“Elim kolum kalkmıyor, kalbim, aklıma direniyor” diyebildi sadece…“Senden bir şey beklemiyoruz” dedi en sevip, son zamanlarda görmeye tahammül edebildiklerinden biri. “Sen otur, en sevdiğin köşende hiç usanmadığınız manzaranı seyret” diye ekledi…
Zoraki yalnızlığının bilmem kaçıncı gününde , üst üste gelen her şeye dayanmıştı da bu evden ayrılmak çok ağır geliyordu…
Yıllar önce bu evi ilk gördüğü an hissetmişti sadece bir taş yığınından ibaret olmadığını. Etrafta bir sürü ev vardı ama hepsi yuva olamıyordu.
Saatlerce bu pencereden bakabilir, hayaller kurabilir, türkü dinleyebilir, şiirler okuyabilir çay içebilirdi…
Pencerenin önüne geçtiği an da istemsizce Bu eve taşınmadan önce kurdukları hayalleri düşündü ardı sıra. Yüksek bir tepede olmalı, ufka doğru baktıklarında bina görmekten hoşlanmazlardı. Uzaktan da olsa deniz görmeli, sahili olmayan bir yerde nasıl yaşanır bilmiyorlardı.
Evi gördükleri ilk an birbirlerine bakıp, aynı an da “tutuyoruz” dediler sevinçle. Üstelik sağa doğru bakınca adalar, tam karşıda Yalova sol taraf Karamürsel…
Manzaranın tadını çıkarmak değildi bu duruş. Son seyirde tüm detaylarla vedalaşıyordu. Kaç yıl, kaç ay, kaç gün yaşamışlardı hesap etmek ağrına gidiyordu. Oysa ömrünün sonuna kadar bu evde yaşayıp yaşlanabilirdi. tüm kahvelerini bu pencerenin önüne koyduğu fiskos masasının etrafında içebilirdi.Bahçesi görünen okulda kızı ilkokula başlamış, aynı bahçede bulunan lisesinden mezun olabilirdi…
Odaya girip çıkan bitmiyordu, son birkaç saatti belki de. Çantasından hiç ayıramadığı kalem ve kağıt çıkardı. “Yazmazsam çatlayacağım”dedi kendi kendine.
Senelerdir ihtiyaç duymadıkları yazı diline has hitaptan önce iki damla göz yaşı düştü kağıda ve başladı yazmaya çok zor da olsa…
“Sevgili Dost!
10 güzel yılımıza Şahitlik etmiş koltuğumuzdan yazıyorum sana, bu satırları. Artık olmayacak oluşlarının zerre üzüntüsü yok ama eşya işte nelere şahit oldu hayatımızda ne anılara eşlik ettiler. Tek tek dokundum çoğuna,vedalaştım ,ne zaman açıp kullanacağımız bilinmezliği daha da hüzünlendirdi beni.
Şimdi Bu satırları kime yazsam acıyacak belki de halime. Her zamanki gibi sana döküyorum gönlümün yükünü.Burada olsan daha kolay gelirdi bu veda.”Üzülme” derdin başımı omuzuna yasladığımda. Kalbimi yokluyorum tekrar tekrar olmasalar da yaşar yine huzurlu olmanın bir yolunu bulurduk.
Sonra etrafta dolaşıyor gözlerim hüzünle. Şu yanda duran halıda ilk adımlarını attı kızlarımız.Yüreğim ağzımda elimde bir kumaş parçası ile sectigimiz tüller ne kadar da mutsuz görünüyor o kutuda.Kalbim titreyerek yemek masamıza bakıyorum ,sonra sandalyelere. Ne çok çektiler kahrımızı, Ne dost muhabbetleri ne sevgiyle hazırlanan, saygıyla yenen miss kokulu yemekler. Hele atılan kahkahalar.Şimdi geriye dönüp baktığımda hiç kötü bir kare gelmiyor aklıma.Havada uçuşan tabaklar,bardaklar hakaretler ,bağrış ,Çağırışlar da olabilirdi.
Bunca yıl herşeyi yerli yerince ne de güzel yaşamıştık. Şimdi hasret geldi baş köşeye kuruldu ,hüzün baştan ayağı dört bir yanımızı sardı.”
Dokunmasalar sayfalarca yazabilecek gibi hissediyordu.Mektubun sonunu getiremeden odada kalan eşyaları almak için gelmişlerdi. Yerinden kalktı son kalan eşyaların gidişini izledi.
Herkes herşey gittiğine göre son bakış için yine pencerenin önüne gelmişti.Aklına fotoğraf çekmek geldi.Bugünü unutması mümkün değildi ama nankördür insanoğlu biliyordu. Baktıkça anacağı bir kare kaydetti telefonuna…
Pencereden son kez bakıyordu.Mektubun sonunu nasıl bağlayacağını aklından geçirirken de eliyle gözündeki yaşları siliyordu.
Yalnız Veda / Sermest

Bir Cevap Yazın