Analar ve Oğullar / Seyfullah Sacit


Baharın son hali… Yılın son zamanları… Zaman döngüsünü tamamlamaya uğraşadursun bir ana kaybetti gurbetteki bir oğul. Annesi öldü. Kimse konuşmadı bunu… Kimse yazmadı.

Babalar ve oğullar kadar çekici gelmedi insanlığa analar ve oğulların hikâyesi. Babalar ve oğullar kadar sorgulanmadı aralarındaki ilişkileri. Bir çatışmadan çok merhamet ve şefkatle bağlı olan bu bağı dikkate değer görmedi belki de tüm insanlık. Baba-oğul çatışması ile ilerlediğini sandılar insanlığın… Oysa ana-oğul ilişkisindeydi tüm ilerleme teorileri. Görmediler…

Zaman, sadece çatışmanın daha çekici anlarını göstermedi oysa. Her olgunun hakikatini haykırdı. Neden temelde baba oğul arasındaki çatışmada kaldı insanlık bilinmez. Ama ben şaşıyorum daha güçlü bir bağı nasıl atladıklarına. Ana ve oğul bağını…

Sonbaharda bir eylül günü… Bir trafik kazası… Gurbette bir oğul ve onun hasreti ile yanmış bir ana… O ana sonsuzluk yolunda. Ağlayarak geçirdiği  beş yılın ardından gülümseyerek ayrıldığı bu dünya… Gülümseyerek… Oğul, anası öldüğü an saatinin durmasından anlamış bir şeylerin ters gittiğini. O gurbette… Hiç bir kardeşi cesaret edememiş söylemeye. Anamız öldü diye.

Aynı dakika evdeki saatler de durmuş. Alt kattaki diğer oğlunun evindeki duvar saati de… Ölüm anında hepsi durmuş saatlerin. Ana için Zaman yok olmuş artık. Mekân göreceli bir anlamdan ibaret… Saat 5.20… Annenin ölüm saati.

Oğul, 19 aylık esaretinden beraatla çıksa da duramamış anasının yanında. Gitmek zorunda kalmış gurbete. İyi ki de gitmiş… Gider gitmez bir kaç değil 8 ayrı dosya açmışlar tekrar bu dışarıda kalmasın diye. Dava terör. Oğul öğrenci. Bir öğrenciden terörist çıkaran bir devlet… Ana vefat etti. Oğul gelse alınacak anında içeri. Kalsa oğul her gün 5.20 geçe bir kere daha ölecek. Kardeşleri diyemedi bu yüzden oğula anasının öldüğünü.

Bir ana öldü eylül ayının hasret kokan ikliminde. Bir ana daha sonsuzluğa kanat çırptı. Oysa kimse bahsetmedi analar ve oğullardan. Kimse bu ahenkli ve belki de en gerçek olan sevgiden söz etmedi. Çünkü bu dünya bir çatışmadan ibaretti insanlar için. Ya gerçekten anlamadılar bu ilişkiyi ya da gereksiz gördüler… Oysa her oğul anasını kaybettiğinde dünyasını kaybederdi. Oysa her oğul anası ile dünya da yer ederdi. Kimse bahsetmedi…

Oğula en son zor da olsa dedi kardeşleri. Anamız öldü. Yeryüzü oğullarla ağlıyordu. Gözlerinden hatıralar dökülüyordu istemsizce. İsyan etmeden kabullenmeye çalışıyordu oğul. Gurbetteydi. Dönse anasının mezarına bile ulaşamadan alacaklardı yine zindana. Dönemiyordu oğul. Geceye haykırıyordu. Bir avuç toprak atamadım mezarına diye ağlıyordu. Bir Fatiha okuyamadım başında…

Ana gülerek gitmişti dünyadan. Hep ağladığı bu âlemden gülerek gitmişti. Herkes hayra yormuştu bu gülümsemeyi. Ama bir ana gitmişti. Gurbette bir oğulun gönlüne düşmüştü ateşi. Ne gelebiliyordu oğul. Ne gurbete sığabiliyordu.

Ana vefat etmişti artık. Bir oğul bırakmıştı gurbet ellerde. Oysa kimse dikkate değer görmemişti bir ana ile oğlunun hikâyesini. Kimse şefkatle kurulan bağa değer biçmemişti. Bu yüzden kimse bir baba-oğul ilişkisi kadar anlatmamıştı ana-oğul arasındaki bağı. Bir sonbahar günü ana ölmüştü. Oğlu da metanetle öleceği günü bekliyordu…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: