
Şair bu şiirde ne demek istemiş, sorusunu birçoğumuz hatırlıyordur. Tebeşirle tahtaya yazılan mısralar ve heyecanla şiiri yorumlamaya çalışan öğrenciler… Şair bu şiirde bayrağa sesleniyor öğretmenim. Şair bu şiirde sevgilisine sitem ediyor öğretmenim. Ve daha birçok cevaplar… Birçok öğrenciyi yormuştur bu sorular.
Bir gün çocuğun birine “Şair burada ne demek istemiş?” ödevi vermişler.
Şiir de Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Üç Şehitler Destanı”. Çocuk şanslı . Şair Dağlarca ile aynı apartmanda oturuyormuş. Hemen gitmiş Dağlarca’ya , “Amca, bu şiirde ne demek istedin?” demiş.
Dağlarca’nın da eşref saatine gelmiş, başlamış açıklamaya. O söylemiş, çocuk yazmış. Çocuk çok mutludur. Şiiri bizzat şairi açıklamıştır. Aradan zaman geçer, öğretmen notları okur. Çocuk zayıf almıştır. Oysa en yüksek notu alacağını umuyormuş. Tabii itiraz etmiş bu nota. Ve dayanamamış açıklamış.
“Hocam, ben bizzat şaire sordum burada ne demek istediniz diye? Nasıl oluyor da düşük not alıyorum” demiş.
Hoca, “kime sordun?” demiş. Çocuk, “Dağlarca’ya.” demiş. Hoca cevabı yapıştırmış; “Ben edebiyat öğretmeniyim , benden iyi mi bilecek!..” Ne kadar doğru bu hatıra bilmiyorum ama birçok şairin şiiri maalesef kendi hissettiklerinden çok farklı bir şekilde yorumlanıyor, bu net. Bu yazı serisinde Türk edebiyatına ileride adı “Rodina Şairi” olarak girecek Cenk Ilgar’ın şiirlerini ele alacağım. Şiirseverlerin “Farzımuhal” olarak tanıdıkları, sevdikleri edebiyatdefteri.net gibi geniş bir platformda şiirleri birçok defa günün şiiri seçilmiş, Cenk Ilgar şiirlerini açıklamak , şerh etmek yukarıdaki edebiyat öğretmeni gibi bir garabet olacak diyebilirsiniz. Aramızda bir fark var. Yarının şiir kitaplarında ismi geçecek böyle kıymetli bir şairi her ne kadar tam anlıyor olamasam da bunu yakın dostluğun verdiği bir medeni cesaret olarak düşünebilirsiniz. Bu yüzden “Rodina Şairi” ile ilgili kaleme alacağım bu yazı serisi belki şu an içinde bulunduğumuz zamanlarda bir anlam ifade etmeyebilir ama yarının şiir severleri iyi ki yazılmış diyecekler. Elmas kadar değerli imgeleri ne kadar vuzuha kavuşturabilirim bilmiyorum ama
“Ya koş gel uzaklardan bütünle yarımımı
Ya çağır ben geleyim paylaşayım sırrımı” diyen bu kıymetli hazinenin sahibi ile ilgili yarının edebiyat araştırmacılarına bir kapı aralamak istedim. Zira onun iç sızılarına şahidim. Zira onun gönül yangınlarını hissetmekteyim. Biraz da bir endişeden dolayı yazacağım bu seriyi.
“gezgin kırlangıçlar durağında
elinde göç yorgunu bir bavul, bekliyorsun
bekleniyorsun ayn-ı zamanda
hava soğuk, gece olağan”
Endişemi söyleyeyim. Kırlangıç da , bavul da gece de zihnimde aşikar. Korkum kırlangıcın kanadının kırılması, ve o bavula da anlamsız, anlamsız nesneler konması. Bilmiyorum yirmi yıl sonra bu bavul imgesinin içine neler koyacaklar. Ama o bavulu belki sayfalar dolusu bu seride yazacağım. Her bir şiirine bu çağın fotoğrafı ile fener tutacağım.
Genelde iyi sanatçılar göçüp gittikten sonra kıymete biner. Göçüp gittikten sonra ardından methiyeler yazılır. Yok öyle… Madem ki akmaya devam ediyor bir imge pınarı. Madem ki o hassas yüreğe her gün yeni yeni dalgalar çarpıyor. Ve madem ki o yüreği anlayabildiğimi düşünüyorum. O halde bu şiirlerin perde arkasını anlayabildiğim kadarıyla tarihsel akisleriyle yazmayı boynuma borç biliyorum. Rodina Şairi’nin imgelerinde buluşmak üzere…
Çalışmalarınız benim için bir okul oluyor. Çok teşekkür ediyorum devamını bekliyorum.
BeğenBeğen