Eskilere dair bir fotoğraf karesi, bugünlerin ağır yüklerini alıp, geçmişin huzur kanatlarıyla uçurabiliyor. Albümleri karıştırarak huzur ararken ilk sınıfım ile çektirdiğim bir fotoğraf karesi düştü önüme..
İlk civcimlerim. Onları 4 yıl okuttum. Yıl 1999. İxtiyaro orda. Dişleri dökük, hafif kambur görüntüsü ile yaşlıca durduğu için sınıf onu öyle çağırıyordu. Şıyar en öndeki kabadayı. Sınıf Kürtçe bildiğimi bilmezdi. Hissettirmez onlarla oyun oynardım. Şiyar ara sıra sallardı bana. Ne dedi diye çocuklara sorar çaktırmazdım. Tanışırken adım Şiyar ama bana hıyar derler demişti. Kendisi ile bu kadar barışık olması onu daha bir sıcak kucaklamamı sağlamıştı. Onu hayalimden hiç silemeyen şey ise “Baban ne iş yapıyor” sorusuna verdiği cevapta gizliydi.
“Tutuklu” dedi. O günden sonra kimseye babasının mesleğini sormadım. Kürt illerinde babalar, ya kan davası, ya siyasi mücadeleler, ya özgürlük arayışları için çocuklarından ayrılırlardı. Ya ölür, ya da ölümün kötü bir kopyası tutukluluk yaşarlardı. Kendisinden haber alınamıyacak şekilde kaybedilenler ise nesillerin omuzlarında unutulmaması gereken bir sorumluluk olarak taşınırdı.
Şiyar’a ne mi oldu. Dedimya neşeli bir çocuktu. Bir gün Kürtçe küfürvari bir şeyler söyledi. Artık müdahele zamanım gelmişti. Şıyar “hela ver vır” (Şiyar buraya gel) diyerek yanıma çağırdım. İlk kez Kürtçe bildiğimi anladılar. Herkesten çok Şiyar dondu kaldı. Bu ders O’na yetti. Bana laf ettirmez, babası gibi severdi. Mutluyduk be..
Dövmeyen, gezdiren, tüm köye tiyatro gecesi yaptıran öğretmenleri olmuştu.
Çocuklar dövmeden de ıslah oluyor. Özellikle haylaz olanları. Sevince daha çok bağlanıyorlar. Onları sevin. Sınır koymadan sevin.
Zozano zekiydi. İkna edilmek isterdi. Birgün 40 dakika bir matematik konusunu sadece ona anlattım. İkna için uğraştım. Sonunda anladı. Satranç öğrettim. 1 haftada beni zorladı. Bir daha oynamadım.
Köyden Fen Lisesini kazanan ilk çocuk oldu.
Sercan’ın babası otobüste görüp sordu.
-Onun öğretmeni misin?
-Evet
Yer verdi. Onun yeri belliydi ve kimse oturamazdı.
-Geçen baktım ayakkabım boyanmış. Kızıma, eşime gelinime sordum. Hanginiz yaptınız dedim. Biz yapmadık, Sercan boyadı dediler. O’nu çağırdım. Öğretmemim ödev verdi dedi. Çok mutlu oldum. Büyük adamsın dedi. Köylüler okula gelip çocukların durumunu sormayınca, okulun varlığını onlara hissettirmem gerekiyordu. Benim için sıradan bir işti. Onlar için unutulmaz bir ödev.
Hanım kızım vardı. “Oy le Gule” şarkısını sölerdi. Biliyor musunuz? Kürtçe şarkı söylemelerine izin verdiğim için beni extra sever, cesaretime hayran olurlardı. Dili yasaklamak cinayet değilde nedir? Kendini istediği gibi ifade edemeyen nesiller zaten ölü gibi yaşarlar. Hepsi ile ilgili hatıra var. Evladım gibiydiler. Bunu bilirdiler
Sınıf başkanımı kızlardan seçerdim. Köy yerinde kızlara pozitif ayrımcılık yapmam şarttı. 4 yıl bu görevi hakkıyla yaptı. İmkan olsa başbakanlık yapardı.
Gözüm birine ilişti. Hasan, cennet yüzlü bir çocuktu. Bir gün matematik dersinde “gel beni döv” dedirten hareketler yapıyordu. Çok sabrettim. Matematik dersinde hassas olduğumu bilirlerdi. Dikkatlerin dağılmasına asla müsade etmez, sanki her birinin yanında oturur gibi varlığımı hissettirirdim. Bakışarak uyarılarım netice vermedi. Sonunda patladım. Gel Hasan buraya dedim. Korktu. Seni severim bilirsin dedim. Yanaklarından öptüm. Utandı. Bir daha çıt çıkarmadı. Bildiği tek Türkçe şarkı “Dam üstüne çul serer” idi. Hemen hergün, herhangi bir dersin ağırlığı çöktüğünde “söyle Hasan” derdim. Söylerdi. 20 yıl geçti hala o şarkı denk geldiğinde O söylüyormuş gibi dinlerim.
Fotoğraf Mardin gezisinden. Köyden ilk kez çıkanlar oldu. Okulun ilk gezi organizesi idi. Okuldan, ilçeden, veliden izin almak dağ gibi yükü omuzlamak gerekirdi. Civcivlerim için buna değerdi. Çocuklara sıfır maliyetle gezi yaptım. Cami, kilise, medrese ne varsa gezdim. Kimi elinde not defteri gezdiği yerlerle ilgili notlar alıyorlardı. Öyle ya, öğretmen dönüşte sorardı. Her yeri gezdirdim. Yediler içtiler. Tarih oldu be..
“Velat” ilginç bir isim. İnsan niye evladına Vatan ismini kor ki? Ötelendiği vatanda özlemlerini çocuğunda görmek istemiş. Velat’ı neden sormuyorsun derdim babasına.
-O xocam, ben okuma bilmem, o biliyor. Benden iyi maşallah, nesini sorayım derdi.
Onlar civcivim idiler, dokundurtmazdım. Babalarına bile evlatlarımı sakın dövmeyin derdim. Şimdi aradan yirmi yılı aşkın zaman geçti. Bir gece vakti ellerinden tutup yüreğine dokunduğum çocuklarım, sürgün diyarında biriktirdiğim dertlerimi yüklenip götürdüler.

hocam harika bir hatıra bekliyoruz…
BeğenLiked by 1 kişi