En karanlıkta kalmış korkularınızla bir gün karşı karşıya gelseydiniz ne hissederdiniz o an ? Beyniniz ve kalbiniz sizi hangi duyguyla kuşatırdı? Bu duyguyla baş edebilmek için hangi savunma mekanizmanızı kullanırdınız ? Bunlar için hazırda cevabınız yoksa sizi kocaman bir hayalet bekliyor. Bu hayaletin adı ümitsizlik. Hayaletin tarifini herkes kendine göre yapabilir. Ama yaşatacağı acının tarifini onunla karşılaşmadan yapamaz.
Kötü bir rüyanın etkisiyle uyandım bir sabah. İçimde garip bir his vardı. Beynimde deli deli sorular. ‘’Neden gördüm bu rüyayı? Beynimin bana bir oyunu mu yoksa sıradan rüya mı? Hiç kimseye anlatmamalıyım. Kendime bile , akan suya bile anlatmamalıyım. Allah hayra çıkarır inşallah’’ dedim günlerce.
Yıllar geçmesine rağmen bu rüya içimde saklanan bir korku olarak kaldı. Ta ki zaman beni 2016 yılının Temmuz ayına getirene kadar.
Ağır bir imtihandayız. Geçmişteki yaşantımızın , geleceğe dair hayallerimizin ,niyetlerimizin doğruluğunun tek tek sorgulandığı , yargılandığı , zulümle dolu bir zaman dilimindeyiz. İnsan onurunu rencide edici davranışlarla ,bakışlarla , seslerle imtihandayız. Ama imtihanın kimden geldiğini bilince sabretmek daha kolay.
‘’De ki : Bizim başımıza ancak,Allahın bizim için yazdığı şeyler gelir. O, bizim yardımcımızdır . Öyleyse müminler, yalnız Allah’a güvensinler. ‘’ [Tevbe, 9 /51]
Sabrediyorum. Rabbime güveniyorum. Kuran ve dua en büyük teselli. En büyük yol gösterici. Sıkıntıların, üzüntülerin , imtihanların en yoğun olduğu anlarda aklıma sadece Rasulullah Aleyhisselatu Vesselam geliyor.İslama , cennete davet etmek ,için gittiği Taif’ te , şehrin ayak takımı tarafından taşlanmış, hakarete maruz kalmıştı. Mübarek vücudu yara bere içerisinde gönlü paramparça olmasına rağmen ümidini yitirmemişti. Rabbinden davasını anlatacak bir kişi istemişti .Bütün mazlumların duasını duyan Rabbi, O ‘nun duasına bir insanla cevap vermişti. Allah Resulü ‘ nün dualarını ışık yaptım kendime ve ümidinin gölgesine sığındım, bende bir mazlumum.
Bir pazar sabahı kendimi hiç istemeyeceğim bir yerde buldum. İfade vermek üzere karakola çağrıldım. Vazifem öğretmenlikti.Vatan için canını seve seve verebilecek biri şimdi suçlu muamelesi görüyor¸aşağılanıyordu. Peygamberlik mesleğini yaparken öğrendiğim ve öğrettim en büyük değer insana saygı , sevgiydi . Yüreğinde sevgiden başka bir duyguya yer vermemiş insanlar başkalarının canlarının yanmasını hayal bile edemezler. Can yakmadım ama benim yanıyordu.
‘’Bu gece misafirimizsiniz ‘’ diyor, polis memuru. Arkasından ekliyor :
-Belki birkaç gece …
Nezarethanede bir gece kalacağımı biri şaka olarak söylese , inanamaz ,çok kızardım. Ama bu ne şakaydı ne de kalacağım yer de ben misafir. Ağır ağır adımlarla merdivenlerden iniyorum. Aşağıya doğru indikçe insanlar , eşyalar ,mekan ve zaman gözden kayboluyor. Bir kör kuyuya doğru düştüğümü hissediyorum. Yer çekimine karşı koymaya çalışıyorum ama o benden daha güçlü. Ve aniden yere çakılıp kalıyorum. Kalbime gelen ağır bir acı, gözyaşlarım birbirleriyle yarışta dışarı çıkmak için. Gözyaşlarımı silmeye çalışırken ihtiyar bir amcanın sesi kulağımda yankılanıyor :
‘’ Korkma kızım Allah büyük ‘’ Birden buğulu gözlerimde mekan ve eşyalar belirmeye başlıyor. Yan yana tren vagonuna benzer şekilde sıralanmış demir parmaklı odalar.Her odanın arasında ince duvarlar. Bütün odalar bir avluya açılıyor. Avlunun baş tarafında umumi bir banyo ve tuvalet. Burası bana yabancı gelmedi . İzlediğim filmlerden aklımda kalmış galiba .Muhtemelen herkes bize bakıyor . Ama ben kim olduklarını göremiyorum. Demir parmaklıklar buna müsaade etmiyor. Yavaş yavaş adımlarla kalacağım yere götürülüyorum. İçerisi hafif aydınlık , karşılıklı iki divan . Karşımda duvar ve çok yukarda küçücük bir pencere.Demir parmaklı kapıyı kapatıyorlar üzerimize.Sanki sonsuza kadar burada kalacakmışız gibi bir korku kapladı içimi. Hemen pencereye koşuyorum. Güneşi görmeliyim. Ama gün batmış. Güneşte çoktan kaybolup gitmiş. İçimi kaplayan korkuya duvarda gördüğüm ayak izi çığlık attırıyor. Kalbim deli gibi çarpıyor. Artık gözyaşlarımın iradesi bende değil.
‘’Burası orası, burası orası… ‘’ Beynim içinde tek ses ve rüyamda gördüğüm o korkunç yer. Yıllar önce gördüğüm ama anlam veremediğim yer. Orası bu yer işte . Korkudan titremeye başladım : ’’ BURDAN BİR DAHA ÇIKAMAYACAĞIM , BİR DAHA GÜNEŞİ GÖREMEYECEĞİM , SOKAKLARDA YÜRÜYEMEYECEĞİM, BİR DAHA ÇOCUKLARIMA SARILAMAYACAĞIM…’’ diye kendimden geçmişçesine ağlıyorum.Bacaklarım beni tutmuyor artık. Zor zahmet arkadaşım beni kanepeye oturtuyor. ’Burada olmayı hak etmiyorum. Burada olacak ne suç işledim.’’ diye ağlarken arkadaşım nezarethanenin içinde bulunan kameraya panikle el sallamış. Polisler geldi. Beni, elimi yüzümü yıkayıp sakinleşeyim diye avluya çıkardılar. Hıçkırıklarımı duyan yaşlı amca : ‘’ Korkma kızım, Allah büyük .‘’ diyor uzaktan uzağa . Onun sesi , yüzüme fırlatılmış soğuk bir su gibi geliyor. Bulunduğum yerde yalnız olmadığın farkına varıyorum. İnsanı kendine getiren ama buruk bir acı kaplıyor içimi. Beli bükülmüş ,ihtiyar bir adam.Ahir ömrünü huzurla tamamlayacağı ,torunlarını sevip masallar anlatacağı evinde değil .O da parmaklıklar arasında .Onu düşünmek utandırdı beni. Sustum ,sustum…Gözyaşlarımı yutkunarak içime akıttım. Gerçeği kabullenmek , şoktan çıkma zamanıydı.Akşam ezanı okunmuş namaz vaktiydi. Abdest alıp namaz kılmanın bana verilmiş en büyük özgürlük olduğunu fark ettim orda. Dua dua yalvarmak, saatlerce istemek Rabbimden, en büyük lezzet gibiydi. Artık farkındaydım ben burada bir misafir. Rabbimin misafiri. Nezarethanede hiç misafirlik olur mu ? Olurmuş… Polisler bize battaniye veremeyeceklerini ama evimizden isteyebileceğimizi söylediler. Arkadaşımın da benim de evimiz çok uzaklardaydı .Polisler yan koğuştan birine söylemiş. O kişide evinden istetmiş. O gece bize bembeyaz iki çift battaniye, seccade ve terlik geldi. Görünce çok şaşırdık, çocuk gibi sevindik. Dualarımıza gönderen ablayı da ekledik. Beyaz battaniye içerisinde hayatımın en garip gecesine gözyaşları içerisinde daldım. Allah, ashabı keyfi uyutur gibi uyutmuştu bizi. Uyuduk uyandık sabah olmuş. Sanki birkaç saat geçmiş . Ama yıllarca unutulmayacak bir rüyanın sevinciyle bayram sabahına uyanmış gibiydim. Ne korku ne keder ne de ümitsizlikten eser kalmamıştı içimde. Rabbine güvenen yarı yolda kalmazmış.Kör kuyularda da kalsam korkmuyorum.Yıllar önce korkusuyla esir almış bir rüyanın gölgesi , bir müjde çıktı. Yüzümde olabildiğince büyük bir tebessüm. Dünkü dünyası elinden alınmış, hayatının en karanlık gününü yaşayan kız gitmiş yerine yeni doğmuş bir güneşin parıltısıyla göz kamaştıran bir tebessüm oluvermişti.
Sabah namazımdan sonra heyecandan uyuyamamıştım. Sevinçten çığlık atmak geliyordu içimden. Yan koğuştaki yaşlı amcaya seslensem beni duyar mıydı? Ona da müjdeyi versem yattığı günlere sevinir miydi ki ? Sesli konuşsam kameralar kayıt yapıyordu. Battaniyenin altıda arkadaşıma gördüklerimi anlattım. Birbirimize bakarak sessizce ağladık. Dünya arkadaşlığımızı cennet arkadaşlığıyla taçlandırdık o gece. El ele tutuştuk, bir daha bırakmamak üzere.
Demir kapıların ürkütücü sesi birden uyandırdı bizi. Saat ilerlemiş olmalı mahkeme varmış. Hazırlandık dışarı çıkacağız. Güneşi göreceğiz , en son bırakıp gittiğinde ne çok ağlamıştım ardından. Annesinden ayrılmış bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra…Yıllarca hep doğmuştu o benim için.Bense ona hiç teşekkür etmemiştim.Şimdi ona ve çevremdeki gördüğüm her şeye insanlık yolculuğumda bana eşlik ettikleri için teşekkür zamanıydı.Eğer özgür kalırsam yapacaklarımın listesini yaptım.Hepsi aklımda:
Sevdiklerime sarılacağım ,onları sevdiğimi çekinmeden söyleyeceğim.En sevdiğim tatlıyı iki dilim yiyip kahvemi müzik eşliğinde içeceğim.Ezberleyeceğim dualarım şiirlerim var.Güneşin doğuşunu seyredip batışında şükredeceğim.Hiç görmediğim yerleri gezip özgürce yaşamak için dua edeceğim.
İnsan kaybedince anlıyormuş her şeyin değerini. Yoldaki taşın bile çekermiş hasretini.
Ne güzel dile gelmiş duygular. Doğrusu gözlerimi yaşartacak kadar beni etkiledi. Bu duygumun kalmasına Çok şükür. Güzide insanların farkı bu olsa gerek. Güzel görmek güzel düşünmek . Ve hep bir üstün şefkatin kolları arasında olduğunun farkında olmak
BeğenBeğen