Ey bülbül bilmez miyim, gül düşer hep yâdına,
Ne néy yeter ne ebyât, dilinin feryâdına..
İnlersin leyl ü işrak, her fasl-ı gül’den firâk,
Her şakıyış pay düşer, hüzünden evrâdına..
Ne bahçeler hân tuttun, du dîdeni kan tuttu,
Pervâz edip yandıkça, dalarsın derd âbına..
Bir dertli sanma kendin, şu mürg-ü dîl menendin,
Bulursan ağlayalım, benden çok harâbına..
Ben serâpa çileyim, sen belki bencileyin,
Kimse bilmez sor beni, gecenin mehtâbına..
Bu dert yükü bize çok, bir dermânı deme yok,
Gel istersen soralım, aşk hâlin erbâbına..
Ey âşıkân ses verin, dîl yanmış yâre derin,
Aşk hatrına yok mudur, bir çâre sevâbına..
Ölmeden dönüş var mı, yârân ile nûş var mı,
Sen de ben de düş olduk, gurbetin serhad’ına..
Düşse yol gülizâr’e, gülse bu dîl-i zâr’e,
Var mısın aşka desem, al düşse cevâbına..
Geçeriz gamhânedir, sözümüz hep nâledir,
Tâlib olsak ne çıkar, üç günlük târâbına..
Gam edip cân aşımı, bağlamışım başımı,
Çâr deyi hor hâlime, koymuşum Yâr bâbına…
Bülbül’le Hasbihâl / Tahsîn-i Kelâm

Bir Cevap Yazın