Sen Gelince… / Neslihan Paş


​Bir Eylül sabahı telefonum çalmıştı. Arayan ablamdı. İlk sözü “Duydun mu?” oldu. Duymam gereken neydi? Hayır, bir şey duymamıştım ve ben henüz gece gördüğüm rüyanın etkisindeydim. Rüyamda etrafımız sarılmış vaziyette ve elimizde kelepçeler yürüyorduk. Karanlıkta, sessizce ve acı içinde.

Ben sabah çayımı içerken telefonum yine çaldı. Bu sefer bir arkadaşım heyecanla: “Abla gelir misin?” dedi. Masayı öylece bıraktım ve hızlıca hazırlanıp yola koyuldum. Bir gariplik içinde yürüdüm Eylül’ün sokaklarında. Zihnim gece rüyasında, adımlarım az önce heyecan ve endişe ile beni arayan arkadaşa… Sarı, turuncu yapraklar yerde, ayaklarımın altında. Bir yandan onları eziyorum diye üzülmek geliyor içimden diğer yandan bir an önce ulaşmak istiyorum Yiğit Hocaların evine.

Yiğit Hoca’nın eşi Selma, kucağındaki iki aylık bebeğiyle ve telaş içinde:

​“Abla biliyor musun, duydun mu?”

​Yine aynı hal. Neyi duymalıydım? Korktum. Gözlerine baktım. Beynim iki avcumun arasındaymış gibi oldu bir an. Ben bir şey demeden o devam etti:

​“Abla, öğretmenleri götürmüşler. Yiğit Hoca’yı da. Ama sadece birkaç soru sorup bırakacaklarmış.”

Ümitli gibi görünse de kolu kanadı kırılmış, telaşlı ve solgundu Selma.

​“Evet” diyebildim yalnızca ve yutkundum. Sonrasında Selma’mı sakinleştirmeye çalıştım.

Vakit ilerliyor ama dakikalar sanki asırların kadranında dönüyor gibiydi. Yiğit hocadan ve öğretmenlerden hiçbir haber yoktu. Selma’nın gözlerindeki endişe, kucağında bebek ve babasının gelmesini bekleyen üç yaşındaki Ayşe’m. Bu ara bir şey yapmış olmak için Selma perdenin arkasına baktı:

​“Abla bak, Yiğit Hoca bilgisayarını almamış biraz sonra gelir inşallah.” dedi ümide çalan nemli sözlerle.

​Ben biraz da onun ümidine tutunarak ama endişe içinde eşini bekleyen Selma ile konuşmaya devam ettim. Vakit geceye doğru ilerlerken korkulan haber geldi. O an Selma’nın duruşu birden değişti. Az önceki mahzun ve ağlamaklı Selma gitmiş bir dirayet ve azim insanı belirmişti karşımda. Selma olacakları biliyormuş gibi içten içe hazırlık yapmıştı sanki. Benim yanında olmam belki ona biraz metanet vermişti. Ancak her şeye rağmen tutuklanma haberi geldiğinde evdeki acı ve sessiz çığlığı ancak vicdanlar duyabilirdi.  

​Yiğit Hoca ve arkadaşları kaçırılmışlardı. Selma da diğer kader/daşları gibi yalnızdı artık ve çaresizliği yüreğinin en ulaşılmaz koylarına kadar hissediyordu.

Aradan günler geçti. Ayrılık da sıradan günler sırasına geçti. Bir gün arkadaşları doğum günü için Selma’nın kapısını çaldılar. Selma çok sevindi. Hep birlikte hazırladıkları pasta ve güzel ikramlarla çay içerken kapı sesiyle irkildiler. Neyse ki gelen tanıdık biriydi. Öğretmenlerden biri elindeki bir çift ayakkabı ile kapının eşiğinde duruyordu. Arabası satılacak olan Yiğit Hoca’nın bagajında bir paket bulmuştu ve bu paketi getirmişti kapıdaki öğretmen. Öğretmen Paketi nezaketle Selma’ya takdim etti. Selma içeri girdi, heyecanla paketi açtı ve bir süredir içinde sakladığı yağmur tanelerini doludizgin saldı.

Aralıksız ağlıyordu. Orada bulunanlar da onunla beraber ağlıyorlardı. Bu pakette bir ay önce vitrinde gördüğü ama alamadığı bir çift ayakkabı vardı. Yiğit Hoca, doğum gününden önce ona sürpriz yapmış ve bu hediyeyi Selma görmesin diye de arabanın bagajında saklamıştı. Herkes derin bir sessizliğe gömüldü.

Selma kısa bir süre sonra başka bir şehre taşındı ama hatıralar hep taze kaldı. Kucağında bebek elinden tutmuş minik Ayşe ile yürüdü yolları. Ancak eşinin aldığı ayakkabıyı giyemedi Selma.

​“Bu güzel ayakkabıları sen gelince giyeceğim Yiğit Hoca.”

Neslihan Paş

Sen Gelince… / Neslihan Paş’ için 2 yanıt

Add yours

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: