Çocuk babasına bir denklem sorusu getirdi. Babası soruya dikkatlice yoğunlaştı . Denklemin kuruluş yapısına odaklanmıştı. Oğlum bu sorunun çözümü var, öğrenirsin; esas olan hayattaki problemlerin üstesinden gelmektir, dedi. Her şeye başka bir gözle baksan, uğraştığın problemlerin ucunda hayatı görürsün,
diye üsteledi. Oğlu söylenenlere anlam veremedi. Öylece baka kaldı. Baba, son zamanlarda tuhaf bağlantılar kurmaya başladın. Esasında sen filozof olmalıydın. Nereden çıkarıyorsun ki böyle şeyleri? Şu soru nasıl çözülüyor, göster de gideyim, dedi. Çocuk ayakta; denklemse çözülmeyi bekliyordu.
3 X -1 = X + 1
Gel bu gönül yangınıma su ol, söndür içimdeki alevi. Bakışların
hayatıma hayat katsın, dedim. İkna etmeye çalışıyordum durmadan. Bu sevda denklemini beraber çözebiliriz, deyince öylece kaldı. Öfkesi daha dinmemişti . Damlalar saç uçlarından yol bulup öylece akıyordu. Vücudu tir tir… Islak elbiselerle bir örtüye sarındı.
Derin bir suskunun girdabına yakalanmış gibiydi.
*
Mersin’de bir nakliye şirketinde çalışıyordum. İşlerin yoğunluğu
beni bunaltıyordu yaz aylarında. Sonradan keşfettiğim bu sahili
seviyordum. Fırsatını buldum mu soluğu burada alıyordum. Yıllar yılı gönlüme akacak; bana yar, yaran olacak birini bulamadım daha. Kalbimdeki sevda arazisinin üstü tortu tortu kaplanmıştı . Bu durumda yalnızlığın soğuk iklimine sığınmaktan başka çarem de yoktu. Öyle ya! İnsan her şeye alışıyordu zamanla. Bu yaşa kadar bekâr kalışıma en çok annem üzülüyordu. Her seferinde dillendiriyor, kızıyor, küsüyordu. Kaldığım daire denize bakıyordu. Serin hava denizin uçsuz ufkuyla birleşince içim huzurla doluyordu. Yalnızlığın senfonisini seviyordum. Kendimce kurduğum düzende tatil yapmayı seviyordum. Sabahları çay suyunu koyduktan sonra aşağıya inerdim. Apartmanımıza yakın çardakta gözleme yapan
teyzeye uğruyordum fırsat buldukça. Zamanla muhabbetimiz de
artmıştı. Mütebessim yüzü, candan sohbeti, dualı ağzı ile bana annemi anımsatıyordu. Her sabah kiraladığım motoru çalıştırır; denizin serin, ıslak yelini
yüzümde hissederdim. İş yerime bir başkasını bırakmıştım. Herhangi bir durumda hemen ulaşırdı nasılsa. Gözlemeci teyze dışında konuştuğum kimse de yoktu. İşim gereği birçok insanla görüşüyordum sene içinde. En azından bu tatil diyarında kabuğuma çekilmek, dinlenmek istiyordum.
Buradaki her ayrıntı güzel bir kompozisyonun vazgeçilmez unsurları gibiydi. Birini çekip çıkarmak bütünde bir eksikliğe sebep
olacaktı. Her şey kalemle çizilmişçesine, kusursuzdu. Etrafı çevrili
limon bahçelerinin kokusu, denizin uçsuzluğu, havası…
Alışmıştım artık. Cumartesi günüydü, bilerek geç uyanmıştım. Üşengeçlik yakamı
bırakmasa da kahvaltı menüsünde değişiklik yapmak istemedim.
Şişmiş gözlerle zor yürüyordum. Güneş tepeye iyice tırmanmıştı.
Teyzenin son müşterisi ben olmalıydım. Çardakta başka biri daha
vardı bugün. İri kara gözleri, dolgun beyaz çehresi… Yüzü düşmüştü nedense. Teyzenin de tadı yoktu.
“Kızım Süheyla, bahsetmiştim ya!”
Ne zaman bahsettiği aklıma gelmedi bir türlü. O anda elime tutuşturulan sıcak gözlemelerle kendime geldim.
“Ha evet anlatmıştınız. Merhabalar”
Apartmana doğru dönerken farklı bir denklemin içine çekileceğimden habersizdim.
O günden sonra onu birkaç defa daha gördüm. Kaçamak bakışlarım havada kalıyordu her seferinde.
Aradan günler, haftalar geçiyordu.
Önemsemediğim, geçer dediğim duygular peşimi bırakmaz olmuştu. Gittikçe içimde yeşeriyor, büyüyor, serpiliyordu. Daha önce hiç tatmadığım hisler… Gözlemeci Teyze’nin bir şeyden haberi yoktu. Bir gün limon bahçelerinin bitimindeki kavşakta Süheyla ile karşılaştım. Bir anlık duraksama ve o unutulmaz göz göze gelişimiz:
“Süheyla. Şey… Ben… Aslında” dedikçe bir türlü cümleyi toparlayamadım. Öylece kaldı. Annem bahsetmişti sizden; ama olmaz,
dedi. Yeşilçam film karakterlerinden ödünç bir tavırla çantasını omzuna iyice oturtup hızlıca yanımdan uzaklaştı . Bakakaldım. O anda hiçbir şey düşünmek istemedim. Sahile doğru yürümeye başladım. Kabaran duygularımı denize döküp haykırmak haykırmak istiyordum. Hayattan bana bir pay düşeceği zaman bir şeyler
aksıyordu nedense. Hevesim kursağımda kalmıştı yine. Yazgıma rıza göstermeliydim her şeye rağmen.
Gönül sayfamda mutluluğun resmini görebilecek miydim?
Çalıştığım yer, memlekettekiler… Herkes beni çağırsa da bu seneki tatilimi uzatmakta kararlıydım. Annem telefonda bağırıyor:
“Ulan oğlum ne gözlemecisi… Ne çardağı… Kim bunlar? Seni çalışmaya gönderdik oraya. Döndü dolaştı … Ne idüğü belirsiz insanlar. Başka kız mı yok sana lan! Ah akılsız kafa ah!”
Hiçbir şeyi düşünemiyordum. Sınıf, para, meslek, ailem… Sevda denizine yatımı salmıştım bir kere. Nerede durup ve nerede
konaklayacağımın hiçbir önemi yoktu. Tek isteğim yârin gönlüne demir atıp otağımı oraya kurmaktı.
Gözlemeci Teyze’nin beklemediği bir şeydi. Kızının mürüvvetini
o da istiyordu şüphesiz. Fakat ondan ümidini kesmişti. Süheyla’ya
bir türlü laf geçiremiyorum, diyordu. O anlatıyor, saçtaki gözlemeler de nar gibi kızarıyordu bu arada. Buğusu üzerinde, sıcacık:
“Süheyla daha küçükken babası vefat etti. Başka da çocuğumuz
olmadı zaten. Bin zorlukla onu büyütmeye çalıştım. Yaşını bulunca mahallemizde biriyle görüştü. Kızımı döndürdü dolaştırdı. Ümit verdi. Nişandan sonra heyecanla çeyizini hazırlamaya başladım. Üstelik kızım da onu deliler gibi seviyordu. Herkes düğün tarihini sorar olmuştu. Vicdansız adam birkaç ay sonra kızımı bırakıp gidince öylece kaldık. Depresyona girince patronu verimsiz çalışıyor diye onu işten çıkardı. Sırf o adamı görmeyelim diye mahallemizi, evimizi bırakıp buraya geldik. Şu yukarıdaki gecekonduların birinde oturuyoruz şimdi. Rahat etsin diye çalışmasına da izin vermiyorum. Burada tatilcilere gözleme yapıyorum. Ne yapalım aç kalacak
değiliz ya! Bütün zorlukları göğüslemeye hazırım da, Süheyla bir
türlü kendini toparlayamadı, ona yanıyorum. Erkeklere inanmıyorum, deyip duruyor. Hayata küsmüş bir kere. Evden çıkmıyor, konuşmuyor kimseyle. Ara ara buraya geliyor işte.”
Bir taraftan gözlerini siliyordu.
Sarsılmaz bir denklemin içinde olduğumdan şüphe yoktu artık.
Sevda yurdunda kurulan bu denklemin bileşenleri sarsılmaz bağlarla birbirine bağlıydı. Oradan çıkmam demek büyük bir boşluk ve anlamsızlığın içine düşmem demekti. Bu döngüde başkasına yer yoktu. Hakiki sevda denkleminde kişiler, yer ve zaman sarsılmaz bağlarla birbirine bağlıdır! Buna göre sevda ateşi nereye düşmüşse orayı kasıp kavururdu.
Dışarıdan müdahaleye gelemezdi.
*
Bir süreliğine beklemeyi istiyordum. Böylece Süheyla da düşünme zamanı bulacaktı. Belki de?
Çantasını omzuna bir hışımla alıp yürüdüğü o gün: Mavi gözlerinin sıcaklığı içime akmıştı sanki. Beni dışlayan bir bakış değildi bu. O bakışla “ümidimi” tazeleyip bekliyordum. Artık tüm zamanım deniz ve güneşle geçiyordu. Annemin telefonları da susmak bilmiyordu hâlâ. Onu kırmadan ikna etmeye çalışıyordum.
Hafta içinde sahil biraz daha sakin oluyordu. Etrafta tek tük insanlar. Öğlen vakti idi. Etraf yavaş yavaş hareketleniyordu. Dalgaların sesi; gençlerin çığırışları… Güneş gözlüğüm.. denizi bir yılan gibi yaran motorlar… Annemin lafları beynimin çeperlerinde zonkluyordu hâlâ:
“Tatile gitti başına iş açtı . Değse bari! Değse! Değse!”
Gençlerin kanı kaynıyor. Yüzmeyi iyi bilenler mavi sulara meydan
okuyorlar adeta, süzülüyorlar. Biraz daha bekleyip eve çekilmek istiyordum. Bir süre sonra uzaklardan bir çığlık sesi duyuldu. Etrafıma bakıyorum, gençler.
Birbirlerine şaka yapıyor olmalılar, diyorum. Daha geçende bir ihtiyarı zorlukla kurtarmıştık. Yine böyle bir hadise mi? İşkilleniyorum iyice. Abi yetiş! Abi abi! Gidiyor sürükleniyor, gidiyor! Bir motoru sahibinden alıp, denizi yara yara hızlıca ilerledim.
Siyah, uzun saçları suyun yüzeyine dağılmıştı . Baygın haldeydi.
Göz göze geldik.
Elleriyle beni uzaklaştırmaya çalışıyordu. Aman Allah’ım bu Süheyla!
“Sen bir başına nasıl geldin buralara, çok tehlikeli yerler!”
“Git buradan diyorum, git! Yaşamak istemiyorum bu dünyada
git git!”
Can simidini fırlatıp suya atladım. Onu zorlukla motora doğru sürükledim.
“Haydar kahveyi yaptım, hâlâ o denklemdesin. Bir de sayısal
okudum diyorsun. Çocuğun başka ödevleri de var daha!”
“Tamam ya üstüme gelmeyin.“
Yaşadıklarına “Sevda denklemi” adını vermişti. Benim denklemim zordu, çözümü o kadar kolay olmadı ama dedi. Çocuğun tek derdi sorusunu çözdürmekti. Babasının bu tür laflarına alışmıştı ne de olsa. Oğlum, denklemi kurduktan sonra bilinenleri ve bilinmeyenleri bir tarafa alıyorsun. Eveeet Aynen böyle! Bu denklemde tek taraflı bileşenleri yok edemezsin, kafana göre denklemden bir terimi çıkaramazsın! Ancak yerlerini değiştirebilirsin.
Denklemin sarsılmaz kuralı bunlar. Bak çözümü:
3 X – 1= X + 1
3 X – X = 1 + 1 2X = 2 X=1
Kendine gelinceye kadar epeyce zaman geçti, titriyordu. Sesi kısıkçaydı:
“Beni niye kurtardın ve beni neden istiyorsun?”
Cevap vermedim. Onu dinlemek istiyordum:
“Hayata yenik bir zavallıyım! Hep birilerine muhtaç, yarı yolda kalan biriyim. Babamın yokluğuyla annemle ayakta kalma mücadelemiz devam etti. Yani hep alan el olduk. Sıcak bir aile hayaliyle nişanlandım. Hayırsız bırakıp gitti işte. Hayatımda en büyük acı da o oldu. Söyler misin niye baktın bana? Ve ben sana niye inanayım?
Ben erkeklere inanmıyorum anlamıyor musun, inanmıyorum! Bu yaşıma kadar hep çektim, bundan sonra da köpekbalıklarına yem olmak istiyordum. Buna sen engel oldun, sen, sen, sen! ”
Sakinleşmesini bekliyordum. Annesi de sahile gelmişti . El sallıyor, ağlıyor, bağırıyordu. Her şey yolunda diye işaret ettim.
Motorun güvertesinde intihar etmek isteyen bir kız. Üstelik de
sevdiğim… Yeri olmadığı halde hayati meselelerin ortasından, kıyısından onu ikna etmeye çalışıyordum. Biraz yumuşamıştı sanki. En azından konuşabileceğini hissetmiştim. Süheyla zor bir kızdı, bunu anlamıştım.
“Sana göre daha şanslı olduğumu düşünebilirsin. Fakat aradığım
kişinin karşıma çıktığını fark ettiğim an bunların hiçbir önemi kalmıyor. Gönül yurdu özerk, özel bir yurttur. Kapılarını kime açmışsa gayrısına söz dinlemez. Bak bana Süheyla, gözlerime bak! ”
Ses etmedi. Suskun bakışları limon bahçesinin oradaki duruşunu anımsatıyordu. Gözümde ümit parıltısı. İçime sıcacık akan… Gidelim dedi titrek sesiyle, gidelim! Annem daha fazla beklemesin.
*
Hayırdır Haydar! Dalmış gidiyorsun. Hiççç… Önemli bir şey yok canım. Annenin gözlemelerinden özledim. Nereden geldiyse aklıma? Çay termosunu hazırla da sahilimize gidelim bugün. Emre de çok seviyor oraları. Motorla bir tur atalım, açılalım denize iyice.
Fahri Ayhan
Bir Cevap Yazın