim demişti Fahr-i Kâinat ona
Tam tekmil kendini O Sultan’a salmaktır

Öyle tarif eder ki, kendini hep içinde
Sehiv secde cezası yine O’nla olmaktır

Eğildikçe yükselmeye onda secde diyorlar
Ayak bastığın yere alnı çıplak koymaktır

Bir nârı hiçe değil, gereken aşk oduna
Yanıp yanıp kül olup açmak için solmaktır

Aczin ile fakrını anlayıp tâ derinden,
Sultan’ın kapısında ölesiye dolmaktır.

Yılda bir kez beratı bekleyip durmak niye
Deyip günde beş kere ol beratı almaktır.

Bir damla sudan bile tılsımları kaparak
Ummanlar ummanina korkusuzca dalmaktır

Tarife uğraşırken ukalalar ki aşkı
Gönüllere dilbeste bir cânâni bulmaktır.

Gönül gözü bilmem ki günde kaç kez kirlenir?
Bir rekâtla günahı bin bir kere silmektir.

Alev / Mehmet Remzi

Gözlerin ruhumda bir ateş topu
Baktıkça köz gibi beni yakıyor 
Gittikçe büyüyor sanki kartopu
Kalbinden kalbime Sevgin akıyor

🌸

Sana benzeyen Gül hani nerde var
Derdim diyecek  dil hani nerde var
Elin tutacak el hani nerde var
Çaresizlik lakin beni yıkıyor..

🌸

Dağlarda izini bulurum diye
Nefesini belki solurum diye
Konduğun bir çiçek olurum diye
Ümidim bir öksüz gibi bakıyor

🌸

Hayalen her gece kapını çaldım
Çöllere dağlara haberler saldım
Firkatten hasretten şaşırdım kaldım
Neden bu yollar hep hüzne çıkıyor

🍀

Sevdayla yananın alevi sönmez
Seven bu pınarın suyuna kanmaz
Hangi seven var ki sevdigin anmaz
Yollar her an beni sana çekiyor

İnzâr / Tahsîn-i Kelâm

Cehalet devrinin çıkmış adı da,
Dişsizi yemek her yer ve devirde.
Adl ü erdem ölmüş halkta kadıda,
Haset adavet her renk ve tevirde..

İçi boşaltılmış savm u namazın,
Şifâsı ne bilmem kâlbde marazın,
Câna bilir misin ne hâl-i hazîn,
Tâlib-i dünyâ’yız duâda virdde..

Sanma ile’l-ebed safâ sürülür,
“İctimâ var!” denir, sûr’a üfrülür,
Gün gelir defter-i devrân dürülür,
Titre bak haber var, sûre tekvirde…

Hicret ve Tecrit / Cihangir Asyalı

Düştüm

“Kendi göğümden 

kendi duvarlarıma”

Ben özdüm sürüldüm

Kabuk beni sandınız

“Yere düşmekle altın

kıymetten düşmez” ama

Niyedir 

Kolayca aldandınız

Düştüm

Kerbela’dır

Kuyular derin

Toz benim köz bende

Hem de kül

Yağmur gerek bana

Ve de gül

Bana yağmur 

Ya da sözlerin

Düştüm

Beni seçtiler

Balığın karnı gece

Kuyudur zindandır

“Ey yâr Senden dönmezem”

Yolum pak

“Lâ ilâhe illâ ente…”

Lütfeyle Lütfeyle

Düş gibi bitsin çilem

Düştüm

Ve öğrendim

Yanlış demişler lakin 

Gerçek şu

Düşenin de dostu var

Alnım ter 

Gözümde rüya günler

Korkum yok

Yağdıkça yağsın kar

Düştüm

“Kendi göğümden 

kendi duvarlarıma”

Kıştır bu

Gece ayaz gün serin

Derim ki

Düşerek doğrulur insan

Düştüm 

Bana düşen gösterin

Polina / Emin O. Uygur

Polina

Yaşın kaç ki daha

Ela gözlerin ne kadar baktı ki hayata

Dünyanın tam ortasında

Özgürlük şarkıları çalınacaktı

Elinde çiçeklerle bahar geldi derken

Birden alevler saçıldı ortalığa

Polina

Sessiz yığınlar kurbanı

Polina

Gözü dönmüş mahluklar sardı etrafını

Bir roket bir arabaya

Bir roket üç cana

Nedir sebep bu canavarlığa

Polina

Sen şekva eyle ne olur

Yüce Allah’a

Çocuklara dahi acımayanları

Polina

Ger kanatlarını

Koru oradan arkadaşlarını

eminou

26.02.2022

Son Serenat / Yaşar Beçene

Kün fe yekun..ve ilk yaradılış yokluğun bağrında

Garipler içindir yollar.. Bir/den Sonsuz’a

Yankılanır sözler çığlık çığlığa

Çığlık çığlığa yer, çığlık çığlığa gökler

Bir dellal olur birden bir kitap ve bir nida

Ve O yalnız münadi O ilk garip..

İnci mercan..dudağından dökülen yüreklere..

İşlenir sırmalı bir gergef gibi

Doldurur esrarını gözlere gönüllere

Sırları O sevdanın sırları O sevdalının.

Bakışları efsundur sözleri baldan nehir..

O nehirden Firdevslere Me’vâlara girilir

Kalbinden kalbimize bir sevda akar sonsuz

Ne dünya ne de ukba olmuyor bir an O’nsuz

Tıpkı bir çerağ gibi tutuşur iki büklüm..

Sinelerde kıvılcım..ruhlarda yangın

Sözleri en müessir.. sözleri en içli..

Sözleri gül bahçesi..Sözleri ta ötelerden..

İsrafil sûru gibi..

 Akar ve içimize boşalır rahmet

Ve yarışır melekler..

Başlarımız önlerde başlarımız hep mahcup.

Ömür bizden ne ister..sordum kendi kendime

Ey güzeller güzeli.. ‘Sen’ doldurdum bendime

Sen’deydi anahtarlar Sende işaret sende…

Sende açılır esrâr.. Sendedir hazineler

Sende dağılır sisler sana hayran her nur

Seninle kalplerde bitmeyen sürur

İnsanlık.. semalar ve gökler ve her şey..

Dönüşür her şey..her şey bir kitap..

Her şey bir saray..bir küçük kainat

Yıldızlar Sana meftun.. Sen en güzel Yıldız!.

Ey Sonsuz Serenat!.

Hayal ettikçe Seni sığmaz içim içime

Her lahza her bir anda akıp dursan içime

Geçmiş ve geleceğin ey Nurefşan aynası!

Kevserler sundun bize miraç zirvelerinden

Ufukları aşıp da sonsuzluğa ulaşan

İnsanlık âleminin ey son muhaciri

Gelişinle değişti değişmeyen ne varsa

Açıldı perdeler..perdelerde her varlık

Gül/dün Sen.. ilk kızaran..yokluğun bağrında

Ah ölüm çölleri..elinde bir testi

Elinde her bir nefes diriltici bir ses

Ehlen ve sehlen!

Açan bir tomurcuktun her gün yeniden

Tâcını giysin güneş otağına varmadan

Dokunsun harıl harıl mekikler dantelâlar

Kopsun tayf fırtınası suskun okyanuslarda!

Çözülsün aysbergler ve kavuşsun her şey;

Rüzgârda savrulanlar, yollarda kalanlar..

Yollarına düşsün de aşkının ateşiyle

Tutuşup vurulsunlar kalbinin güneşiyle

Seni hakkıyla sevdim diyemedim Efendim!

Havzından uzak kalsam birden yıkılır bendim

Her şey bitip gitmeden düşünce iklimine

Rayihalar yayılır asumandan gönlüme

Kullar yürür yolunda; bin ümitle peşinden

Hüzne süründü kalpler Efendim gidişinden    

Ve ayrı düştük Senden..asırlar evvelinden

Zamanın Ötesinde / Erkan Bilgin

Demir parmaklıklar ve soğuk duvar
Zamandan münezzeh kuyudan diyar
Camların ardında hasretin kadar
Üzerimde suçtan bir elbise kızım
Zemheride kaldım, kışa döndü yazım
Küfür fırçasından çıktı bu resim
Katil sıfatıyla anılır ismim
Her gün başka bir numarada cismim
Nefret denizinde bunaldım kızım
Karanlık gecede, sensin ışığım
Bir mazgal deliğinden bağlıdır hayat
Kapanınca, çaresiz, kalırsın heyhat
Anladım ki sabırmış aslında sanat
Kemirir bir yeis ümidimi kızım
Tutunurum gözlerine, yüreğimde sızım
Kanatır bakışlarımı jiletli teller
Parçalanır parmaklıkta, bulutlar gökler
Cevapsız sorular, gaipten sesler
Bulutlarımı tanırsın, koş peşinden kızım
Kilitli tepemde gök ve yapayalnız
Uyku bir kaçış, lakin beynim fal taşı
Yatağım dişleriyle çiğner durur bu başı
Saçlarım gösterir ruhumdaki yaşı
Hapiste zaman ölmüyor be kızım
Öldürüyor adamı, zamandaki tılsım
Takvimlerin kıymeti yok, burada günler iki
Biri görüş günüdür ve diğerleri
Zaman ölüm gibidir dönmez ki geri
Dönüşü yok kaybettiğimiz anların be kızım
Sana dokunamadığım camlarda kalır hep bir yanım
Fikir ki üstü başı parçalanmış bir adam
Akıl ki tavanı çökmüş harabe bir dam
Yüreğime saplanır hukuk denilen kırık cam
Kula minnet eyleyemem sabır be kızım
Zamanın sahibinedir ancak meramım
Burada her nefes bir başka imtihan
İmtihanın kurnasından içer durur insan
Ve tebessüm ettirir billurdan bir zaman
Kader beni bir başka kadere götürüyor kızım
Demir ve betonla yeşeriyor bak toprağım
3
Kelimelerin ötesinde tefekkürden iklim
Mâsivâdan çekiliyor işte gözlerim
Yetiş ıstırabıma ey Sin Kaf Ha Mim
Cennetlik sözlerimsin sen benim kızım
Dualarınla biter gecem ve karanlığım

Düşündüm Daldım / Halil Şerbet


Bahar bile görmedim yaz beklerken,
Kara kışa namzet hazana kaldım.
Elalem eledi ununu, eleğini astı erken,
Kurban olduğum yazana daldım…

.

Şimşek’ler gürül gürül çaktı da,
Ben bir damla sızana kaldım.
Rahmet sağanak sağanak aktı da,
Hiç kanmayan hizana daldım…

.

Ne yarın hesabı, ne ukba korkusu,
İblis girdi koluma, sui-zana kaldım.
Anladım! Yar imiş gönlümün tenakusu,
Mahşer’de kurulacak mizana daldım…

.

Vira Bismillah düştüm balık peşine,
Götüren götürmüş, ben sazana kaldım.
Nasipte ne var, karışılmaz hâlık işine,
Mahlukata rızık vereni, izana daldım…

.

Lisan-ı halim bütün şeytanları taşladı,
Artık bir tek yalnız hüsnü-zana kaldım.
Gönlümde, dilimde oruca başladı,
Ayların sultanı Ramazana daldım…

.

Bugün başka, hesap bir başka yarın,
Havf ile reca arası, zana kaldım.
Cemâlini görmek için Sevgili yarın,
Güller gülü nazana daldım…

.

Çarptım, topladım, çıkarttım, böldüm,
Kâh affına, kâh cezana kaldım.
Hayal aleminde ölmeden öldüm,
Narı cehenneme, suzana daldım…

.

Delikanlı, gözü karaydım, gençtim,
Şimdi çocuğa çoluğa, kızana kaldım.
Evlad-ı iyalden, cennetten vazgeçtim,
Artık yalnız Senin rızana daldım…

.

Kararan bahtıma ziyanla yaktım,
Murat buyurduğun sezana kaldım.
Şöyle başımı kaldırıp yukarı baktım,
Gezegenlere, yıldızlara, fezana daldım…

.

Ukbayı düşündükçe artıyor derdim,
Yığılıp olduğum yere uzana kaldım.
Ad, Semut, Lût kavmiyle ürperdim,
Bu gün de dün gibi azana daldım…

.

Şiir’ler, türküler bozuldu, popa gardı.
Bir kaç beni anlatan ozana kaldım.
Bozuldu atmosfer, her yani sis sardı.
Delindi delinecek, ozona daldım…

.

Cedd’im savruldu; hemen hemen hepsi,
Geride uçuşan bir kaç tozana kaldım.
Berzah vuslatın daracık geçiş kapısı,
Lezzetleri kökünden bozana daldım…

.

Ey dünya sen gönüle giren tatlı bela,
Senin hep cefana, ezana kaldım.
Vuslatıma fermanla verilen sela,
Kulağıma okunan ezana daldım…

.

El savurmuş harmanı kaldırmış hasatı,
Ben her zaman ki gibi kozana kaldım.
Bahşedilen ömür çoktan geçirmiş vasatı,
Bir kefene, bir de su ısıtacak kazana daldım…

.


Halil Şerbet

Merhamet Eğrisi / Emin O. Uygur

Nusret Muğla’nın vefatı üzerine

Vicdanın Sesi

“Onlar suçlu sen değil

Gözlerini al yerden” (@ismetmacit58)

Asırlık Ağaç 

Suçtan değil yere bakışım

Kışta yazda baharda

Hizmet adlı bir kervanda

Gelecekten umutlarla

Yıllardır ne yükler taşımışım

O gördüğün dostum

Utanma değil insanlardan

Benim Rabbe varışım

Eğilirsek biz rükû olur gideriz

Her secdede biz nurdan bir taç giyeriz

Bakma şimdi bu bükülmüş halime

Benzedim gitti işte ihtiyar dünyanın rengine

Artık yeredir benim bakışım

Utanma değil dostum gördüğün

O hal ile Rabbe varışım

Genç

Ne zaman sorsak görüşmelerde

İyiyim derdi o yorgun sesiyle

Ne kadar iyi olunabilir ki

Lal ve sağır duvarlar içinde

Son günleri yalnız bir hücrede

Hatıralar bile terk etti onu

En son bir melek açtı demir kapıyı

Ondan kalan

İlaçlar ve bir iki parça giysi

Çıkmış anladım artık dünyanın çivisi

Vicdan

Güzel ahlakın yeri zindanlar mıdır

İyilik yapanlara zincirler reva mıdır

Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasa

Demişti Allah Resulü

Dökülür üstünüze belalar

Hem de simsiyah  

Karanlık geceler kadar

Korunamazsınız

Şimdi o belalar devri dört bir yanda

Ama siz nedense hiç anlamazsınız

Asırlık Ağaç

Gövdeme baksan anlarsın

Yaşadığım asırlık acıları

Ama ben bahar taşıdım ellerimde yıllarca

Kimse çektiklerimi bilmesin diye

Rabbime gönül hoşluğu ile gideyim diye

Bak geçti gitti şimdi

Ne kaldı acılardan geriye

Boşuna dememişler

Elemlerin gidişi nihayet lezzettir diye

Belim 

Rabbimin merhametini celb eğrisi

Boyumda

Görünür bir kıldan incedir çizgisi

Kalbimde çırpınan kuş

Şimdi sonsuz bir gök mavisi

23.02.2022

Eminou

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑