En az şiir okunan ama en çok şiir yazılan ülke hangisi diye bir araştırma yapılsa zannederim Türkiye ilk sıralarda yer alır. Hayatının bir döneminde birkaç dörtlük de olsa yazmamış olanımız neredeyse yok gibidir. Duygusal bir toplum oluşumuzdan mı kaynaklanıyor ya da başka faktörler de var mı bilmiyorum ama üst üste sıraladığımız dizelere biz şiir desek de aslında bunların şiir olmadığını sadece şiir yazmaya bir niyet olduğunu birilerinin bizlere söylemesi gerekiyor diye düşünüyorum. Beni tanıyanlar az çok bilirler ki çevreme yazı yazmayı teşvik ederim. Bu teşviklerim çoğu zaman yanlış anlaşılır ve gerçek nedenini tam anlayamasam da büyük çoğunluğu şiir ile başlar. En çok zorlandığım konu ise “hocam şiirimi değerlendirebilir misiniz? “ sorusu olur. Aşk, şevk kırmak istemiyorum. İstiyorum ki dünya çapında şairler, ozanlar, bestekarlar çıksın ama birkaç dörtlük üst üste koyduktan sonra da hemen şair oldum moduna girmek sanatsal bir intihardır. Şiir denemesi yapan ama bugüne kadar şiir denecekse bir elin parmağını geçmeyecek kadar şiir yazabildiğimi söyleyen bir edebiyat araştırmacısı olarak bu yazıyı yazıp yazmamakta çok tereddüt ettim. Ama bir şekilde söylemem, yazmam gerekiyordu. Yazmaya elbette hevesimiz olsun. Yazdıklarımızı elbette edebiyat platformlarına gönderelim bunu yaparken de yazılanlar ile kendi şiirlerimizi mukayese edelim. Tanıyanlar bilir ki şiir okuma yayınlarında genelde kendi şiirlerimi neredeyse hiç okumam. Birkaç kez belki istek olmuşsa okumuşumdur. Çünkü gerçek şiirlerin arasında, şiire büyük emek veren günümüzün güçlü şairleri arasında karalamalarıma şiir kendime de şair demeye hicap ediyorum. Bu yazımda ve devam edebilirsem devamı olacak yazılarımda gerçek şiirin peşinde birer hafiye birer dedektif gibi yolculuğa çıkacağız beraber. Bir konuda tevazu gösteremiyorum. Kaliteli şiirden, gerçek şiirden anlıyorum. Çünkü çok şiir okurum. Halk edebiyatından da divan edebiyatından da batılı tarzda yazılmış şiirlerden de çok okudum ve okuyorum da. Mehmet Kaplan Hocanın olsun Cevdet Kudret Bey’in şiirle ilgili eserlerini kitabı eskitene kadar okumuş notlar almışımdır. Gerçek şiir nedir, sorusunu birçoğunuz öznel bir cevabı olan bir soru olarak düşünebilir. Şair sayısı kadar şiir tanımı var da diyebilirsiniz. Araba desem zihniniz de ne canlanır? Sahip olduğunuz, bindiğiniz kendi arabanız da gelebilir gözünüzün önüne ya da hayalini kurduğunuz arabalar da gelebilir. Binlerce araba markası gelebilir gözünüzün önüne. Ve hepsi ama hepsi kabulümdür. Hareket edebiliyor, sizi bir yerden bir yere götürüyorsa elbette ona araba, araç, vesait ve daha sayamayacağım birçok tanım gelebilir. Fakat plastikten yapılmış ruhu, özü olmayan; hareketi, bereketi olmayan yol kenarına radar için konmuş sahte polis aracı gibi maketlere de işte araba bu derseniz o zaman itirazım başlar. Araba fotoğrafı, araba maketi, oyuncak araba gibi isim ve sıfat tamlamaları kurabiliriz ama bunlara araba diyemeyiz. Bu yüzden şiir yazmaya çalışıyorum diyorum ama benimki sadece niyet. Bu kadar uzun bir girişten sonra diyebilirsiniz ki gerçek şiiri yazamamış birisi olarak gerçek şiirden ne kadar anlayabilirsin ki? Ömrümde hiç yumurtlamadım ama bir yumurtanın taze mi bayat mı olduğunu iyi bilirim diyen ünlü bir yazarımız vardı. Eline tutuşturulan eserlere ‘olmamış’ dediği için tepki almış ‘ama siz bu türde hiç eser yazmadınız ki’ denmişti.
Gerçek adı Mehmet Raşit Öğütçü olan ama yaşadığı dönemde birçok yazarın müstear kullanmak zorunda kalmış olması gibi o da takma bir ad kullanan Orhan Kemal de şiire hevesliydi. Bugün Orhan Kemal denince aklımıza romanları, hikayeleri geliyor. Yaşar Kemal de şiir yazmış gençliğinde. Ama ikisi de ben şairim diyerek şiirde ısrar ederek dar bir dairede kendilerini köreltmemişler. Sadece şiirde kalsalardı belki yine de onları tanırdık ama nesirde güçlü oldukları kadar iyi bilir miydik bu konuda emin değilim. Orhan Kemal dedim devam edeyim. Çünkü ona çok önemli bir ders vermiş onun gibi düşünce suçlusu olan bir mahkum. Orhan Kemal’in en küçük çocuğu olan Işık Öğütçü’nün babasını anlattığı Orhan Kemal / Sessizlerin Sesi kitabını okumanızı tavsiye ederim. Oradan bir bölümü aktarayım.
İlk karşılaşmalarında Nâzım Hikmet elini uzatarak kendini, “Ben Nâzım Hikmet,” diye tanıtır. Yalnız kalmayı sevmediği için babamla birlikte 52. koğuşta karşılıklı ranzalarda kalmaya başlarlar. Ortak arkadaşları, Raşit’in şiir yazdığını söyler. Şiirlerini dinlemek isteyen Nâzım Hikmet, ilk şiirin sonunda “Yeter kardeşim, yeter,” der. Raşit İkinciyi okur, “Berbat,” der. Bir başka şiirini okur, “Rezalet,” tepkisini alır. Artık iyice ümidi kırılan babam son bir gayretle bir şiirini daha okur, Nâzım Hikmet, “Peki kardeşim, bütün bu laf ebeliklerine, hokkabazlıklara, affedin tabirimi, ne lüzum var? Samimiyetle duymadığınız şeyleri niçin yazıyorsunuz? Bakın, aklı başında bir insansınız. Duyduklarınızı, hiçbir zaman duyamayacağınız tarzda yazıp komikleştirmeme kendi kendinize iftira ettiğinizin farkında değil misiniz?” Bu eleştiriler karşısında babamın morali bozulur, şiir yazmamaya karar verir.
Burada Nâzım Hikmet’in beğenmediği şiirlerinden örnek vermek istiyorum.
KIZIMA
Bir parçacık et gibi dünyaya gelen kızım,
Yaşamışsın, ölmüşsün ne kadar kayıtsızım.
Çünkü baban bilir ki ölmek de yaşamaktır,
Bu ilahi eserde kopup parçalanmaktır.
Ben sana bu sahnede acıklı bir rol verdim.
Ve *kızım al çöz…” diye bir kördüğüm gösterdim.
Nasıl çözerim diye yüzüme bakma yavrum,
Ben de her aktör gibi bu sırrı bilmiyorum.
Sen gelmesen babanın günahı daha azdı,
Şayet varsa o melek bir sayfa daha yazdı.
Çünkü baban bu türlü günahı çok severdi.
Yaradan seni bana zaten o yüzden verdi.
Onun için korkma kızım sen mutlaka yaşarsın,
Merak edip geldiğin bu yolları aşarsın.
Hem bil ki yaşayanlar günahı sevenlerdir,
Her gün biten yaprağı çevirebilenlerdir.
10 Mayıs 1940, Bursa
Burada Nazım Hikmet’i çok acımasız, çok sert bulmuş olabilirsiniz. Ama onun o sertliği olmasa idi bugün birçoğu sinemaya da uyarlanmış o güzel romanları okuyamayabilirdik. Son zamanlarda çok fazla tekrar ettiğim bir şey var. Belki alınanlar da olabilir. Ama ısrar etmemeli. Hemen hemen bütün dörtlüklerinde aynı tarzda , aynı tonda ve yukardaki plastik araba görüntüsü ile şiir denemeleri yapan gönülden sevdiğim bazı dostlara diyorum. Hiç günlük yazmayı denedin mi? Ya da küçük hikayeler yazabilir misin? Yaşadıklarının hatıra olarak kaydetmeye ne dersin? Araştırmacı yönünüz var makale yazmayı düşündünüz mü? Hikaye yazmak, roman yazmak kolay olduğu için elbette önermiyorum bunları. Ama ille de şiirde ısrar etmek yerine farklı türlerde de çaba göstermek gerekiyor. Yazının devamında örneklerle gerçek şiirler okuyacağız.
Cizlavet sayfasında bu türden yazılara ihtiyaç var. Emeğinize sağlık devamını bekliyoruz.
BeğenBeğen