Çocuk olmak ya da çocukça sevmek ne demek biliyor musunuz? Sevginin çocuklardaki kimliği nasıldır acaba? Sevginin sınırı var mıdır? Ya da sevgiye sınır konulur mu?
Kafamın içinde dolanan bu kadar soru bir çocuğun sevgiyi yorumlama şekliydi. Büyükler her şeye kurallarla sınır koyan insanlar. Mesela ben sevgiye bir ölçü biçtiğimi oğlumun ansızın gelen hediyesinden anladım. Ne garip değil mi? Koca insan olmuşum, anneyim üstelik. Sevgimde hesapsız kitapsız iş yapamıyormuşum meğer. Altı yaşını bitirmeye ay sayan oğlumdan yeni bir şey daha öğrendim. Çocuklar çok iyi öğreticiler. Kendimizde fark etmediğimiz gerçeklerimizi açığa çıkarabiliyorlar. Kelimelerin arkasına saklanan gizli sınırlarımızı dahi yeri geliyor onlardan öğreniyoruz. Pek çok insan hayatını etkileyecek olaylar yaşamıştır. Kimi hatıralar vardır ki onların bir de hatırlatıcısı olur. İşte bizim hatıramızda da böyle etkili ve kendini hep hatırlatacak bir objemiz var.
Erkeklerdeki futbol oynama tutkusu daha küçük yaşlarda başlıyor olmalı. Bu oyun için çocuklarda zaman mekân sınırı yok. Bir top olsun yeter. Parklar, bahçeler zaten en güzel alanlar. Ama vakit kış, sokağa çıkmak da sıkıntı ise ev bir futbol sahasına dönebiliyor. Evin en geniş alanı tek kale maç yapmak için oldukça ideal saha. Koltuk altına kaçan topları çıkarmak hiç yormuyor. Sağa sola saçılmış görüntüsü evde bir tek anneyi rahatsız ediyor galiba. Hele bir de köşede kırılacak çiçeği varsa uyarılar hiç eksik olmuyor. Bu kadar tembihten sonra bir güvenlik çemberi çiziyor, kendince oldukça dikkatli oynuyor. Lakin top bu, nereye kadar kontrol edebilecek diye düşünürken en küçük topunu getirip, “Bak, bu çok küçük; kaçmaz çiçeklere diyor.” Ee bu kadar inceliğe karşı yine de dikkat edeceksin demekten daha fazlası gelmiyor elden. Bir süre oynadıktan sonra elinde top, bakışları yerde, bir ayak diğer ayak parmakları üzerinde “Anne, şey…’’ diyerek gelen birine ne kadar kızılabilir ki. Çiçeğimden düşen yaprağı anlatacak, ama “Üzülme, ben toprağına koydum.’’ Diyerek sondan başa gidiyor. Kırılan yaprak belki toprakta kalırsa ölmez diye düşünmek de ayrı bir incelik. Çocukların ruhu ne kadar hassas. Maç yaptığı küçük topunu da hediye etmeyi unutmadı. Bu da aslında özür dilemenin başka bir çeşidi. Birkaç gün balonla maç yapmaya çalışsa da çok sarmadı. Bir sabah topunu alıp bir kısmını yırtmış. Sert olduğundan top, açtığı parçanın yerine öpücükler koymuş. Sonra kapatmaya çalışmış ama haliyle tutmamış. Eksik kalmış kısacası. Ama bana görünen haliyle eksikti, belki de taşıdığı anlamı bilmeden bir süre sonra eskimiş olacaktı. Merakımdan sordum, “Neden bu halde?” dedim. “İçine öpücük koydum hediyenin. Sen hediyeleri hep saklarsın ya, öpücüklü sakla istedim’’ dedi. Bir kere daha anladım ki sevginin en güzel hali çocuklarda yaşanıyormuş.
Bu hatıra benim için çok özel oldu. Artık oğlumun öpücüğünü taşıyan değerli bir oyuncağımız var. Her ne kadar evde maç yaparken onunla olsa da bana verdiği en güzel hediyelerden biri. Büyüdükçe değişiyor, olgunlaşıyor, yaşadıklarımızı farklı açılardan yorumluyoruz. Ama çocuklar olayları olduğu gibi yaşıyor. Büyüklerin bazen soluklanıp çocukları anlamak için soru sormayı öğrenmesi gerekiyor. Bu bizim hatıramız. Sizlerin de yok mudur çocuklarınızdan ders aldığınız ve unutamadığınız hatıralarınız?
Derya Hekim
Bir Cevap Yazın