O gün çok güzel bir haber almıştı. Keyfi yerindeydi. İçten içe başarılı olmanın gururunu yaşadı. Kendisi ile iftihar etti. Eşine ve kızına bir şeyler söylemek istedi. Kısa süre içinde vazgeçti. Gece bir süre uyumadı. Kendince planlar yaptı. O sabah daha bir istekli ve dinç hissetti kendini. Çantasını aldı ve sahile indi. Kayık durgun mavi suda yavaş yavaş sallanıyordu. Balıkçı kayığına gülümsedi, kayık bir şey anlamadı ama içinde hafif bir ürperti hasıl oldu. Kayık sallanmaya devam etti. Balıkçı etrafa bir göz attı. Sonra kayalıklara doğru yürümeye başladı. Ufka baktı. Güneşin olduğu yer henüz kızıla boyanmamıştı. Erken geldim diye düşündü.
Kayalıkların bulunduğu yerde birkaç deniz yıldızı vardı. Kumların üstünde hareketsiz duruyorlardı. Balıkçı her zamanki gibi yaklaştı kayalıklara. Her sabah sahile vuran deniz yıldızlarını mavi sulara geri göndermekten büyük mutluluk duyardı. Bugün de yapacaktı bunu. En büyük deniz yıldızına yaklaştı, ilk defa görüyormuş gibi baktı ona. Üzerindeki desenler hoşuna gitti. Büyük olması da cazip geldi balıkçıya. Gökyüzünde gördüğü büyük yıldız geldi aklına. Büyük olmak önemliydi. Görünmek büyük olmaya bağlı diye düşündü.
Büyük deniz yıldızı mavi sularla buluşurken balıkçı diğer deniz yıldızına yöneldi. Seni tanıdım dedi ona. Deniz yıldızı şaşırdı. Bu normal değil mi, ben her sabah kumların üstünde seni bekliyorum dedi. Ama benim seni tanımam önemli dedi balıkçı. Deniz yıldızı bir şey demedi. Balıkçı onu da gönderdi mavi sulara. Beş altı derken sıra sonuncu deniz yıldızına geldi. Renkleri solmuştu. Üzerindeki desenler pek belli olmuyordu. Hem çok da büyük değildi. Balıkçı hafifçe eğildi ve seni de göndermemi ister misin denize diye sordu son deniz yıldızına. Deniz yıldızı bir şey diyemedi. Bu soruyu neden sorardı ki balıkçı. İçinde fırtınalar esti. Minnet etmeye değmezdi bir faniye. Gönder demek istemedi. Bekledi sessizce. Balıkçı bir şeyler daha söyledi. Deniz yıldızı onu hiç duymadı.
…
Emin Osman Uygur
Bir Cevap Yazın