Saklambaç / Ziya Paşa Akyürek


Ortada kalırsa bu yetimlik zehrolur,

Bir kadim dosta uğrar ne mukaddes şehrolur.

Saklambaç oynardık önceden; biri saklanır, diğeri bulurdu. Bazen uzun sürerdi birini bulmak, en heyecanlı yerinde birden canımız sıkılırdı. Tam canımız burnumuzdayken bulurduk saklananı ve oyun yeniden güzelleşirdi. Ve artık kimse de öyle zor saklanmazdı.

Yetim akşamlarını da hep bu oyuna benzetirim; gündüz baş okşayanlar hafıza kaybı yaşıyorlar gibi birden kaybolup gidiyorlar. Bulunmuyorlar yetimlerin yanında, bulunamıyorlar. Saklanıyorlar ama o kadar seslenen seslere, zamansız nefeslere inat yine de bulunmuyorlar. Cennet bakışları onları görse de, ordasınız gördük, deseler de, inadına saklambaç devam ediyor.

Soluksuz anne sözleri yazılıyor camlara, camsız duvarlara; kimse duymuyor o sesleri, yüreklerden yüreklere söylendiğinden belki de kimse duymuyor. Yarım kalmış masallar gibi çaresiz sözcüklerde bir gölge arıyor canı yananlar, canlardan yananlar.

Boşlukta yankılanan anne sesleriyle, yaralı hayalleriyle, incinmiş usul adımlarıyla sessiz hikayelerini yaşıyorlar. Kahramanı olmayan bir hikayede tüm zamanlara not düşüyorlar, bulundukları yer itibariyle. Bu hikayeleri hiç okunmayacak olsa da alışıyorlar unutulmaya. Alışamasalar da unutmaya…

Oyunların en güzelini onlar oynar hâlbuki. Gözlerinin içi güler onların, ellerinizden bir kere tutsalar sanki yüreğinizi avuçlarına alırlar, okşarlar yıllara en büyük nasihati vererek. Siz mi onlarla ilgileniyorsunuz, onlar mı sizinle anlamazsınız; muhtacım, muhtaçmışım dersiniz sadece.

Tüm yetim yürekleriyle özlenen anne gibi bir kalbe ağır gelmeliydik belki de. Ve taşıyamamalıydık kalbimizi… Paylaşmaya, paylaşılmaya mecbur hissetmeliydik kendimizi. İşte o zaman bu kadar zor saklanmazdık, saklansak da bulunmamak için bu kadar inatlaşmazdık.

Yetimhanelere akşam tüm unutulmuş karanlıklarla çöker. Hatıraların en koyu anı gibi bir yüreğe yüklenir de yüklenir… O zamanlardan kime ne… Bırakıp gündüzleri gecelerin koynuna, sonra aydınlık cümlelerle konuşmaya çalışmak ar gelmiyorsa yüreklere, yetimler ne söylesin ki.

Kimseyi bulamayınca, yorulup bir oyunda kendileri de saklanıyor kendi canlarından. Büyük yürekleri saklıyorlar ve öyle ifade ediyorlar kalplerinin yüceliğini. Yıllarca duyulmayan, duyulsun diye… Kimseleri bulamayan, bulunsun diye bir yetim saklıyor da saklıyor kalbini…

Anne diyor, yalnızca anne. Gönül yağmurlarından gözlerine sürgün olan yaşları, merhamet toprağına damla damla düşüyor. Toprağın kokusuna, merhamet dilenmeye koşuyor kalbi ölmemiş olanlar. Beraber oynamak için can atıyorlar. Gurbet iftarında bir yudum su gibi tüm bedenleriyle kandıkça kanıyorlar bu vicdan ummanlarına. Bestesi ezelden kâinata mühür gibi vurulan bu türküyü okumakta zorlanmıyorlar. Aradıklarını bulduklarından ve mahşer yetimi kalmamak için tutunuyorlar bu gönül sütunlarına.

Herkesin evine gittiği vakitlerde bir yetimhane kapısnı çalıyorlar, ellerindekini rızık niyetine bırakırken, gönüllerini Rezzak hürmetine doyuruyorlar. Acıktığı kadar otururmuş bir insan sofraya ve herkes yandığı kadar kanarmış ya hani suya; yetim yüzlere perdesiz bakmayı öğrenenler onların adıyla çalıyorlar Rahman’ın kapısını. Bir kenarda usulca ağlayan yetimler tüm çaresizlikleriyle, tebessüm damıtıyorlar gelenlere.

Allah diyor buluyor, Allah diyor bulunuyor… İnsanın gücü yetmiyor bir yerden sonrasına. Ey emanet canın sahibi, ey Rabbim diyor ve susuyor. Susuyor kansın diye insanlık bu sessizliğe… Kansın diye onca sahte sesler arasında… Susuyor arınsın diye yorulan sineler tüm kirlerden. Susuyor az insanlık çok nasiplensin diye bu yokluktan. Susuyor; çünkü insan sesi iyi duyulsun diye en kelimesiz yanıyla susar.

Kimine bu alfabede bir elif yetecek, kimine ise az gelecek tüm kelimeler. Son yolculukta kimi istikametini bozmazken, kimi hala bahanelerle kendini savunacak; uzanan onca el arasında boşluğa sarılacak ve kaybolacak yalnızlığın bile terk ettiği sokaklarda. Kıyasa yenik düşmeyecek kadar sınırsız sevecek kimi, kimi önce sevilmeyi bekleyecek, parasız pazarlarda alışverişlere tutuşanlar gibi.

Oyun devam diyor ama bazıları hiç bulunmayacak, bulunamayacak; bazıları da mahşere kadar gözümüzün önünde saklanacak.

Ziya Paşa Akyürek

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: