Ümidin Altın Kafesi / Derya Hekim


Yığınla sözcük var kafamda dönen. Ama bir şekle bürünüp, renge boyanmadığından dökülmüyorlar satırlara. Anlamsız ve karmaşık halde uçuşuyorlar etrafımda. Küçücük bir sesle bin bir hal alıyor bir anda. Bir şekle girdi giriyor tam diyorum, hop bir hülyada buluveriyorum kendimi. Olmuyor yine. Anlamsız, renksiz, kokusuz, tatsız oluveriyorlar. Kelimenin de rengi, dokusu olur mu, diyeceksiniz. Oluyor işte. Uykusundan ediyor insanı. Az biraz tembellik etmek istesen huzursuz ediyor. Dört döndürüyor etrafında. Anlaşılan bu hal pek hoşuna gidiyor. İlk akla düştüğünde ne keyifli akıyordu diğer kelimelerle oysa. Ne zevk vermişti düşüncesi. Evet! İşte bu! Dedirtmişti.Yakın zamanda tanıştığım bir güzelliğin şeklinde boy göstermişti hem de. Nasıl da heyecanlandırmıştı. Okurken satırları anlamlı dizeler olsun diye beklemiş, maya alsın istemiştim. Sonra öğrendim ki bu kelime diğerleri gibi değilmiş. Mayalanmak için vakit lazım. Fakat bu kelimede vakit her şeyden çok daha kıymetliydi.

 Kıymeti ölçüsünde yaklaşmak elzemdir. Madem aklıma düştün, düştüğün gibi renginle boya satırlarımı. Beklediğim, istediğim, sende aradığımla boya beni. Neden aklımı kurcalıyorsun? Seni aramayı o denli benimsemişim ki varlığını bulduğumu, hatta senden bir parça olduğumu görmek şaşkına çeviriyor beni. Anlamam epey vaktimi aldı. Gördüm ki ben seni değil de sana ulaşmayı hayal etmişim. Sana varmak için yollar aramış durmuşum. Oysa hep senin sokağına sapmışım.   Avarelikmiş benimkisi, oyalanıp durmuşum. Hayatın çelmelerinin önüne kendime tuzaklar kurmuşum. Ve hep birilerini beklemişim, düştüğüm yerden kaldırsın diye. Hep ümit etmişim, birilerine umudumu bağlamışım. Benden geçti deyip gençlere göz dikmişim de bir kendimi görememişim. Bir bakabilseydim düştüğüm yerde kendime, anlayacaktım belki de ben de bir zamanlar ümit edilen birilerinden olduğumu. Belki de yarına uzanan, ışığa uçuşan pervanelerden olduğumu düşünecektim. Evet, bir gün ümit etmeyi bırakıp ümide giden olduğumu anlasaydım yolda bu kadar oyalanmazdım. Silkinme yaşamış olsaydım belki de yoldaki ışıkları görecektim. Düştüğüm yerde ellerimi gözüme sokup “Yok mu bir kurtarıcı?” diye ağlamazdım. Geçti bizlerden, ümit gençlikte deyip daha taze canların omuzlarına yük koymazdım. Garip insanoğlu, hem her şeyden haberdar sanıyor kendisini hem de hiçbir şey bilmiyormuşçasına yaşıyor. Kendine ağır geleni omuzlamaktan kaçmak için ümit etmeyi doğuruyor da ümit olmaya yanaşmıyor.

Herkes için çeşit çeşit oyunu var hayatın, her insanın bir zafiyeti olduğunu biliyor ve oradan vurma konusunda iyi bir nişancı. Peki bu kadar iyi bir nişancı karşısında eğilip büküldük diye ölü taklidi yapmaya gerek var mı? Yere, sere serpe serilip “Yok mu bir ümit ışığı?” diye inlemek ne büyük akılsızlıktır böyle. Kendimizi aldatmayı bıraksak da dönüp desek “Ya ümitsizsiniz ya da ümit sizsiniz!”. Ne güzel olurdu her nefis sahibinin bir ümit meşalesi olduğunu bilmesi. Zannediyorum ki bu farkındalık sayesinde ümit etmenin ötesine geçip yarının ümitlerini yeşertebilirdik.

Ülkeden ülkeye göç ettikçe gençleri gördüm. En çok dikkatimi çeken, yarının ümidi sizsiniz bizden geçti dediğimiz gençlerimizi. Onların öğrendikleri, başarabildikleri ile gururlandık. Onları cesaretlendirmeye çalıştık durduk. Omuzlarına ümidin kendisi sizsiniz diyerek kendimizin korkaklar gibi saklandığı külfeti yükledik. Bizlere göre bin bir hengameden geçip gelen gençlerimiz, ümit etmekten öteye gidemeyen büyüklerine rehber oluyorlar. Görüyorum ki gençlik ümidi, konuşmak dışında elinden bir şey gelmeyenlerin elinden de dilinden de kurtarıyor. Ümidin kendisini altın kafese koyup üzerine bin bir kilit vurmuşların önce hayretlerine dokunuyorlar. Çünkü gençliğini geri de bırakan ben gibi bir zavallıya hayret uyandıracak bir şey vermezsen dönüp bakmaz ki. Bakarken de görmeyi yeniden öğreniyorum. Anlıyorum ki ümit etmekten fazlasını yapabilirim. Gençlerimiz çok emek veriyorlar. Hem dışardaki hayata uyum sağlamak için gayret ediyorlar hem de yeni diller öğreniyorlar. İlimlerini kendilerine saklamıyor, bu ilmin zekatını da hesaba katıyorlar. Ümidi elinde tutsak edip yine de ümit eden büyüklerine rehber oluyorlar. Kalplerimize dokunacak incelikte yaklaşıyorlar. Okumaktan öteye gidip yaşayarak, karşılaştırarak, sorgulayarak tam manası ile öğreniyorlar hayatı. Anlıyorum ki ben sadece kitap aralarında gezip eğri şudur doğru da budur diyebiliyorken, gençlerimiz eğri ile doğruyu ayırt etmenin yanında denge insanı kıvamını tutturmaya çalışıyorlar. Anlıyorum ki yıllarca satır satır okuduklarımı gençlerimiz ahenkler karıştırarak kıvam tutturmaya çalışıyor. Eee onların bu gayretlerini, ümidi kafese tıkıp ümit etmekten fazlasını bilmeyen biri nereden anlasın. Kendimi değiştirme fikrini akletmek bir kenara dursun daha da zorluklar doğurarak gençlere şekil verme gafletine kapılıyorum.  Bir nebze anlamaya çalıştığım gençlerimize ilham oldukları için teşekkür ediyorum. Ümit etmekten vazgeçip ümit olduğumuzu anlamak dileğiyle.

Elimde çırpınan ümitten haberdar eden gencimiz Ayşenur’a ithafen….

Derya Hekim

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: