Baksaydınız ağlamıyordum lakin yanaklarım ıslanır gibiydi. Acı, kalbime vuruyordu sere serpe. Hani biri için çok üzülürsün de elin yetişmez, gücün yetmez; hiçbir lügatta onu teselli edecek bir kelam bulamazsın ya, işte o türden bir acı, öyle bir keder benimkisi.
Ellerimle silemediğim gözyaşlarım vardı gecenin teninde ve dahi ufkun zemherisinde. Doludizgin fırtına misali. Lakin bu libassız acı, hiç tahayyül edilmemiş bir müziği dinlesem geçecek gibi. Hiç kaleme alınmamış bir romanı okusam neden ve kime ağladığımı bulacak gibi… Hiç başlanmamış bir maratonu koşsam, bir daha hiç ağlamayacakmışım gibi bir hale bürünüyordu, kendini bilmez hoyrat varlığımda. Ve kapatsam gözlerimi en sevdiğim yerde, bir daha hiç üzülmeyecekmişim gibi hissediyordum.
Mihnet… Satırlara, sayfalara, kitaplara sığmayan bu kelime, barınmaya çalışıyor şimdi bir avuç et parçasında. Çünkü hiçbir zerre, hiçbir ruh sahiplenmek istemiyor gamın, kederin, hüznün zirvesi olan mihneti. Mihnette gözyaşının kokusunu alıyor. O minicik zerreleri takip ede ede yerleşiyor binbir lisanla kıpkırmızı bir et parçasına. Senden oluyor, senle oluyor, sen oluyor. Büyüyorsun onunla. Sen büyüdükçe mi o büyüyor, o büyüdükçe mi sen küçülüyorsun duyan bilen yok. Sadece biliyorsun ve büyüyorsun işte. Belki de anlatamadıkça farketmeden sahipleniyoruz onu. Bizi yalnız bırakmasın, sarıp sarmalasın diye. Ne de olsa kalabalık olmak, kalabalıklaşmak iyidir hep. İyi mi sanılır ya da.
Anılarla büyüyor insan acılarında!. Yalnızlığıyla büyüyor kalabalığında… Kapkara gecesinde büyüyor sabahın seherinde ve kalbiyle büyüyor aklının izinde. Tutamıyorsun değişen hiçbir şeyi. Akıp gidiyor su misali. Aslında bilemiyorsun da hangisi daha iyi. Değişmek mi daha evla, tutmak mı mihneti bağrında… Oysa; Mecnun’un hasretle yoğrulan aşkının hayranı değil miyiz hepimiz. Hep öyle derin ve sonsuz bir aşkı arzulamaz mı ruhumuz. Mihnetin bir şubesi olan hasret değil midir Mecnun’u destanlaştıran, Leyla’sına giden yolu bulduran.
Tohum, toprağın sinesine kendini atıp kaybolduğunda, yeşerip dal budak salmaz mı bütün ihtişamıyla semanın maviliğinde. Bir annenin en latif haleti yavrusunu kucağına aldığı an değil midir tüm acısına rağmen. Ve hepsinden öte gece, karanlığın en koyu dehlizlerinden kainatı aydınlatacak gün ışığını bulup çıkarmaz mı insanlığın üzerine.
Ey insanoğlu, tüm bunlara meftun iken neden döneriz ruhumuzu mihnetin tılsımlı müjdesine. Aslında kabullensek, sahiplensek o müjdeyi, en değerli hazinemiz gibi bassak bağrımıza sıkı sıkıya, gösterecek oda bize dostluk yüzünü. Tüm acizliğine rağmen, o dostun vesilesiyle aşacağız bilinmez karanlık girdapları, aşılmaz sarp kayalıkları. Ve ulaşacağız huzur-u kalp ile sahil-i selamete.
Herkesin kendini en huzurlu hissettiği limana ulaşması temennisiyle…
Mihnet / Nil Erva Bulut

Bir Cevap Yazın