Kaçıncı kez tırmandım bu taş merdivenleri bilmem? Ne çok hüzünlü adımla
aşınıp çökmüş omuzları? Ve takiben el ele tutuşup, karşılıklı dizilmiş servilerin baş
eğerek buyur ettiği taş yol.
Ne tarafa baksam renk renk çiçekler. Onlar, ve bastığım taşların arasından baş
vermiş otlar. Çaresiz suskunluğun, teslim olmuşluğun doğasına inat, hayatı hatırlatan.
Aralarından geçiyorum. Hiçbiri yol göstermeye, ben de sormaya ihtiyaç duymuyoruz. Zaten öyle aşinalar ki adımlarıma. Yağmuru, karı, kurumuş çırpıları, yeşil otları
defalarca, mevsimlerce çiğnediğim, ve beni götürdükleri son noktayla buluşturan şu
adımlarıma.
Ben uyuyan, uyanmışların arasında, küçük toprak yola sapıyorum. Birbirine
komşu tümsekler geçiyor sırayla gözlerimden. Kimi çıplak, kimi bembeyaz surlarla
kale gibi kucaklanmış “ser gitti,sırrı vermeyelim”der gibi.Ve bazılarına Firdevsî
güzellik lütfedilmiş renk renk.Bir diğeri garib,çıplak,ve yalnız.Gerçek ahvali göstermez hiçbir göze,ses etmez hiçbir kulağa.Hep birlikte bekleşirler son sabahı ki,ya
Reyyan kapısında,ya Hümeze yamacında.
Kim bilir ne zaman kondu bu papatya demeti üzerine?Kurumuş,ve kendini
unutturmuş?Kim bilir hangi vefalı el ıslatmış damarlarını toprağının diğerinin?Kim
bilir şu serçe kaçıncıya yudumluyor suyunu ayakucundaki kâsesinden?
Ve ben,kim bilir yüklendiğim ağırlıklarımla unutulmuş tümseklerin arasından
kaçıncı kez geçerek bulduğum,ezelimin tatlı hatırası,ebedimin keskin mührü o son
kapıya?
Ve ben,yine sessizce iliştim,beyaz surlarının ayak ucuna.Yine sana geldim.
Nafile ki,yine sessiz kalmayı seçeceksin biliyorum.Olsun,yine de biliyorsun ya bu-
radayım.
Üzerinde yine yabani otlar bitmiş.Onlara kızmıyorum,biliyorum kökleri senin
avucunda,sen uzatıyorsun bana.Sana bugün menekşe getirdim,sen en çok onu
severdin.Penceremizin önündeki menekşelerin gibi.Hani şu,bir sulama süresince
muhabbetini benden çalan menekşeler.Artık sitemim yok onlara.Mahcubum.Yeri-
ni tutamadım,beni senin gibi dinlemiyorlar.Zaten diyeceğim ne var ki?
Gökkuşağıydı kapımız,yedi renkti kalkanımız,koymazdı içeri ne gam ne de
mazarat.Dış kenarında kalırdı hepsi akşam eve dönüşlerde.Sabah yine yüklenmek
için beklerdi beni.Gittiğinde gönüllü yüklendim hepsini,hiçbiri öksüz değil artık.
Ne tatlı bencil yasakların vardı.Anahtarım işe yaramazdı,sen daha önce açar-
dın o kapıyı.Ve hep gıcırdayan,gelişimi haber verdiği için yağlamama iznin yoktu
bahçe kapısını.Sen öyle isterdin.
Seni çok özledim.Sözünü tutmadın,çabuk pes ettin.Oysa ne çok yarım kalmış-
lık bıraktın içimde.Kül tablasında unutulmuş tütün gibiyim.Çekilmemiş nefeslerimin
küllerini bıraktım.Zaten sensiz tamamlanacak ne kaldı ki?
Sonbahar gidişindi.Baharları da götürdün yanında.Peki ya ardında bıraktığın
şu puslu kışım neden hala gülümsüyor ki bana?
Mine AKDEMİR
Bir Cevap Yazın